Şuanda 40 konuk çevrimiçi
BugünBugün2888
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10612
Bu ayBu ay10612
ToplamToplam10479036
Dersim tartışmaları üzerine PDF Yazdır e-Posta


Başbakan Erdoğan AKP il başkanları ile yaptığı toplantıda Dersim katliamına değinerek bundan CHP nin sorumlu olduğunu  vurguladı. Ayrıca üstünkörü bir özür dilerim tutumuyla da Alevileri yanına çekme hesaplarına girdi.  Ardından bu konuda iki kitap yazmış olan CHP’li Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün bir açıklama yaptı. CHP’nin ulusalcı milletvekilleri hemen ayaklandılar.  Savunmaya geçtiler. Erdoğan’ın prim yapmasına dahi göz yumarak kendi vekillerine karşı saldırıya geçtiler. Oysa varsa bir ayıp ki, ayıbın ötesinde bir insanlık suçu var ve bu suç TC devletine aittir. CHP dönemin tek partisidir ve bugünün partileri  ondan doğmuştur. Bayar’lar Menderesler de aynı partiden gelmiştir. Dolayısıyla özür dilemesi gereken TC devleti adına iktidar yürütenlerdir. Tüm siyasi partilerdir. Erdoğan’ın kurnazlıkları ile kimse suçlu olmaktan kurtulamaz.  CHP’de Aygün’e saldıracağına gerçeği kabul ederek hesabını verme cesareti göstermelidir. Bölünürüz vb benzeri kaygılarla tarihsel gerçeklerin üstünü örtmeye çalışmamalıdır. Ne yaptı Aygün, bir gerçeğin bir kısmını dile getirdi. Bakınız ne diyor:

« CHP'li Hüseyin Aygün, Cumhuriyet tarihinin en acı sayfalarından biri olan 'Dersim olayları' konusunda uzman bir isim. 'Dersim 1938 ve Zorunlu İsyan' ile '0.0.1938, Resmiyet ve Hakikat' kitaplarının yazarı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun davetiyle milletvekili adayı olan ve Tunceli'den seçilen Aygün, 73 yıl önce yaşanan olaylarla ilgili resmî tezlerin gerçeği yansıtmadığı görüşünde. Zaman'a konuşan Aygün, Dersim meselesinin 500 yıllık bir konu olduğunu belirtti. "Dersim, etnik kimliği ve dinî inançları bakımından farklı özellikler taşıyan, bu farklılık sebebiyle de 500 yıldır yok edilme siyasetiyle karşı karşıya kalan bir bölge." diye konuşan Aygün, "Cumhuriyet, esasen o politikada bir değişiklik meydana getirmiyor; önce merkezleşme yönünde kararlar alınıyor, bölgeyi merkezî yönetime bağlama yönünde bazı raporlar hazırlanıyor. Bu raporlar, 500 yıllık Dersim sorununu barış içinde çözmeye yönelik öneri getirmiyor. 1937-1938'de jenosite (soykırım) varan bir operasyonla Dersim meselesi tarihe havale edilmiş oluyor. Ama böyle de bitmiyor, bu sorun devam ediyor." ifadelerini kullandı.

Ordu harekat yapınca insanların kendini korumak için silahlandığını aktaran CHP'li vekil, "Resmiyette ise bir isyan olduğu ve devletin de bunu bastırdığı tezi savunuluyor. Çünkü Başbakan'ın deyimiyle '50 bin insanın öldürüldüğü' bir operasyonun meşrulaştırılması için orada bir isyan oluşturulması gerekiyordu. Dersim isyanı, sonradan icat edilmiş bir şeydir, öyle bir şey gerçekte yoktur." dedi. Dersim katliamının sorumlusunun devlet ve o dönemin CHP iktidarı olduğunu vurgulayan Hüseyin Aygün, şöyle devam etti: "Ancak CHP'de bu konuda kendi tarihiyle yüzleşme ve uygulanan politikaların toplumun önünde saydam bir şekilde tartışılması yönünde bir tavır alındığını Kılıçdaroğlu döneminde görüyoruz. Tabii 'bunu CHP yaptı' deyip, bunun üzerinden bir politika üretmek de doğru değil, çünkü o dönem başka parti yoktu zaten."

Mustafa Kemal Atatürk'ün 'katliamdan haberdar olmamasının mümkün olmadığını da dile getiren Aygün, "Bu dönem boyunca izlenen bütün politikalarda Atatürk devletin başındadır. Fakat Aleviler, bütün bu dönemi Mustafa Kemal'den ayırmak için onun 'büyük lider' kimliğine de gölge düşmemesi için fotoğrafını alıp Hazreti Ali ile yan yana asmışlardır. Bu katliamdan haberdar olmadığına kendilerini inandırmışlardır." yorumunda bulundu. » 

Evet ne yazık ki, Aleviler hala kendi katillerine sevdalanmaktan vaz geçemediler, bu tek başına onların suçu değil elbette, bu katliamdan sonra uygulanan özel politikalarla Kızılbaş Aleviler « Öz Türk ve Öz Müslüman »lar haline getirilmeye çalışılmış, Katilleri de onlara tek dostları olarak tanıtılmıştır. Hemen bütün öğretmen okulları  Alevilerin yoğun olduğu bölgelerde açılmıştır. Ailelerinden koparılan Alevi çocukları  askeri okullarda eğitilmiştir. Tam anlamıyla beyaz bir terör ile insanlar geçmişlerinden koparılmıştır. Kürt Alevi çocuklarına Mustafa ve Kemal isimleri konulmuştur.  

Erdoğan bile hala suçlu İnönü’dür  derken Atatürk’ü öne çıkarmaktan çekiniyor. Oysa karar verici olan Mustafa Kemaldir. İnönü ve diğerleri pratik uygulayıcıdır.  Tunç-Eli kanunu çıkarılırken konuşan Mustafa Kemal « Dersim içimizde kangrenleşmiş bir yaradır, tez zamanda bünyemizden bu ur temizlenmelidir » diyerek katliama fermanı vermiştir. Yine Dersimi bombalamaya giden ilk pilot manevi kızı Sabiha Gökçen’dir.

Dersim’de bilinenin aksine devlete karşı bir isyan olmamıştır, yapılan bir soykırımdır. Dersimliler bu soykırımı önleyebilmek için ellerinden geldiğince direnmiştir o kadar.  Dersim katliamının esas gerekçesi düşürülememiş son Kürt kalesi olmasıdır. Ağrı isyanı  ile bitirdik zan ettikleri Kürt halkı Dersim dağlarında hala etnik kimliği ve inancıyla yaşamaktaydı.  Bu son ur da temizlenmeliydi ki, TC dikensiz bir gül bahçesine dönüşsün.  Boşuna demediler o dönemin yetkilileri. « Ağrı isyanını bastırarak lo diyenleri yok ettik, şimdi de Dersim de  zo diyenleri yok ederek bu sorunu ortadan kaldıracağız »  gözden kaçırılan esas nokta burasıdır.

Dersim eyaleti bilinenin aksine Osmanlıya biat etmediği gibi, TC’ye de biat etmemişti. Daha cumhuriyetin kurulmaya çalışıldığı yıllarda Koçgiri’de Ali Şer önderliğinde bağımsız Kürdistan hedefiyle Kürtler ayaklandılar. Refahiye’ye Kürdistan bayrağını astılar  daha sonra bu isyan kan ile bastırıldı. Katliamdan kurtulanlar Ali Şer de içinde Dersim aşiretlerine sığındılar, TC’nin kuyruk acısı bundandır. Dersim katliamı bir intikam eylemidir. Koçgiri’de bağımsız Kürdistan isteyerek Osmanlıya ve ardılı TC’ye başkaldıran Kürt Kızılbaşlarından intikam alma eylemidir. Sürekli Dersim katliamına işaret eden aydınlar her nedense Koçgiri hakkında hiç konuşmazlar. Sürekli Dersim’den bahsedenler bölge insanın ulusal  kimliğinden bahsetmeyi göz ardı ederek sadece inançsal kimliğini göze batırmaya çalışırlar. Oysa her ulus gibi kürtler de çeşitli inanç topluluklarından oluşmaktadır. Ama sonuçta hepsi de Kürttür.

Erdoğan_Gülen ikilisinin öne çıkarmak istediği Kürt Alevilerini, içeriğinden boşaltılmış bir sahte Alevilik eliyle, kendi katillerine sevdalı hale getirilmiş kişiliksiz, kimliksiz bir toplum haline getirip asimile etmektir. Onların sevdiği en iyi Alevi tüm geçmişini unutmuş sadece Ali’yi seven Alevi, onların sevdiği en iyi Kürt ulusal kimliğini, kişiliğini, kültürünü unutmuş sadece İslam ideolojisini savunan Kürt’tür. Yani yaratılmak istenen dün ne ise bugün de aynıdır. Ortalıkta muhalefeti ve iktidarı ile oynanan ise sadece aldatma amaçlı danışıklı bir döğüştür. Bakın Erdoğan AKP toplantısında 4 tane belge açıkladı, hep beraber okuyalım, sonra da bunların gereğini yapmasını birlikte isteyelim.

 

-BELGE 1-

"Yine 1935 yılında bir kanun çıkarılıyor. Kanun’un adı: tunç-eli vilayetinin idaresi hakkında kanun. Kanun’un ilk maddesinde şu belirtiliyor:

Madde 1: tunç-eli vilayetine, ordu ile irtibatı baki kalmak ve rütbesinin salahiyetini haiz bulunmak üzere korkomutan rütbesinde bir zat vali ve kumandan olarak seçilir. Sonra, bu vali ve kumandana yasada çok enteresan haklar tanınıyor. Mesela vali ve kumandan gerek görürse, aileleri bir yerden bir yere göç ettirebilir. Mesela, idam hükümlerinin vali ve kumandan tarafından teciline lüzum görülmezse, hemen infaz yapılır. Mesela ceza mahkemelerinde verilen kararların temyizine gerek yoktur. İşte bu kanunun ardından, hazırlıklar yapılıyor, 1937,1938 ve 1939 yıllarında Dersim’de maalesef büyük bir dram yaşanıyor. Havadan, karadan, toplarla, hatta gaz bombalarıyla, Dersim’de hareket eden her şey, çocuklar, kadınlar katlediliyor. Dersim olayları sırasında orada asker olan Muhsin Batur, anılarında aynen şu ifadeyi kullanıyor: ‘Günlerden bir gün emir geldi. Tren yoluyla Elazığ’a vardık. Oradan da ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtik. İki aya yakın Dersim’de görev yaptım. Okuyucularımdan özür diliyorum ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum. Üstad Necip Fazıl, Dersim’deki facianın tarihte bir benzerinin olmadığını ifade ediyor. Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuk Hozat kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderiliyor. Kendisinin öğretmen ve köy halkıyla alakasız bir şahıs olduğunu iddia ederek, alevler içinden fırlamak isteyen bir genç, kalasla alevlerin içine itiliyor ve karşısında da sigara içiliyor. Bir köy halkı, önce kurşunlanıyor, daha sonra buğday sapları üzerinde yakılıyor. Üstad, faciayı şu satırlarla anlatıyor.

‘Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta. Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaş arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır. Vaziyet birden haber alınıyor. Çocukların öldürülmeleri emri veriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse bulunamıyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız masumlara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Nihayet kara suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işi bitiriliyor. Murat suyunun, kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur. Dersim vakasının en büyük mazlumlarından seyit rıza’nın hikayesi ise ayrıca yürek burkucu. Dönemin Malatya Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil, bir röportajda bunu şöyle anlatıyor. "Son sözünü sorduk? kırk liram var, oğluma verirsiniz dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Seyit Rıza görmesin diye ben arabanın önünü kapattım. Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: Evlad-ı kerbalayıkh, bi hatayıkh, ayıptır, zulümdür, cinayettir?

Evet değerli arkadaşlarım. sayısı bugün dahi bilinmeyen, tahmin edilen binlerce insan, kadın ve çocuk katlediliyor, yuvalar yıkılıyor, binlerce insan batıya göç ettiriliyor, binlerce kız çocuğu evlatlık veriliyor."

-BELGE 2-

"Bakın burada, bir belgeyi sizlere göstermek istiyorum. 8 ağustos 1939 tarihli bir belge. Jandarma Umum Komutanlığından başvekalet yüksek makamına gönderilmiş. Dersim’e yapılan müdahalenin bilançosunu veriyor, kat’i netice alınıncaya kadar baskınların devam edeceğini bildiriyor. Ekte de bir cetvel var? ölü, diri, teslim olanların rakamlarını gösteriyor

1936, 1937, 1938 ve 1939’da, toplam 13 bin 806 kişinin öldürüldüğü bu belgede ifade ediliyor. Belgenin altındaki imza çok ilginç. Faik Öztrak, Dahiliye Vekili, yani İçişleri Bakanı.

Kılıçdaroğlu nereye kaçıyorsun ya. Bunlardan nasıl sıyrılacaksın. Ben mi özür dileyeceğim sen mi özür dileyeceksin. Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa böyle bir literatür varsa, ben özür dilerim, diliyorum. Ancak CHP zihniyeti adına özür dilemesi gereken varsa güya ’yeni CHP’nin genel başkanıyım’ diyorsun sensin. Hadi onurunu kurtar bakalım."

Erdoğan’ın devlet adına özür dilemesi üzerine salondakiler tarafından ayakta alkışlandı."

-BELGE 3-

"Dersim’le ilgili bir başka belgeyi de bugün burada açıklıyorum. 23 aralık 1938. Atatürk’ün vefatından yaklaşık 1 ay sonra. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı, Celal Bayar Başbakan. Bu bir kararname. Şöyle diyor:

Tunceli’den garba nakillerine karar verilen cem’an 12 bin kişinin 11 bin 683 kişinin mürettep mahallerine sevk ve iskanları icra edilmiş ise de, muhtelif mahallerde aynı evsafı haiz ve sevke hazır bir vaziyette bulunan 514 şahıs ile birlikte yekunu, kararnamelerle tespit edilen miktarı geçeceğinden dağlarda ve mağaralarda saklanmaları ve kış münasebeti ile barınamayarak dehaletleri umulanlarla beraber daha 2 bin kişinin ilişik listede yazılı yerlere sevk ve iskanları, dahiliye vekilliğinin teklifi üzerine icra vekilleri heyetinin toplantısında onanmıştır.’

İmza: Reisicümhur ismet İnönü. Tabii, alttaki imzalarda bir isim de bu arada dikkatimizi çekiyor. Nafia vekili, yani Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya.Ali Çetinkaya, iskilipli atıf hoca’yı düzmece bir mahkemeyle, "kararın infazına, şahitlerin sonra dinlenmesine" diyerek idam eden, kel ali lakaplı hakim. 3 Mayıs’ta, CHP’li Yenimahalle Belediyesi, işte bu Ali Çetinkaya’nın ismini Ankara Yenimahalle’de bir parka verdi. Biz, bunu hatırlattığımız zaman da, chp genel başkanı sayın Kılıçdaroğlu Afyonkarahisar’da, işte bu Ali Çetinkaya’ya sahip çıktı, onu bir kahraman olarak ilan etti. Sizin kahramanlarınız buysa bu ülke biter. Bizim kahramanlarımızın arasında böyle yüzü kapkara olanlar yok. Apaydınlık olanlar var. Ama sahiplenir çünkü yüzsü yok. Bu adil bir yaklaşım ister.

İşte bu Dersim Belgesi’nin altında da Ali Çetinkaya’nın imzası var. Dersim’de operasyon hazırlıklarında da, işte CHP genel başkanı sayın Kılıçdaroğlu’nun sahip çıktığı bu Ali Çetinkaya’nın katkısı var. Bu da fotoğraflarla sabit."

-BELGE 4-

"Bir başka belge. Dersim operasyonlarının hemen ardından, Sason’da yapılan temizlik ve takip operasyonlarının raporu. Sason bölgesinde 384 kişinin öldürüldüğü, diri tutulan ve teslim olanların tamamının batı’ya göç ettirildiği ifade ediliyor. Halen Sason yasak bölgesi içinde hiçbir ferdin kalmadığı, operasyonun da böylece sonlandırıldığı ifade ediliyor.28 Eylül 1938. İmza: İçişleri Bakanı Şükrü Kaya."

 

Erdoğan başında bulunduğu devletin geçmiş devletin devamı olduğunu bilmiyor mu da suçu CHP ile sınırlandırmak istiyor. Biliyor elbette ama onun amacı üzüm yemek değil bağcı dövmek olduğu için Dersim katliamı üzerinden Kemalizm ile hesaplaşmaya çalışıyor. Onun derdi Kürtleri, Alevileri sevmek onlara haklarını vermek değil, diktatoryal iktidarını sağlamlaştırmaktır. Bunun için muhaliflerini ezmelidir.  Ancak çağımızın bu tür ütopyalara müsade etmeyeceğini anlayacaktır elbet bir gün, şimdi gözünü iktidar olmaktan kaynaklı güç örtmüş görünüyor.

Düne kadar Kürt sorununda demokratik açılım yapan( !)  Erdoğan şimdi kimyasal silahlarla yok ediyor. Dün Kürtleri « siz Zerdüştsünüz, size ne türban vb sorunlardan » diyerek sözde aşağılayan Erdoğan, bugün nasıl olur da Alevileri sever ? bellekleri olanlar niyetleri de anlarlar elbette. Erdoğan bilmiyor mu ki ? Alevilik Zerdüşt inancının devamıdır ? elbette biliyor. Ama amaç Aleviyi, hem Türk, hem de Müslüman yapma olunca gerçekler ters yüz edilmekten çekinilmiyor.  

Ne CHP, ne de  AKP kurulu düzeni dönüştürecek temel adımları atacak iradeye sahip değillerdir. Sahip olsalar bugün kangrenleşmiş Kürt sorunu çözülür. Onlar bırakın sorun çözmeyi, sorun çoğaltmayı  seçiyorlar. Esas sorunları kitlelerden gizlemek için yapay sorunlar yaratıyorlar. Ama sorun çözücü adım atmaya sıra geldiğinde de sus pus oluyorlar. Bakın laflara hele « Aleviler de kardeşimizdir, bizde en az onlar kadar Aliyi ve evlatlarını severiz, bakın İslam aleminde Yezit ve Muaviye isimleri zaten lanetlidir » türü açıklamalarla göz boyuyorlar. Oysa biliyorlar ki, Aleviler kendileri gibi değil, camiye gitmez, namaz kılmaz, oruç tutmaz, Hacca gitmez, zekat vermez, yani İslam’ın hiç bir şartını yerine getirmez. Kinleri bundandır.  Amaç belli Alevi İslamsa İslam’ın ibadet yeri de Camilerdir. Cem Evlerine neden statü istersiniz ? gelinmek istenen yer burasıdır.

Biliniyor bugün Alevilik yasaklı bir inanç hala, Cem Evlerinin statüsü yok, Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle ve Milli Eğitim Bakanlığı eliyle herkese Sünni-İslam inancı zorunlu olarak öğretiliyor. Bu sorunları çözmeyen devlet kimi kandırabilir. Eğer özür dileniyorsa bu özrün gerekleri de yapılmalıdır. Insanlık suçlarından zaman aşımı kaldırılarak dönemin sorumlu kişi ve kurumlarından hesap sorulmalıdır. Eğer Kürt gerçeği kabul ediliyorsa bu insanların Kürt olmaktan doğan temel istemleri kabul edilmelidir. Ana dilde eğitimleri serbest olmalıdır. Kültürünü yaşatması önündeki engeller kalkmalıdır. Eğer Alevi gerçeği kabul ediliyorsa Alevilik ayrı bir inanç olarak  kabul görmeli ve ibadet yerleri resmen tanınmalıdır. Devlet güdümlü inanç kurumu Diyanet lağvedilmeli, herkes inancını icra etme veya etmeme de özgür bırakılmalıdır. Devlet eliyle ibadet merkezleri (Cami, Kilise, Havra veya Cem Evi) açılmamalı. Her topluluk kendi sivil kurumlarını oluşturmada özgür olmalıdır. Devlet ile din işleri tamamen birbirinden arındırılmalıdır. Ancak bunlar yapılabilirse özür dilenmiş olur.

Kürt kızılbaşları da, oynanan böl ve yönet oyunlarına alet olmamalı, gerçekten özgür ve demokratik bir ülkede yaşamanın Kürt Sorunun çözümünden geçtiğini unutmamalıdır. Bu sorun çözülmeden Türkiye’de gerçek anlamda hiç bir demokratik adım atılamaz çünkü.  CHP’nin de, AKP’nin de halklarımızın temel sorunlarını çözecek iradeden yoksun olduğu bilinerek, iktidarı  hedefleyen gerçek bir demokratik muhalefet yaratmak hepimizin ortak amacı ve istemi olmalıdır. Tüm yapılmak istenenlerin altında yatan esas neden, böylesi bir halk hareketinin  engellenmesi istemidir.  Korkuları sistem dışı bir muhalefettir. Bunun için KCK operasyonları var, bunun için Türkiyeli aydınlar cezaevlerinde.