Engin Erkiner
Bolivya ve uzun ikili iktidar (263) | |
Diğer Yazıları |
En yeni yazılar
Bugün | 1590 | |
Dün | 3402 | |
Bu hafta | 9314 | |
Bu ay | 9314 | |
Toplam | 10477738 |
Konuk Yazılar
Sürgünde mücadeleci kadın olmak | |
Bütün Yazılar |
hapishane günlüğü 21: metris metris |
Üstüne şiirler yazılan, şarkılara konu olan Metris.. Eylül zulmünün İstanbul abidesi. İnsanlık onurunun ayaklar altına alınıp, belleklerin silinerek, beyinlerin kuşatılmak istendiği ordu karargahı... İstanbul, Sultançiftliği 500 evlerde, Birbirine paralel koğuşlar ve geniş bir alan üzerinde 5 bloktan oluşan zalim yuvası. Metris... 23 Nisan 1980 tarihinde açılmıştır. 12 Eylül’den 8 ay sonra hizmete(!) açılan işkence yuvasına ilk getirilen, Devrimci Kurtuluş ve Eylem Birliği davalarından yargılanan arkadaşlardır. Metris, A . B . C. D ve E bloklarından oluşmaktadır. A blok, cezaevi yönetimi: B blok, bir yüzünde kadın tutuklular, öte yüzünün üst katında hücreler. B blok’un orta katı, B-2 koğuşu, geçiş dönemi tecrit koğuşu olarak kullanılıyor. C blok”un B bloka bakan yüzünde, itirafçılar ve itirafçı adayları kalıyor. C blok’un diğer yanına, bağımsızlar ve B blok’a bakan yüzünde ise siyasiler kalıyor D , B ve E blok’larda ise tamamen siyasiler kalıyor. E blok”un dışa bakan yüzü “ sibirya “ yani E-18 koğuşu, benim kaldığım koğuş. Koğuşlar, banyo-tuvalet, yemek odası(gazino) ve yatakhane olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Her koğuşun, 3x6 metre karelik yemekhanesinde, iki masa, 10-15 sandalye bulunmaktadır. Binbaşı, Adnan Özbey ‘in güvenlik komutanlığını yaptığı Metris’e ilk gelenler, karşılarında ‘’askeri tutuklu ve hükümlüler için’’ uyulması zaruri bir talimatname ile karşılaşmışlardır. Talimatnamenin bir kısmı aynen şöyledir. a. saç-sakal kesilecek b. saat 6 da kalkılacak c. sayım için uygun kıyafet giyilecek d. gün aşırı traş olunacak e. komutanım denilecek f. komün yaşamak yasak g. dilekçeler “ komutanlık önüne “diye yazılacak h. yatakhanede sigara içilmeyecek . Binbaşı ADNAN ÖZBEY yönetimindeki Metris’in , İç güvenlik bölük komutanı, FEHMİ KOÇHİSAROĞLU ve yardımcıları, yzb. Ömer kavlak ve Üsteğmen Yalçın Demirel ‘dir. ‘’devrimci tutukluları ehlileştirme’’ ekip’inin Selimiye’deki komutanı ise, Synt. savcısı FAİK TARIMCIOGLU ‘dur. Tam olarak hatırlamamakla birlikte Mayıs yada Haziran 1981 tarihinde Hasdal’dan Metris’e sevk edildik. Ben, Niyazi Baysan, Fikret Öztürk, Metin Gönen ve Adana’dan gelen Apo ile Sibirya olarak adlandırılan, cezaevinin en son koğuşu E-18’e verilmiştik. Daha nizamiye kapısından içeri adımımızı atar atmaz, etrafımız eli sopalı askerler tarafından çevrilmişti. Bir taraftan eşyalarımız didik didik edilerek aranırken, öbür yandan tekmelerle, rastgele ayak bileklerimize vurulmaya başlanmıştı. Cezaevi girişinden başlamak üzere koridor boyunca askerler iki sıra halinde dizilmiş bizi bekliyorlardı. Kapıdan koğuşa gidinceye kadar, koridor boyunca dizilmiş bizleri bekleyen askerlerin, sağlı sollu copları altında kendimizi koğuşa attığımız zaman kimi arkadaşlarımızın kafaları, yedikleri copların darbesiyle kırılmıştı bile. Cezaevi’nin en son koguşuna götürüldüğümüz için, kapı altından koğuş arası çok uzaktı. Bu nedenle koşar adım gitmemize rağmen aldığımız darbeler , yakın koğuşlara giden arkadaşlardan daha fazla olmuştu. Sorun anlaşılmıştı. Bunlar bizi yıldırmak ve işin başında gözlerimizi korkutarak, emir ve talimatlarına kayıtsız koşulsuz itaat etmemiz için prova yapıyorlar, tepkimizi ölçüyorlardı. METRİS’İ YAZMAK ... İki seneden fazla bir zaman kaldığım Metris’i yazmak, başlı başına bir kitap konusudur. Orada geçen yılların, orada yaşanan acı ve görülen zulümleri anlatmadan öte, önemli bazı olayları aklımdan kaldığınca yazarak unutulmaması gerektiğine inanıyorum. 12 Eylül faşizmi’nin cezaevlerinde uyguladığı baskı ve sindirme politikası sadece Metris’e özgü değil elbette. Türkiye’nin dört bir yanında, devrimci tutuklulara yapılan baskı ve boyun eğdirme politikası hemen hemen her yerde aynı oranda hayata geçirilmişti. Kimi cezaevlerinde büyük oranda başarı(!) sağlamış olsalar da, Başta Metris olmak üzere bir çok yerde de yenilgiye uğramışlardır. Metris’teki başarısızlıklarının sırrı, devrimciler arasındaki ortak direniş tavrıdır. Mamak ve Diyarbakır’da bu tavır gösterilemediği için, o bölgelerdeki baskı politikasının şiddeti, hem daha ağır olmuş, hem de, bu cezaevlerinde direnen yoldaşlara uygulanan şiddet, çok daha sert ve acımasız olmuştur. Mamak ve Diyarbakır cezaevinde gelen haberler korkunçtu. Mamak’ta , Acilciler ve tek tek başka örgütten insanların bireysel direniş haberlerini almamıza ragmen, topyekün bir direnişin olmaması nedeniyle direnen yoldaşlara karşı uygulanan baskının daha da ağırlaştırılarak devam ettiği söyleniyordu. Örgütümüzün MK üyesi Haydar Yılmaz ve Militanları, Halil Güven başta olmak üzere, Örgütümüzün adı, 12 eylül zindanlarının direniş sembolü haline gelmişti. Bu ve benzeri haberler beni ve yoldaşlarımı son derece gururlandırıyordu. Halil Güven’in, Mamak’ta geçen yıllarını kitap olarak yayınladığını duydum. Umarım Haydar Yılmaz da aynı şeyi yapar. Diyarbakır Cezaevi’ni anlatmaya ne gerek, sağır sultanın bile duyduğu ve kimsenin inkar edemediği gerçekler yeteri kadar biliniyor. Diyarbakır cezaevi gerçeğini araştırma komisyonu raporu’na göre, Diyarbakır cezaevinde yatan tutukluların devrimci olmaları yanında, birde Kürt olmaları, işkencenin dozunu iki, hatta üç katına çıkartmak için yeterli bir nedendir.. Rapora göre, bu cezaevinde uygulanan işkence yöntemlerinin belli başlıları şöyle sıralanmıştır. Falaka, Köpek saldırtma, Zincire vurma, Germe, Tepe, Kule, ranza altı, Kantar, Kervan, Sehpa, Cop sokma, Çek çek, Pislik yedirme, Ayakta bekletme, Konuşma yasağı, mahkeme ve ziyaret yasağı... Ali Erek: MİLLİYET..” SAGOL MEHMETCİK.” TERCÜMAN..” HUZUR 1 YAŞINDA” ‘’Allah orduya yardımcı olsun” HÜRRİYET...” el ele kol kola koşa koşa mutlu günlere gidiyoruz... kanlı nehirleri nasıl aştık, uçurumun kenarından nasıl nefesimizi tuttuk ve evet düzlüğe çıktık...” KENAN EVREN, Elazığ’da halka sesleniyor ” partileri cezalandırdık” Türkiye insanı, daha bir yıl önce, ‘’Baba, Kara oğlan, Mücahit, Başbuğ’’ diye hitap ettiği sözde liderlerini yüz üstü bırakarak, Çılgınca Evren’i alkışlıyor. Tarih, tekerrür ediyor(!), yüzde altmış’lara varan oy oranına rağmen,tutuklanarak idam edilen Menderes’i yüz üstü bıraktığı gibi, yeni ‘’lider’’lerini de bırakıyor. ‘’Netekim, asalım mı? bunları ‘’diyecek olsa, urgan alıp koşacaklar. Tipik bir doğu toplumu özelliğidir. Güçlü olanı haklı gören pragmatizm hastalıgıdır. Sadece bakmakla yetinen, ama göremeyen, depolitize edilmiş toplum psikolojisidir. Bugün Evren güçlüdür, Evrenci olur, Yarın, Demirel yeniden güçlenir, ‘’bir bilen’’olur, ‘’kurtar bizi babaaa’’ diyenler, şapkasını kapmak için meydanları doldurur. Evren,‘’tu kaka’’ilan edilir. Mehmet Barlas gibi gazeteciler, her iki dönemde de okuyucu bulur ve ekranlarda soytarılık yapmaya devam ederler. Eylül döneminde, Kenan Evren’ci olanlar, Evren sonrası dönemde, Mehmet Barlas gibi, ‘’ 12 eylül bir kabus gibi geride kalmıştır. Devlet kurtarılmıştır’’ diyerek, dünü unutur, ‘’dün, dün’dü’’ derler. ‘’Bir kabus gibi’’ ülke gündeminin başına çöken Eylül karanlığına, hayatlarını ortaya koyarak karşı çıkanlar, yıllarca işkenceler altında direnenler, sokak ortalarında vurularak öldürülenler, yargısız infazlarda faili meçhul olanlar, sakat bırakılanlar, idam sehpalarında, boyunlarına , yağlı urganlar geçirilerek öldürülenlerin ,‘’Yaşasın Bağımsız Türkiye’’ sloganları, söz konusu bile edilmez. Yok sayılır, göz ardı edilmek istenir. 12 eylül, ‘’tu kaka’’ilan edilse bile 12 Eylülcülük sürekli kılınmaya çalışılır, beyinlere kazınmak istenir. Yüzsüzdürler, yüzsüzlükleri sınıfsaldır. Apolitikleştirilmiş toplumsal katmanların, ellerine, spor klübü şirketlerinin bayrakları tutuşturulur. stad önlerinde ‘’........mezar olacak’’ diye slogan attırılır. Paparazi programları , genç beyinlerin hayal dünyalarını iğdiş ederken, yarışma programlarıyla, insanları aşağılayan, hakaret ederek küçük düşürmek için her türlü hokkabazlığı yapan Mehmet Ali ERBİL’ler gibi saray soytarılarına sanatçılık ünvanı bahşedilir. Eylemleri sınıfsaldır. Eylül rejimi, sınıfsal bakış açısını karartmıştır. Metris’i yazmak için hatırlatmak gerekiyor. İstanbul’da Metris, Ankara’da Mamak. Kürdistan’da Diyarbakır zindanlarında direnenler konuşmuyor. Nazlı ILICAK gibi şarlatanlar konuşuyorlar. TV kanallarında her gün boy gösteren ve 12 Eylül dönemine veryansın eden(!) bu şarlatan kadın, Eylül döneminde Kenan Evren adlı katil’in de şarlatanlığını yapıyor, karşısında el etek hazır ol’da duruyordu. Kardeşi, iş adamı ve Güneş gazetesi sahibi ÖMER ÇAVUŞOGLU ‘da,’’ paşam, millet sizi baba gibi görüyor’’ diyerek, ‘’ Paşam, annemin bir ricası var size iletiyorum, bir basın affı çıkarmanız mümkün değil mi? Sayın devlet başkanım affı 141-142-163 maddeler dışında olarak çıkartabilirsiniz’’ diye de, yol gösteriyordu. ‘’BARIŞ DERNEĞİ’nin, Komünist Partisi ile ilişkisi varmış’’ diyen, Kenan Evren ve komutanlarının unutulmaması, bir kez daha deşifre edilmesi gerekiyor. ‘’Sınıfsal bakış açısını yok etmek’’ için yola çıkan misyonerlerin, METRİS’İ yazmadan önce bir kez daha hatırlanması gerekiyor. 12 Eylül Faşizminin Simgesi: MGK Org. Kenan EVREN Org. Necdet ÜRUĞ Org. Kemal YAMAK Org. Doğan GÜREŞ: 1. Ordu Komutanı Org. Bedrettin DEMİREL: 2. Ordu Komutanı Org. Süreyya YÜKSEL: 4. Ordu Komutanı Tümamiral Işık BİREN: Cuntanın koordinatörü (22.bölüm. Metris’te işlenen insanlık suçlarından örnekler ve kısa hatırlatmalarla devam edecek)
|