Şuanda 125 konuk çevrimiçi
BugünBugün1642
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9366
Bu ayBu ay9366
ToplamToplam10477790
Taksim, bir garip eylem... PDF Yazdır e-Posta


Taksim’deki eylemi duyduğumda, bunun İslamcıların işi olduğunu düşünmüştüm. Canlı bomba, İslamcı örgütlerin kullandığı bir eylem türüdür. Ek olarak, bu örgütlerin lügatında “sivil” diye bir kelime yoktur. Kendisinden olmayan herkesi düşman olarak görür ve bu nedenle de kimlerin öldüğü ya da yaralandığı umurunda da değildir.

Filistin’deki Hamas’ın İsrail yerleşim birimlerinde gerçekleştirdiği eylemler açık örnektir. Canlı bomba kendisine bazen bir otobüs durağında, bazen otobüsün içinde, bazen de bir kahvede havaya uçurur. Yaşlı genç, kadın erkek ve çocuklar ölür…

Kimin öldüğü onu ilgilendirmez. İsrailli düşmandır, bu nedenle de kadın mı erkek mi, solcu mu sağcı mı fark etmez.

Canlı bombalar askerden çok daha fazla sivil öldürürler ve örgütleri de bununla marifet yapmış gibi övünür.

Hatırlayacaksınız, bir aralık Hamas, bizdeki bazı sol gruplar tarafından “anti emperyalist” olarak tanımlanıyordu.

Moda işte! Solun bir bölümü böyle modalara meraklıdır.

Neymiş, İsrail’e karşı savaşıyormuş!

Taliban ise NATO’ya karşı savaşıyor. ABD’ye karşı dolaylı olarak değil, doğrudan savaşıyor.

Taliban dururken Hamas da neymiş!

Anti emperyalistin Allahı orada…

Hamas konusunda temelde herhangi bir teorik gerekçe bulunmuyordu.

Akıntı yönünde kürek çekmek, kendini güne uydurmak, başka bir şey yoktu…

Hamas, Kuruluş Bildirgesi’nde amacını “İslam devleti kurmak” olarak belirler.

Bunun Türkçesi, Şeriat’ın getirilmesidir.

Bizim bazı solcular da bunu savunurlar…

Dahası, genellikle bilmeden savunuyorlar.

Anlamadım, ne dediniz?

Haklısınız bizim soytarı da o sıralar Hamasçıydı…

Normal, başka ne bekliyordunuz?

Hamas, Suriye’nin etkisindeki bir örgüttür.

Bu durumda bir Muhabarat elemanının Hamas’ı desteklememesi düşünülebilir mi?

Mihrac Ural, kıt teorik bilgisiyle, Hamas’ı sola pazarlamaya da kalkmıştı ve doğaldır ki yapamadı.

Taksim eyleminden söz ediyorduk…

Eylemi daha sonra TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) adlı bir örgüt üstlendi.

Bu örgüt, PKK’nin yan örgütlenmelerinden bir tanesidir ve ağırlıkla gençlerden kuruludur.

KCK de bir açıklama yaparak eylemi mahkum etti ve bu tür eylemlere derhal son verilmesini istedi.

Bunları okumuşsunuzdur…

İlgimi çeken iki nokta vardı:

Birincisi: Eylemin ertesi günü gazeteler, ölen eylemcinin PKK’li olduğunu ve Habur sınır kapısından giriş yapmış olduğunu yazdılar.

Bunu okuyunca, “bu nasıl iş” diye sormak ihtiyacı duyuyor insan…

Habur’dan giriyor, PKK’li olduğu biliniyor ve yakalanmıyor!

Daha sonra bu haber ortadan kayboldu.

Uydurma olur da bu kadarı da olmaz, diye düşünüldü herhalde…

Niye olmasın ama…

Mihrac Ural’ı hiç izlemiyorlar mı?

Basındaki bazı kalemlerin sallamacılık konusunda eğitimlerini geliştirmesi gerekiyor.

İkincisi: TAK eylemi üstlenirken, “azıl amaçlarının sivillere zarar vermek olmadığını” açıkladı.

Evet, asıl amaçları polislerdi, burası açık…

Ama Taksim’de hem patlayıcı kullanarak eylem yapıp hem de sadece hedefe zarar vermek neredeyse mümkün değildir.

Taksim ıssız sokak değil, bir sürü insanın bulunduğu bir alan…

Burada patlayıcı kullanılınca kaçınılmaz olarak ilgisiz kişilere de zarar verilir.

1 Mayıs 1977 katliamında önemli rol oynamış Intercontinental Oteli’ni kurşunlamaya karar verdiğimizde, kimseyi yaralamadan ve öldürmeden bu işi nasıl yaparız, diye düşünmüştük.

Taksim Parkı’nın hemen hizasında otelin geniş lokanta kısmı vardı. Buradakileri vurmak son derece kolaydı, kolaydı ama bunun hiçbir anlamı yoktu.

Bu nedenle otelin üst kısımlarına doğru ateş açılmasını sıkı sıkıya tembih ettim.

Birisi Nebil iki yoldaş da öyle yaptılar.

Kimse ölmedi ve yaralanmadı.

Ben on metre kadar geride silah elimde çimenlerde yüzükoyun yatanlara yakın duruyordum.

Silah sesini duyunca öyle bir fırladılar ki, ilerde bir yerde düşüp bir yerlerini filan sakatladılar mı, bilemem.

Yakalandığımda, “koskoca otelde bir kişiyi vuramadınız” diye polis hayli dalga geçti ama bir şey söylemedim.

Kime neyi anlatıyorsun ve ne gerek vardı ki…