Şuanda 87 konuk çevrimiçi
BugünBugün1619
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9343
Bu ayBu ay9343
ToplamToplam10477767
mehmetçik memet yavuz'a son kez... PDF Yazdır e-Posta


Bu sitenin okurları Memet Yavuz’u tanırlar. Önceki yazılarda yeterince anlatıldı. Kim olduğu, ne işle iştigal ettiğini, geçmişi ve bugünkü durumu biliniyor.

1976’lı yıllarda Antakya’da bir ara Acilciler’e sempati duymuş. Daha sonra HDÖ taraftarı olmuş ve kendi tabiriyle ekmek parası peşinde koşmuş ve  çok şükür(!) bugünlere kadar gelmiş.

12 Eylül dönemi öncesi bir ara kısa süreli de olsa hapishane bile yatmış.

12 Eylül döneminde bir bankada çalışmak istemiş, ‘’ temiz’’ kağıdı alamamış ama, güvenilirliği tescilli olduğundan  işe başlamış. Bir süre sonra  yeteneklerini kullanarak kendini geliştirmiş ve  bankadan ayrılarak kendi işini kurmuş.

Sıkı bir ‘’Atatürkçü’’dür. Öyle olduğunu söylüyor. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne karşı son derece duyarlıdır. Ulusalcılıkla enternasyonalizmi içselleştirmiş bir eski ‘’devrimci’’dir. Kürt, Türk, Arap, Laz, Çerkez farkı tanımıyor. Bu tür ayrımları ‘’bölücülük’’olarak görüyor ve bütün bunları, ‘’Emperyalist devletlerin ülkemiz üzerinde oynamak istedikleri oyunların bir parçası olduğunu’’ iddia ediyor. Bu konuda iddialı  ‘’tez’’leri bile var. Aşiret reisi diye küçük görüp aşağılamaya çalıştıgı Barzani ve Talabani için ağır hakaret içeren sözlerin sahibidir. Barzani ve Talabani için,’’ Emperyalist devletlerin kucağında oturup ülkemize kafa tutuyorlar, devlet büyüklerimiz bunlara neden gereken dersi vermezler’’ diye AKP hükümetini eleştiriyor ve CHP’ye, Kamyoncu arkadaşları ile birlikte Kürt raporu sunuyor.

Mehmet Yavuz, 40 senedir ‘’görmedim, konuşmadım’’ dediği Mihrac Ural ile şimdilerde ‘’sıkı-fıkı’’, Mihrac Ural eleştirilerine karşı göğsünü siper etmiş bir militan, nedenini sorarsanız cevabı hazırdır. ‘’eski arkadaşlığımız adına ‘’ diyor. Olabilir elbette, mümkündür. Ama bu söylemin biraz altını eşelediğimiz zaman başka şeylerle karşılaşıyoruz. Suriye_Türkiye arasındaki ticaret ilişkisinin gelişmesinden sonra hatırlanan bu eski arkadaşlık ruhu’nun altında para kokusu geliyor. Uluslararası kamyoncu Mehmetcik Mehmet’in ticari öngörüleri, bu ikili arasındaki sıkı ilişkinin ana eksenini oluşturuyor.

Mehmetcik Mehmet uyanık adamdır. Önce ticari danışman olarak  Mihrac ve şürekasına yol gösterme ile işe başladı. Ardından, Mihrac’ın çevresindeki Ömer’leri ekarte etti ve ‘’Halil İbrahim sofrasının’’ baş köşesine yerleşiverdi. O şimdi ‘’kadim dost’’ olarak baş danışmanlık(!) mertebesindedir.

Mehmet Yavuz ve Mihrac arasındaki ilişkinin ideolojik olmadığını Ben değil, Memhetcik Mehmet’in kendisi yazıyor. Bir yandan bunu söylerken öte yandan kalkıyor ve ‘’biz Acilciler’’ diye açıklama yapıyor ve böyle bir yazının altına imza  atıyor. Yahu memet, sen gerçektende Acilci misin? Bu imzayı sen mi attın diye soranlara, ‘’acilci falan olmadığını, 40 yıl öncesi  dönemin hatırına, kendisine sorulmadan buraya adının yazıldığını ve kadim dostu adına buna ses çıkarmadığını’’ söylüyor.

Mihrac Ural’da aynı şeyi yapıyor. Bir yandan sıkı bir Kürt şakşakcılığı yapıyor, öte taraftan da, sıkı bir Kürt düşmanı olan Mehmetcik Mehmet şakşakçılığı.. Hangisi doğru? Kim yalan söylüyor? Kim kimi kullanmaya kalkıyor? Bunları ne adına yapıyorlar? Amaçları nedir?

Bu soruların cevapları yok. Vermiyorlar, veremezler ki? ‘’ortak paydamız para’’ diyebilirler mi?  Öyle ya, iman ve para gizlidir(!) açık edilmez. Bunlar da onu yapıyor anlaşılan. Açık etmiyorlar.

Bu yazı konusu başkaydı aslında Söz Mehmetcik Mehmet’ten açılınca dallanıp budaklanıyor. Adam tam bir derya deniz(!) Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Fotoğrafına baksanız, ‘’derli toplu bir adam’’ sanırsınız. Hiç de değil. Dökülüyor mübarek..

Son 6 aydan fazla oldu adını bile anmak istemediğim halde, dün kendi yaptığı Nebil blog’una, gecenin ilerlemiş bir saatinde girdim. O gün toplam on ziyaretçisi olmuştu. Beni saymazsanız dokuz kişi..

Gördüğüm manzara ilginçti. Bu siteyi günü gününe takip ettiği anlaşılıyor. Ne yazılmışsa kısa kısa aklınca cevap(!) veriyor. Verdiği cevaplara dikkat ettim tam bir’’ görev adamı.’’ Aslına bakarsanız takdir ettim, hem takdir ettim hem üzüldüm. Takdir ettim, çünkü, işini iyi yapıyor. Aldığı talimatları harfiyen yerine getiriyor. Hangi konuya nasıl cevap verilmesi gerektiği söylenmişse aynen uyguluyor ve elbette ‘’aferin’’ almayı da ihmal etmiyor.

Öte taraftan üzüldüm de aslında. Bu tür yetenekli(!) arkadaşlarımızı gerektiği biçimde devrimci mücadelenin genel çıkarları adına mevzilendiremedik. Bu ve benzeri arkadaşlarımızın zaaflarını törpüleyerek, yeteneklerini devrimci mücadele adına kanalize edebilseydik eğer, topluma yararlı, sosyal bir insan olmamaları için hiç bir neden yoktu. Yapamadık, buda, bizlerin eksikliği olsa gerek.

Türkiye’de bu işi sadece PKK hareketi becerebildi. Doğru yada yanlış, önemli değil. Ama, PKK hareketi, içlerine giren herkese kendi amaç ve ideolojik perspektifi doğrultusunda bir yönelim sundu. Bireyi sorgulamasını bildi. Bireyi sorgulayarak deyim yerindeyse atomlarına kadar parçaladı, zaaf ve yeteneklerinin neler olduğunu tespit etti. Tedbir aldı. Biz ve bizim gibi örgütlerde bu olmadı. Olsaydı eğer, Mehmet Yavuz gibi yüzlerce arkadaşımız bugün bu hale gelmeyebilirlerdi. Mehmet ve Mehmet Yavuz’lar bu duruma düşmeleri konusunda sorumluluklarımız olduğu kesindir. Hayıflanmamak  elde değil. Düşünsenize... zaafları törpülenerek devrimci bir perspektif sunulmuş olan genç mehmet Yavuz, yada Yavuz(lar)ın, İster ticari hayatta, ister sosyal hayatta yada basın hayatında namuslu birer devrimci olarak görev yaptıklarını düşünün, fena mı olurdu yani?

Bu yazı, sadece, bizim komisyoncu Mehmet için değil. Örneğin, Taraf gazetesindeki ‘’gazeteci’’ Mehmet Yavuz’lar içinde geçerlidir.

Komisyoncu Mehmet, bizim içimizde çıktı, gazeteci Mehmet Yavuz’lar başkalarının  içinde çıktı, nihayetinde bunların hepsi bizim toprağın çamurlarıdır. Yoğrularak, olması gerektiği  gibi şekil verilebilecekken başı boş bırakılarak ‘’yamuk yumuk’’ şekilsiz birer tip olmalarının sebepleri de yine bizleriz.

Lafı uzatmadan söyleyeyim. Bizim Memet, yani bizim mehmetcik mehmet, benim bir yazım üzerine döktürüvermiş(!). Okudum ve içim sızladı. Bu adam, kısa süre de olsa bizim içimizde bulunmuş, bu nasıl olur? diye düşündüm. Okuduğunu anlamamış desem olmaz, anlamaz olur mu, cümle kuruşlarından aptal olmadıgı açık seçik belli oluyor. Okuduğunu anlayan bir adam..Anlamış anlamasına da, çarpıtırken acemi oğlan’lar gibi eline yüzüne bulaştırmış. Kariyer(!)ne uygun bir çarpıtma olmamış. Kılavuzu karga olduğu anlaşılıyor. Klavuzunun karga olduğunu her seferinde söylememize rağmen o hala kartal olduğunu sanıyor. Kartal olmadığını bilmesine rağmen, öyle göstermeye çalışırken ayak altına düşüyor ve her seferinde de bir yerleri inciniyor. Bende söylemesi böyle giderse Manukyan’dan beter olur.

Mehmet Yavuz, kendi halinde bir iş adamı idi. Çok şükür, kimseye muhtac olmadan geçinip gidiyordu. İtibar bile gördüğü anlaşılıyor. CHP’nin kapısına dayanıyor, rapor sunuyor, aday adayı öneriyor vs. Yerinde durmadı. Gözü yükseklerdeydi. Daha fazla kazanmak, daha fazla itibar(!) sahibi olmak istedi. İstikbali yanlış yerde aramaya kalktı. Mihrac Ural’ın kapısını çaldı ve’’ ne iş olsa yaparım abi’’ demeye başladı. Kullanım tarihi bundan sonra başladı, Ömer’lerin kullanım tarihi bitti. Mehmet’in ki henüz bitmedi. O hala geçerli bir akçe olduğunu sanıyor. Son kullanım tarihi yakındır. Aslında biraz da bana dua etmeli.  Her neyse, kendisi bilir. Ben başa dönüyorum.

Mehmetcik Memet yazıyor, Diyor ki. ‘’İbrahin Yalçın belge yayınlıyorum dediği zaman heyecanlandım ve hemen okudum, ne göreyim belge diye yayınladığı şey boş çıktı’’ öyle yazıyor. Ne demem gerekiyor bu söze.’’ Hay allah iyiliğini versin Memmet’’ demem yeterlidir.

Mehmet’in ‘’boş belge’’(!) diye tacı topa atmaya çalıştığı belge. Mihrac Ural tarafından yazılan ve 1982 tarihinde CEPHE dergisinde yayınlanan ‘’ Küçük burjuvalar komünistleri de öldürür’’ adlı yazıdır.

Mehmetcik Mehmet, ‘’bu yazıyı Mihrac yazmadı’’ diyor. Mihrac Ural  sesini çıkartmıyor. ‘’Bu yazı benim yazım değil’’ demiyor. Memet’e söyletiyor.  Memet’e göre, yazının altında Mihrac Ural imzası yokmuş(!)  Mihrac Ural’a soralım bakalım. Bu yazı kimin? Söyle bakalım bu yazı kimin? Senin değil mi?

Bizim(!) Memet bir garip adam. Mihrac’ın ticari danışmanlığını yapmasına bir yere kadar hak verebilir, ekmek parasıdır der geçebiliriz, eyvallah...

Siyasi danışmanlık söz konusu olunca eline yüzüne bulaştırıp rezil-rüsva olmasına ne demeli peki?

Adı geçen, ‘’küçük burjuvalar komünistleri de öldürür’’ adlı yazı, Nebil Rahuma yoldaşın katledilmesinden bir buçuk, iki sene sonra, Adana’dan Suriye’ye giden C. AYHAN’ın Suriye’de, Mihrac’a anlatımları üzerine Mihrac tarafından kaleme alınmıştır. C. Ayhan, Suriye’ye giderken,  ‘’ Ben Suriye’ye gidiyorum, Mihrac kerizine Nebil’in nasıl katledildiğini anlatacağım, hatta, Nebil öldürüldüğü zaman ben de yanındaydım diyeceğim ve ondan para bile kopartacağım göreceksiniz’’ diye gitmiştir. Bu sözlerin tanığı Ayhan KARMIŞ’tır.

C.Ayhan, Suriye’de Mihrac Ural’a bunları aynen anlatıyor ve Mihrac Ural kaleme sarılıp bu yazıyı yazıyor. İlk kez orada , ‘’Nebil Rahuma’nın MİT Polisi dediği Ali Çakmaklı’ya misilleme olarak öldürüldüğünü’’ iddia ediyor.

Mehmetcik Mehmet Yavuz’un ‘’yavuz hırsız’’lığı bu gerçekleri ört bas edebilir mi? Etmez elbette.  Sözünü ettiğim yazıyı bir belge olarak kabul etmemek için, kişinin ya salak, yada Mehmet Yavuz olması gerekir.

Bizim(!) salak mehmet Yavuz, adı geçen yazının Mihrac’a ait olmadığı(!)nı ispat etmeye çalışırken bir değil birden çok duvara tosluyor. ‘’ Nebil Mihrac’ı değil, Mihrac Nebili yetiştirdi eğitti ‘’ diyor. Bak sen şu işe.. Mihrac Nebil’i eğitmiş, yetiştirmiş(!) Peki nasıl yapmış bu işi? Hayatından bir kez olsun hiçbir askeri eylemde yeri olmayan Mihrac Ural, Bu örgütün her eyleminde imzası olan Nebil’i nasıl eğitmiş ve yetiştirmiş.  Nebil Antakya’dan İstanbul’a geldiği zaman sıradan bir militan adayı idi. Nebil Rahuma İstanbul’da yetişti, yetkinleşti ve profesyonelleşti. Düşün bakalım Memet, hal böyle olunca Nebil’in nerede ve kimler tarafından militanlaştırıldığı anlaşılıyor? Hayatında bir kez olsun kafanı çalıştır be memet, kendine daha fazla yazık etme be..Göründüğün gibi olmaya çalışsana.. İyi düşün ve sonra konuş, adama sormazlar mı, ‘’Memet, insanların yaşayarak anlattığı olaylar sırasında sen nerdeydin? Ne işlerle iştigal etmekteydin? Bilmediğin, tanığı dahi olma ihtimalinin yüzde sıfır olduğu bu olayları da gögüsünü siper etmeden evvel, kendini bir sorgula hele. Ben kimim? Demesini bir öğren bakalım önce. Aklını başına topla be Memet, yaşından başından utanmıyorsan bile, evdeki çocuklarından utan... Yazıklar olsun demeyeceğim sana. ‘’Yolun açık olsun Mehmet Yavuz. Hadi güle güle’’ demekle yetineceğim...