Şuanda 67 konuk çevrimiçi
BugünBugün1604
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9328
Bu ayBu ay9328
ToplamToplam10477752
40 yıllık devrimci yaşamımın muhasebesi-14 PDF Yazdır e-Posta


1979 sonlarında artık hemen hergün bir sağcı veya solcu öldürülüyordu, mahalleler silahlı gruplar arasında paylaşılmıştı,  kimin kim olduğu, ne için kime karşı olduğu anlaşılmaz hale gelmişti. Sanki bir gizli el gençliğin arasına girmiş onları bildiği gibi yönlendirir hale gelmişti. Elbette devrimci gençliğin sosyalizme inancını sorgulamak doğru değil, bu gençliğin hemen tüm aktivistleri, emeğe, eşitliğe, kardeşliğe ve sosyalizme olan bağlılıklarından ve inançlarından dolayı mücadele ediyorlardı. Ancak yetmez önderlikler, gizli güçlerin araya sızmasına engel olamamıştı, hatta bu tür önderlerin bir kısmı zaten çoktan bu gizli güçlerin yönlendirmesi altına girmişti.

Işte bir yandan böylesi bir atmosferde yaşam sürdürme zorluğu, bir yandan da kişisel yaşam zorluklarım beni  yurt dışına çıkmaya itmişti. Zaten artık bir askeri darbenin de ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı zaten. Avrupa’ya çıkıştan sonra ilk olarak iltica ediyordunuz, sonra bir iş bulmanız gerekiyordu. Buradaki devrimci örgütlenmelerin sizi finanse edecek gücü zaten yoktu.

Avrupa’da 80 yılında en örgütlü güç TKP idi, Almanyanın hemen her ilinde işçi dernekleri kurmuşlardı.yine Kürt cephesinde Komkar örgütlü idi, bu iki ana örgütün yanında elbette hemen her örgütün taraftarı vardı, ancak bunlar yerleşik bir örgütlülüğe ulaşmamıştı. Bir de Maocu kanattan HK ve TKP-ML taraftarı legal dernekler de yavaş yavaş kuruluyordu.  Kitlesel anlamda ikinci büyük gücü ise DEV-YOL  oluşturuyordu, THKP-C Acilciler-HDÖ taraftarlarının da bir kaç şehirde dernekleri bulunuyormuş, ancak ayrılıktan hemen önce yurt dışındaki arkadaşların ezici çoğunluğu HDÖ tarafına geçince, Rıza Salman yoldaşın çağrısına uyarak, legal örgütlenme alanlarından çekiliyorlar ve ülkeye dönüş kararı alarak kır gerillası temelli bir mücadeleye hazırlanıyorlar. Ellerindeki legal dernekleri ise Dev-Yol taraftarlarına terk ediyorlar. Biz geldiğimizde artık Berlin, Hamburg, Köln ve Frankfurt ve çevresi başta olmak üzere bir çok alandaki dernekler Dev-yol çevresinin yönetiminde bulunduğu derneklere dönüşmüştü. Hatta bazı seminerlerde Taner Akçam ironik bir söylemle HDÖ örgütlenmesine bu dernekleri kendilerine verdikleri için teşekkür ediyordu.

Nitekim ülkeye dönüş kararından hemen sonra  bir çok HDÖ’lü yoldaş ülkeye dönmüş ve orada mücadele etmiştir. Birçoğu operasyonlarda yakalanarak yıllarca hapis yattılar. Biz Hanna yoldaşla görüştükten sonra 1980 ortalarında ilk önce büyük bir Almanya turnesine başlayarak bir yandan HDÖ tarafında yer alan sempatizanları tekrar kazanmak, bir yandan da yeni ilişkiler geliştirerek sıfırdan bir örgütlenme kararı aldık. Bu kararı hayata geçirmek için benim işi bırakarak profesyonel olarak çalışmalara katılmam gerekiyordu.

Ben işi bıraktıktan sonra Hanna yoldaş ile birlikte Almanyanın Bielefeld kentinden başlayarak, Hanover, Hamburg, Nürunberg, Frankfurt, Darmstad, Şututgart ve Köln kentlerini kapsayan 20 gün süren bir yolculuğa çıktım. Bu gezimizin sonunda  adı geçen tüm bu şehirlerde artık birer komitemiz ve bu komitelere bağlı çalışan yüzlerce taraftarımız vardı. Zaten bu yolculuğumuzda yoldaşların sorumlu olarak birilerini beklediklerine tanık olduk. Biz ülkeden daha yeni gelmiştik ve tüm gelişmeleri biliyorduk. Adı geçen şehirlerde görüştüğümüz hemen tüm yoldaşlar bizleri büyük bir coşku ile karşıladılar. Özellikle önceden ilişkimiz olmayan Stutgart ve Frankfurt-Darmstat bölgelerindeki yoldaşların kendi başlarına, ayrılıkta tutum alıp Acilciler safında önceden kalma kararı almış olmaları bizleri oldukça duygulandırmıştı. Frankfurt’ta İhsan Sağmen yoldaş öncülüğünde bir örgütlenme bulunuyordu. Stutgart’ta ise bizim Ozan İşçi olarak tanıdığımız yoldaş öncülüğünde, Hamburg’ta Hanna yoldaşın ilişki geliştirdiği, aralarında Ozan Şafak’ın da bulunduğu kalabalık bir taraftar  grubumuz oluşmuştu, yine Bielefeld ve Köln kentlerinde benim geliştirdiğim ilişkilerle komiteleşmeye gitmiştik. Tabii daha yeni bir ayrılık yaşadığımız için ilk önce eski tabanımıza yönelik çalışmaya önem verdik ve bunda oldukça da başarılı sonuçlar aldık.

Yine  bu 20 gün süren gezimizin bir durağında da HDÖ yurt dışı sorumlusu yoldaşlarla birlik için bir gün boyu süren bir görüşme yaptık. Biz ayrılığın gerekçelerini anlattık, o yoldaşlar da anlattılar, aslında kimse ayrılığın ideolojik olduğu konusunda ikna değildi. Aslında tüm broşürler bu arkadaşların eline ulaşmıştı ancak bu yoldaşlar bu broşürleri taraftarlara göstermemişti, sadece Rıza yoldaşın kaleme aldığı broşür taraftarlarca biliniyordu. Ayrılık olduğu bile kimseye anlatılmamıştı. Bizim ortaya çıkmamızla ayrılık olduğu bilinir hale geldi. HDÖ’lü yoldaşlar bize kitleleri içinde çalışma yürütmememiz gerektiğini söylediler, biz ise buna kimsenin müdahale edemeyeceğini, ayrılığı ve gerekçelerini seminerlerle kitlemize açıklayacağımızı belirterek, kendilerinin artık THKP-C Acilciler- HDÖ adına faaliyet yürütemeyeceğini, ayrılıkta nerede yer alıyorlarsa sadece o kesim adına çalışma yapabileceklerini ilettik.

HDÖ’lü arkadaşlar ile resmi olarak bu ilk ve son görüşmemiz olmuştu. Örgütlü olunan hemen tüm alanlardaki taraftarların ezici bir çoğunluğu bizim tarafımızda yer almıştı. Onlar zaten legal kitle çalışması alanlarından gönüllü çekilmişlerdi. Biz daha sonra kitlelere elde bir şey ile gitmek gerektiğine karar vererek, Stutgart örgütlenmemizin maddi katkıları ile Öncü Savaşının Politik Sanatı, Sovyet Sosyal Emperyalizmi Tezlerinin Saçmalığı (yeri gelmişken belirteyim, Hanna yoldaş bu broşürün birçok arkadaştan oluşan bir grubun ortak çalışması sonucu kaleme alındığını, kendisinin de bu broşürün yazımında emek sahibi olduğunu bana sohbetlerinde defalarca belirtmişti, tek başına yazdım diyen Mihrac’a duyurulur)  ve Rus Devriminden Çıkan Dersler broşürlerini biner adet basarak dağıttık.

Derken  Ülkede 12 Eylül darbesi oldu. Avrupa’da  bu darbeye anında hemen en sert tepkiyi DEV-Yol gösterdi, Türk elçilikleri işgal edildi, binlerce insan sokaklara döküldü. Biz de örgütlü olduğumuz alanlarda eylemlere katılarak, bildiri dağıtarak askeri faşist cuntaya karşı tutum aldık. Kısa süre öncesine kadar ülkeye kısa sürede dönme düşüncesinde olan bizler, bu darbenin gelişi ile birlikte artık en azından bir kaç yıl daha buralarda kalacağımızı anlayarak, bulunduğumuz sahalarda yaşayan göçmen işçiler arasında devrimci çalışma yürütmek, 12 Eylül Cuntasını teşhir ve tecrit edecek çalışmaları merkeze alarak devrimci mücadeleyi yükseltmek görevlerini öne alan çalışmalara girdik.

Almanya’nın birçok şehrinde eğitim ve bilgi aktarma amaçlı esasında kitlemize yönelik seminerler verdik. Yine alan alan gidip bizzat o sahada aylarca kalarak kitlesel ilişkileri örgütsel ilişkilere çevirdik. Stutgart, Frankfurt, Köln ve Hamburg’ta dernek kurma çalışmaları yürüttük. Bu çalışmalarımız bir çok yerde meyve verdi. Yine darbeden hemen sonra örgüt yöneticilerimizin Suriye’de bulunduğunu öğrenmiş ve ilişkiye geçmiştik. Başta Engin ve Mihraç olmak üzere bir çok yönetici ve kadro bu alana çıkmıştı. Bize gelen haberler, yoldaşların Filistin kamplarında eğitim gördükleri ve yakında ülkeye dönerek silahlı mücadeleyi başlatacakları yönündeydi. Bu haberler bize büyük bir moral kazandırıyordu. Artık canla başla devrimin geri cephesi olma anlayışı ile, insan ve ekonomik güç aktarma anlayışı ile çalışmalara sarılmıştık.

Bu ruh hali ile 12 Eylül darbesinin birinci yılında ; Suriye’de ilan edilen TKEP ile THKP- C Acilciler arasında örgütsel birlik hedefli ittifakın da bize verdiği moralle yürüttüğümüz çalışmalarımız bizi kitleselleştiriyordu. Nitekim 12 Eylül 1981’de Duisburg’ta tüm Türkiyeli örgütlerin ortak düzenlediği Faşist Cuntayı Protesto Mitingine iki örgütün ortak pankartları altında 1000 kişilik bir kitle ile katılmıştık. Bu yürüyüşe toplam katılım 25 bin kişi civarındaydı.  Hanna yoldaş ve benim koordinemde yürüyen çalışmalarımızda, bizlere en büyük destek Frankfurt ve Stutgart’taki yoldaşlardan gelmekteydi. Esasında bizi kitleselleştiren çalışmaların esas sahipleri bize bağlı çalışan bu alt komitelerimizin isimsiz kahramanlarıdır. Şimdi isim isim saymayacağım, ancak gelecek yazılarda bir çoğunu belirteceğim bu yoldaşlarımızın maddi ve manevi katkıları bizi bu alanda bir güç yapmıştır. Nitekim sonradan yaşayacağımız Engin yoldaşın ayrılığı, Hanna yoldaşın Suriye’ye gidişi ve benim de Fransa’ya yerleşmem sonrasında bu alandaki bir kaç arkadaşımızın da ayrılmasıyla Acilciler Almanya örgütlenmesi Mihrac’ın tüm aksi söylemlerine karşın tasfiye olmuştur. Buradaki örgütlenmemizin taraftarları, Çorumlu yoldaşlar, Malatyalı, Maraşlı yoldaşların hemen hemen tümü, Hataylı yoldaşların büyük bir kesimi örgütümüz Acilcileri terk ettiler. Elbette bunun gerekçeleri oldukça fazladır. Sadece bir sebebi bulunmuyor. Ancak köklü bir örgütlülük yaratamadığımız da bugünden bakıldığında görülebiliyor.

(Gelecek yazıda Almanya örgütlenmemiz ile ilişkin değerlendirmeler devam edecek)