Şuanda 375 konuk çevrimiçi
BugünBugün3127
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10851
Bu ayBu ay10851
ToplamToplam10479275
maraş katliamının hesabı sorulmalıdır! PDF Yazdır e-Posta


Maraş Katliamı’nın üzerinden 33 yıl geçti. Bu katliamda sorumluluğu bulunanlar ya hiç yargılanmadan “kurtuldular” ya da göstermelik dava dosyaları ile yargılanıp (!) beraat ettirildiler. Çünkü, Maraş Katliamı tasarlanırken birçok senaryo planı vardı.  senaryonun en önemli parçası katliamcıların önce izole edilmesi, sonra bu izolasyon yardımı ile “suçsuz ilan edilmesi” idi.  Nitekim öyle de yapıldı, katliamcılar bu ülke de milletvekili yapıldılar, katliama uğrayanları savunan devrimciler idam cezalarına çarptırıldılar.  Birçok devrimci on yıllarca cezaevlerinde kaldı.

Katliamcıların amacı, 12 Eylül askeri darbesine zemin hazırlamanın yanında, halklar ve inançlar bahçesi olan Maraş’ta Alevi, solcu, demokrat insanları kıyıma uğratmak ve sağ kalanları da baskı, sindirme, korku psikolojisi ile göçe zorlamaktı. Böyle büyük ölçekli bir senaryonun devletin derin güçlerinden icazet alınmadan yapılması mümkün değildi. Sonunda katliamcılar hedeflerine ulaştılar, Maraşta yaşayan Aleviler büyük kentlere ve 12 Eylül sonrası da yurt dışına göç ettiler, maraş gericiler için dikensiz gül bahçesine çevrildi. Bu katliamın baş aktörü elbette adına derin devlet denilen ve uluslarası derin güçlerin uzantılarıydı. Zaten katliamda baş aktörün “DERİN DEVLET” olduğu yıllar sonra Başbakanın çekmecesinden çıkan “bilgi notu”nda ortaya çıkmadı mı?

Maraş katliamı ile katliamdan önce ülkenin dört bir yanında yükselen bir devrimci halk muhalefeti bulunuyordu. Kasım ayı sonunda bölgede ve özellikle de Pazarcıkta önemli bir kitle desteği bulunan PKK’nin kuruluşu ilan edilmişti. Iktidarda Ecevit vardı ve başını ordunun çektiği derin güçler yavaş yavaş 12 Eylül darbesine zemin hazırlamakla meşguldüler. Yine yıllar sonra Kürt gerillası Sivas’ın kapılarına dayanınca bu sefer de aynı katliam senaryosu Sivas’ta sahneye kondu.

Sivas’ta 33 ilerici sanatçı ve aydının  yakıldığı katliam için “Biz Sivas’taki şeriatçı örgütlenmenin gücünü ve herhangi bir kalkışmada ne kadar sürede kontrol altına alınabileceğini görmek istedik. Ama ipin ucu kaçtı, saldırganlara hakim olamadık.” diyen “DERİN DEVLET” anlayışı tarih boyunca gerici, şeriatçı, faşist güçlerle kol kola idi. Madımak Katliamı’ndan 15 yıl önce Sivas’ta malatya’da ve Çorum’da idi. Zira bu anlayışın var olma sebebi, yaşamsal dayanakları ve hizmet amacı karakteristiğini ayan beyan ortaya koymaktadır.

 Pir Sultan Abdal’dan, Deniz Gezmiş’e, 12 yaşında semah dönmek için gittiği Sivas’ta yakılan Koray Kaya’dan, 12 Yaşında 13 kurşunla Kürdistan’da öldürülen Uğur Kaymaz’a kadar yaşanan tüm cinayet ve katliamların sorumlusu aynı organize güçlerdir. Bu organize güçleri örten perde, gelip geçen çeşitli hükümetler ve şu anda iktidarda bulunan AKP Hükümeti tarafından özenle korunmuştur, açılmamıştır.

Her ne kadar Kürt Açılımı, Alevi açılımı, roman açılımı, sivil anayasa dese de, mevcut AKP önderlikli devlet ne dün yapılan katliamların hesabını sorabilmiştir, ne de hesap sormak isteyen ilerici güçlere yaşam hakkı tanımıştır. Işte Kürt açılımından çıka çıka, KCK operasyonları, aydınların, gazetecilerin, insan hakları savunucularının tutuklanması çıkmıştır. Yiğit Kürt gençlerinin kalleşçe kimyasal silahlarla imhası çıkmıştır. Dersim Katliamı dolayısıyla sahte özür dileyen Erdoğan, Dersim Kızılbaş Kürtlerine küfür eden, onları  sapık Nuseyriler olarak ilan eden Fetullah Gülen ile kol kola susturulmuş, muhalefetsiz bırakılmış bir toplum yaratmaya çalışmaktadır.


Yaşatılan bu katliam ve vahşetlere karşın katliamları yapanlar değil, katliamları gündeme getirenler, katillerden hesap sorulsun diyenler suçlu görülmekte; “yarayı kaşımayın, tarihi tarihçilere bırakın.” gibi kurnazlıklarla katliam ve katliamcılar unutturulmaya çalışılmaktadır. Her davada zaman aşımını kullanarak katiller kurtarılmaktadır. 12 Eylül ile üzerinden bir silindir gibi geçilen bir devrimci muhalefetin yokluğunun rahatlığıyla da katiller sürüsü elini kolunu sallayarak gezmekte, « toplumun öncüleri geçinmeyi » bile mevcut topluma yutturabilmekteler. 

Eğer hala içimizde bir nebze devrim ve sosyalizm ateşi kalmışsa, eğer birazcık hak ve adalet duygusu taşıyorsak,  geçmişte yaşanan katliamların unutturulmasına müsaade etmemeliyiz,  yeni katliamların sahneye konmasını önlemeye çalışmalıyız. katliamların yenilenmesini önleyerek, farklılıkların zenginlik olduğu bilincini beyinlere kazıyarak ve hepsinden önemlisi vicdanlarımızla, geçmişimizle, ayıplarımızla, suçlarımızla yüzleşerek, toplumsal örgütlülüğümüzü sağlamlaştırarak, yarınlarımızı aydınlatacak   ışığı çoğaltmalıyız.

Bu nedenle Maraş’da insanlık dışı kıyımın vicdanlarımızda yarattığı utancı hep birlikte temizlemek gerektiğine inanıyoruz. Madımak’ın toplumsal belleğimizde açtığı yarayı da demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, eşitliğe, çok kültürlülüğe inanan, ülkemizde yaşayan tüm halkların ayrı kimliklerinden dolayı  doğan haklarını ikircimsiz savunan kesimlerle sarabileceğimizi biliyoruz. Katliamlarla yüzleşmenin ve gerçek faillerin bulunmasının gerekliliğine inanıyor, Maraş’ın unutulması halinde farklı kimlik ve inançtaki her insanın can ve mal güvenliğine yönelik tehditlerin artarak devam edeceğini görüyorum.

Işte Kürt halkının meşru örgütlenmesine yönelik geliştirilen yok etme amaçlı operasyonlara karşı olmamız bundan dolayı gerekiyor. Kendisine devrimci diyen, sosyalist diyen tüm güçler sıranın yarın kendilerine de geleceğinin bilinciyle bugünden ortak örgütlenme platformlarına güç katabilmelidir.

Bugün kimileri için demokrat görülen AKP ve çevresi bırakalım maraş katliamcılarından hesap sormayı, katliamı anmaya çalışan ilerici güçlerin eylemlerini yasaklayarak tarafını açıkça beyan etmektedir.

Oysa Türkiye eğer çağdaş bir demokrasiye kavuşmak istiyorsa, geçmişindeki bu utancı temizlemek suretiyle geleceğini de aydınlatmak zorundadır. Bizce bunun çözümü katliamın gizli arşiv belgelerinin açıklanması, karanlıkta kalmış gerçek faillerinin bulunması ve Alevilerden özür dilenmesidir. Yeni Katliamlar yaşamamak için Maraş’ın unutturulması yönündeki girişim ve çabalara set çekmek, toplumun ve devletin yüzleşmesini sağlamak bu açıdan önem taşımaktadır.

Ortak ülkemizin devrimci, ilerici güçleri, emekten ve emekçiden yana güçleri, tüm ötekileştirilen toplum kesimlerinin insan olmaktan doğan haklarını savunan sosyalistleri,  kararlı bir şekilde bir arada yaşama kültürünü tahrip eden karanlıkta kalmış bütün katliamların aydınlığa kavuşturulması için mücadele etmeli ve laikliği, bireyin ve emeğin özgürleştirilmesini, devletin demokratikleştirilmesini savunan güçlerle omuz omuza olmayı ana ilkelerinden biri edinmelidir.  Bu uğurda verilecek mücadelenin farklı kültürlerin ve inançların bir arada yaşayabileceği bir Türkiye özleminin gerçekleşmesine katkı sunacağını, Maraş katliamını unutturmak isteyen çevrelere etkili bir cevap olacağına inanıyorum.

21. Yüzyıl insan hakları, özgürlükler ve bilim çağı olmalıdır. İnsan hakları, özgürlük ve bilim gibi kutsal değerlere ve katliamlarda yitirdiğimiz  evlatlarımıza,  saygının bir gereği olarak diyorum ki ; devletin derin çekmecelerinde gizli arşivler açılmalı, katliamların yaşayan tanıkları dinlenmelidir. Arşivlerin, yaşayan tanıkların, kitap, belge ve o dönemdeki mahkeme tutanaklarının ışığında katliamda suçu, hatası ve ihmali bulunan birey ve kurum her kim varsa evrensel hukuk verileri çerçevesinde yargılanmalı, gerekli cezalar verilmelidir.

Anlamlı anma, kayıplarımızın katillerinden hesap sorulmasıyla mümkün olabilir.  Katliamların önlenmesi de ancak kararlı bir direnişle mümkündür. Maraş gerçeğin de ortaya çıkan derslerden biri de örgütlü olunan mahallelerde kayıpların asgari düzeyde kalabildiğidir. Işte Yörükselim Mahallesi, işte Karamaraş mahallesi gerçeği bunu göstermiştir. Faşist katillerin en çok katliam yapmak istediği bu iki mahallede kahramanca direnişler sonucunda faşistler mahallelere sokulmamış ve onlara önemli kayıplar da verdirilmiştir.  Karamaraş direnişinin baş aktörlerinden birisi de THKP/C HDÖ-Acilciler örgütü militanlarından Muhtar Mehmet Mengücek yoldaştır. Maraş katliamının tanıkları onun son nefesine kadar direniş mevzisini terk etmediğinin tanıklarıdır. Mengücek yoldaş gibi değişik birçok sol örgütten devrimciler de bu iki mahallede direnişi örgütleyerek büyük bir kıyımın önüne geçmişlerdir.

üzerinden 33 yıl geçen 24 Aralık 1978 Kara birgün Türkiye için ve bizler onlara bu ayıplarını unutturmamalıyız. 33 yıl geçse bile bu işin faillerini bulup gereken şekilde cezalandırılmasını sağlamalıyız.


Türkiye'de hak arama tarihi uzun, zorlu bir süreç ve bazen tahammül sınırlarını zorluyor.   Ancak bu zorlukların bizleri yıldırmaması gerekiyor, gerekiyorsa bayrağı evlatlarımıza devredeceğiz, ama asla boyun eğmeyeceğiz. Bu yoldaşlara, halka, verdiğimiz emeklere, ödediğimiz bunca bedele bağlılığımızın bir gereğidir de aynı zamanda.


Evet bizler Bu yola inaçlı ve kararlı bir biçimde çıktık ve bu yol ugruna birçok şeyimizi de  feda etmek zorunda kaldık çok değildi istediklerimiz. Makul ve insancıl şeylerdi.  Bu insancıl istemlerimiz hep kanla bastırıldı.  Ama umudumuz bitmedi daha, bitmeyecek. Anılara, verilen emeklere, çıkar hesabı olmayan yoldaşlıklara bağlılığımızın gereği olarak umudumuz büyüyerek devam edecek, düşmana inat, değil 33 yıl 333 yıl geçse de, hesabı verilmememiş her insanlık suçu işleyenlerden hesap sormaya devam edeceğiz, katilleri mezarlarında bile rahat bırakmayacak ve er ya da geç halkın  adaletinin önüne çıkarıp hesap soracağız, bu da bizim kuşağın gelecek kuşaklara sözü olsun.