Şuanda 348 konuk çevrimiçi
BugünBugün2177
DünDün2340
Bu haftaBu hafta6499
Bu ayBu ay6499
ToplamToplam10474923
Negatif ajitasyon PDF Yazdır e-Posta


Bu ne demek diye sorarsanız, insanın kendi moralini biraz bozmaya çalışmasıdır, derim.

Normalde insan sürekli moralini yükseltmeye çalışır. Hayatım boyunca buna ihtiyacım olmadı diyebilirim. İnsanın yaptıkları kendisine zaten gerekli morali verir ve bazen de tersini yapmak ihtiyacını duyarım.

Bunu ilk kez ODTÜ ikinci sınıftayken yapmıştım. Sınıfın en iyilerinden birisiyim ve öyle bir özgüven var ki doğru dürüst ders çalışmıyorum; nasılsa yaparım diye düşünüyorum. “Böyle olmaz” deyip plakları yeni çıkmış Orhan Gencebay dinlemeye başlamıştım. Moral bozmak için iyidir!

O zamandan beri geçen yıllar içinde birkaç kere daha yaptım.

Şimdi yeniden yapmam gerekiyor.

Gerekçe; fazla hızlı gidiyorum, böyle olmaz; yavaşla ve şımarma…

Sürgün kadınlarla ilgili broşürü yazmaya başladım ve iki günde sonuna geldim; tek bölüm kaldı.

Yazılı plan yapmıyorum, müsvedde de yok; doğrudan bilgisayara yazıyorum. Bitince basıp okuyacağım, bazı değişiklikler doğaldır ki olacak ama en az yüzde 80 aynı kalacak…

Kamboçya: kendini yıkan devrim kitabını da böyle yazmıştım. Yazılı plan yok, müsvedde yok…

Sürgün kadınlarla ilgili kabaca 25 sayfalık broşürde bu kadar hızı beklemiyordum. Kendime şaştım. Bilinen huyumdur, daha fazla hızlanmak istedim ama frene basmam gerektiğini hemen hissettim.

Yavaş, bu kadar hız iyidir, fazlasına gerek yok, yavaş, biraz yavaş…

Bir konuda gerekli okumaları bitirdikten sonra yazmak sorun değil… Plan ve müsvedde yapmadan doğrudan yazabiliyorum.

Buna fazla güvenmemek gerekir, başka konularda istemediğim atlamalar yapabilirim.

Konuyu genişletsem mi diye düşünmüyor değilim.

Yazdığım konu Türkçede alanında ilk küçük kitaptır, yapmasam belki daha iyi olur.

Kütüphaneden aldığım zorunlu göçle ilgili bir kitaba bakıyorum. Bir bölümde Nazi Almanya’sında doğup büyüyen bir kadın anlatılıyor. Kadının sonraki gençliği Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde, yaşlılığı Duvar’ın yıkılmasının ardından kapitalist Almanya’da geçiyor…

Bu nasıl bir biyografidir diye insan merak ediyor.

İki büyük dönüşümü kadın dengesizliğe düşmeden nasıl kaldırabilmiş?

Sürgünlük konusu yeni aslında; gerçekte eski ama bir yandan da yeni…

Yakın zamana kadar sürgünlük denilince en önemli örnek olarak Nazi Almanya’sından dünyaya dağılan Almanlar akla gelirdi.

Sürgünün küresel bir olgu olduğunun anlaşılması yeni sayılır…

Sürgünün kişinin gelişmesinde büyük imkanlar ortaya çıkardığı, “yaratıcı sürgünlüğün” varlığının anlaşılması da yeni sayılır.

Yeni dediğim son 25-30 yıldır.

Alan uluslararası çapta da büyük oranda boş…

İnceleme yöntemi belli, karşılaştırmalı sosyoloji…

 

Severim böyle boşlukları ama yavaş, biraz yavaş…