Şuanda 397 konuk çevrimiçi
BugünBugün2219
DünDün2340
Bu haftaBu hafta6541
Bu ayBu ay6541
ToplamToplam10474965
Avrupa Sürgünler Meclisi 7. Kongresi PDF Yazdır e-Posta


 

 

ASM 7. Kongresi Mannheim’da yapıldı. 6. Kongre iki yıl önce yoğun korona kısıtlamaları nedeniyle online olarak yapılmıştı, demek ki kongre düzeyinde dört yıllık aradan sonra yeniden bir araya gelebildik.

Doğrudan ilişkinin yerini başka şey tutamıyor. Korona kısıtlamaları nedeniyle çok sayıda görüşme online yapılmış ve bunun büyük oranda yerleşeceği sanılmıştı ama böyle olmadı. Lufthansa’da seyahat eden iş insanlarının sayısı geriledikten sonra eski düzeyine yaklaşık ulaşmış durumdadır. Çeşitli konularda online iletişim kurulabilir ama önemli konularda yüz yüze toplantı gerekiyor ve iş dünyası da bunu hemen anlamış durumdadır.

Online konuşma ve tartışmanın psikolojisiyle aynı şeyleri yüz yüze yapmanın psikolojisi farklıdır. Bu konuda değişik araştırmalar bulunuyor. Mesela online görüşmelerde farklı görüşler arasındaki uyumsuzluk daha hızlı keskinleşiyor, ilişkiler daha çabuk geriliyor.

Bir dönem –hala biraz vardır- online demokrasi ve örgütlenme anlayışı vardı. Bu anlayış belirli konularda ve bilgi alışverişinde uygulanabilir ama önemli konularda uygulanamaz. Uygulanırsa “neden yürümüyor” diye kendinize sormak durumunda kalırsınız. Bilgi iletişimi aynı ama kararlar sadece karşılıklı olarak iletilen bilgi temelinde verilmez, bir de ortamın psikolojisi vardır. Bunun da dikkate alınması gerekir.

Dört yıllık aradan sonra kongre düzeyinde yapılan ilk yüz yüze konuşma ve tartışmalarda düzeyin yükseldiğini gördüm. Çok sayıda farklı siyasi kökenden gelen insanların asgari müştereklerde anlaşma temelinde birlikte çalışabilmesinden herkes memnundu. Değişik örgütler de buna benzer oluşumlara yöneldiler ama kısa sürede yürümediği görüldü ve dağıldı.

Birlikteliğin birinci koşulu iş üretebilmektir. Sürekli konuşup, tartışmak için bir arada olunmaz; iş üretilebilmesi gerekir.

ASM bence üç önemli konuda üretebildi.

Birincisi; sürgün kavramına açıklık kazandırılmasına yaptığı katkıdır. Artık bu kavram eskisinden daha sık kullanılıyor ve üzerinde tartışma yapılmıyor. Sürgünlerin sayısının artması ve çeşitlenmesi de bu kavramın yerleşmesine katkı yaptı; ASM’nin de katkısı vardır.

İkincisi; Sürgün dergisi altı sayı yayınlandı ve sürekli olumlu tepki aldı. Bu dergi ASM’ye daha somut bir kimlik kazandırdı.

Üçüncüsü; Hukuk Bürosu’nun Interpol ile ilgili çalışmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa ülkelerinde yaşayan rejim muhalifleri için sürekli olarak uluslar arası yakalama emri (Kırmızı Bülten) çıkarılması için Interpol’e başvuru yapıyor. Politik iltica almışsanız yaşadığınız ülkede bir şey olmuyor ama başka ülkeye gittiğinizde, mesela havaalanında hakkınızdaki tutuklama emri ortaya çıkıyor, tutuklanıyorsunuz. Politik ilticası olan birisi için genellikle iade söz konusu olmuyor ama mesela birkaç ay tutuklu kalıyorsunuz.

Verilen bilgiye göre avukatlar aracılığıyla Interpol’e başvurularak yaklaşık 30 kişinin arama kararı kaldırıldı. Böyle bir imkan var. Türkiye tekrar başvurup tekrar kırmızı bülten kararı aldırabilir, bu ihtimal de bulunuyor. Bu nedenle dikkatli olmayı bırakmamak gerekiyor.

Bundan sonraki adım ASM’nin ilişki alanının genişletilmesidir. Almanya 20. yüzyılda kitlesel sürgünlük yaşamış, Nazi iktidarının ardından çok kişi ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Tahmin edilebileceği gibi Almanya’da bu alanda önemli araştırmalar bulunmaktadır.

Bu araştırmalarda kendimiz için yeni bir başlık açtırabiliriz. Şöyle ki:

Bu alanda araştırma yapan üniversiteler ve değişik kuruluşlar sürgünlüğün ne olduğunu biliyorlar. Onlara Türkiye’den gelen sürgünlerin farklı özelliklerini anlatabiliriz. Bütün sürgünlerin ortak bazı özellikleri vardır, bir de özgül özellikler vardır. Mesela Türkiye’den gelenler İran ya da Şili’den gelenlerden farklı süreç yaşamıştır. Onlar ülkelerini ve dillerini terk ederken, biz dili terk etmedik. Bir Türkiye’den çıkıp bir başkasına geldik. Almanya örneğinde yaklaşık iki milyon Türkiyelinin arasına geldik.

Bu konuda Yunanlıların durumu da bizimkine benzer.

Kısmi dönüş bilebildiğim kadarıyla bize özgüdür.

Yunanistan’daki cunta iktidardan gidince Yunanlı sürgünler döndüler, keza aynısı Pinochet iktidarı bitince Şilililer için de gerçekleşti.

Bizde ise 1990 başlarında 141. ve 142. maddeler kalkınca çok sayıda sanatçı, yasal parti yöneticisi ve sendikacı haklarındaki davalar düştüğü için dönecek, diğerleri dönemeyecek ve bu yıllarda Kürtlerin ağırlıkta olduğu başka bir politik göç başlayacaktı.

Sürekli çeşitlenerek süren ve kısmi dönüşleri de içeren bir sürgünlük başka ülke tarihinde bulunmuyor.

Kısacası kendimizi özellikle Almanca olarak anlatmamız gerekiyor.

Kongre’ye katılan bir arkadaşımız sürgünde hayatını kaybedenlerle ilgili hazırladığı kitabın girişini okudu. Bu önemli bir çalışmadır ve yol açıcı olacaktır.

Türkiye’de üniversitelerde de sürgünlük konusunda araştırmalar yapıldığını benimle yapılan birkaç söyleşiden biliyorum. Dış göçün politik mülteciler boyutu araştırmalarda yeni alan sayılır.

Önümüzde geniş bir alan açılıyor, ne kadar değerlendirebileceğimiz bize bağlıdır.