Engin Erkiner
Bolivya ve uzun ikili iktidar (263) | |
Diğer Yazıları |
En yeni yazılar
Bugün | 1768 | |
Dün | 3402 | |
Bu hafta | 9492 | |
Bu ay | 9492 | |
Toplam | 10477916 |
Konuk Yazılar
Sürgünde mücadeleci kadın olmak | |
Bütün Yazılar |
morgda ceset (ölü) aramak! |
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Yiğit ve yoğurt yanyana gelince; özelikle, bize ait toplumsal bir özelliğe gönderme yapılmış ta olur. Deyişin özgün anlami ise; bir işin değişik bireyler tarafından farklı biçimde yapılabileceğidir. İronik versiyonu; ballı pekmezli de yenebilir. Seçimi damak zevki belirleyecektir. Deyim; toplumsal ahlakımıza gönderme yapıyor. Yoğurt veya 'halt''tır. Yiğitce de yenebilir, kaypakça da. Morgda ölü aramak! Aynı ağız, aynı kaygı, aynı algının ürünü. Ölü konuşturma’ya beziyor! Hayır..hayır, aklınıza gelebilecegi gibi değil. Peşinen başka bir şey yazmak istediğimi söyleyebilirim. Aslında başka bir şey de değil. Arkadaşlar; konuya ilişkin oldukca açık ve hatta kategorize edici yazılar yazdılar. Benimki lüzum üzere; sadece önce yazılanları hatırlatmakla sınırlı olacak ve yine, solcu yanımızın, ağrılı ve bilinen bir özelliğine, elde olmadan veya maksatlı söylenen bir sözcüğün yıkıci provokatif sonuçlara yol açabileceğine dikkat çekmekle yetinecektir. Bir karakter belirtisi olarak, kadın cinsine atfedimesi, erkek egemen bir yaralı bilincin tezahürüdür. ve erkek cins tarafından ziyade kullanıldığı bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Kadın cinsine mal etmek, erkek egemen bir atfi-cürümdür. Kimsenin kuşkusu olmasın, burada yapılan bir sidik yarışı değildir. Yapılan hak gaspına fırsat verilmeyecek, yapılmışsa doğrusu yazılarak geri alınacaktır. Haksızlık, hata, yanlışlar olmussa; elde olmayan nedenler ve daha çok bilgi eksikliğindendir. Bir bütün olarak doğru tarih yazmak, hiç bir tarihçinin harcı degildir. Değil toplumların, insanlığın tarihi doğru ve tam olarak yazılamamıştır. Elbette buradan, sonsuz kosmosta bir zerrecik olma, gücü bile olmayan, BEN'in tarihi yazılsa ne olur yazılmasa ne olur, sonucu çıkmaz. Zerrecik bile olunması güç bir deryada, bir kaşık su.. Müthiş kapris! Aslında; "bir berber bir berbere demiş ki..." diye başlayacaktım
At ölür meydan, yiğit ölür şan kalır. Ben Gümüşsuyu’nda oturur idim. Mahallemizin yaşlı bir berberi vardı. Paşazade değil, nesli tükenmiş kibar bir istanbul çelebisiydi. Cennet Çay Bahcesine inen yolun hemen girişi, inişin başında sıra halinde dört kagir yapıya yeleşmis, manav, bakkal, (bilmiyorum ayakkabı tamircisi var mıydı) Berber dükkanında müşterilerinin saçlarını, kendine özgü ustalıkla keser, işini iyi yapmış olmanın mutluluğuyla, yaşlı genç herkese; Sıhhatler olsun yerine "GENC KAL" der, telaşsız, alışılmış bir çabukluğun hızında hazırladıgı tek sandalyesine oturttuğu, çoğu mahalleden tanıdık yeni müşteriye kurallarını kendi kuyduğu ayrımsız hizmetini sunardı. Bir dört yıl sonra kırk yıl olacak. Adını nasıl unuttuğuma hayıflandıgım yaşlı berber amcayı her hatırlayışta rahmetle anarım. İstanbul bir inme gibi/ yüreğime oturur./ Gülüşler..düsler../ yolun iki tarafında ögrenciler/ Taş atmalar, döğüsler/ Vedat Demicioğlu'nun öldürüldüğü/ önünde/ diz çöktüğüm/ yeminler… İşte şu ev’de, Meşhur Profesör, kerkük petrolleri hissedarı Doğramacı Ihsan bey oturur. Hemen şurası, Yassıada kurbanı, ihtilal mahkemesinde devri sabıklıktan mahkum, Ittihat-terakki cemiyeti aktif üyesi, dörtlü tahrir mensubu, merhum cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın evi. Şu binada, meşhur anayasa hukuku profesörü, hukuk fakültesi dekani, Istanbul siyasal bilgiler fakültesi kurucucusu ve dekani; Gezi sohbetlerinde çok sey dinlediğim ve ögrendiğim, değerli insan, eliyle hazırladıgı sofrasında yemeklerini tattığım saygı değer Melahat hanımın eşi, değerli hoca, Tarık Zafer Tunaya oturur. buna denir/ Istanbul budur. "vur ulan vur ben kolay ölmem.../ söylenecek söz var/ yiğit olana/ genç kalasın/ Söylenmeyecek söz var yiğide yakışmaz. Hem mangalda kül bırakmayacak,/ hem ortalikta.../ iblis misali/ kirli başparmak tırnaklarını/ birbirine sürteceksin. Olmaz./ sana yakışmaz/ en azından ben, yakıştıramam. Ne gam / hislerimde hiç yanılmam / kahpeligi de, dostlugu da / gözlerinden gözlerinden degil sadece/ sesinden de tanırım. Yakıştıramam sana/ utanırım. Hislerimde hiç yanılmadım. hem his dedigin nedir ki? İrade dışı sandığımız ama mevcut gerçeklerin insan zihninde yansıması ve yeniden üretilerek, adına his, tin, ruh dediğimiz soyut sözcükte somutlanmış, aslında varlıgını kestirmede ha deyince zorlandığımız gerçek şeylerin, beyin denen akıllı proteinlerden, amino asitlerden oluşmuş o harika biyolojik, nesnel aygıtın zihin denen aydınlık odasında yeniden üretilen ve farkına vardıgımız gerçeklik olarak, bize dönen gerçeklik. Sabır soyut bir sözcük oldugu kadar iyi sonuçlar alan bir insan duruşudur da. Yarar ve zarar gördüğüm uzun bekleyişlerim oldu. Hiç usanmadan. Sabır diyalektik, kapris felakettir. Not: Sevgili Engin, Bu öz deyişi, hangi tarihte, nerede, kaç plakalı minibüste okuduğunu, 'tarihe doğru not düşerseniz', helal'inden size iyi bir SAINT-ÈMILION GRAND CRU GÖNDERECEGİM. SÖZ. |