Şuanda 228 konuk çevrimiçi
BugünBugün3030
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10754
Bu ayBu ay10754
ToplamToplam10479178
1988'de acilcilerden ayrılmadan önce yoldaşlara yazdığım yazı PDF Yazdır e-Posta


1986 yılının ilk yarısında, toplam dokuz yıllık hapishane hayatım bittikten sonra yeniden örgütlü yaşama döndüğümü daha önce belirtmiştim.

THKP-C ( ACİLCİLER) örgütümüze kaldığımız yerden ve daha da bilinçle sarılmak üzere gittiğim Orta-Doğu ( Suriye) de, örgüt merkezi diye bildiğimiz ‘’ yoldaş’’larımızın ne halde olduklarını gördükten sonra aramızdaki sorunları üç buçuk dört seneye yakındır yazdığım için elbette tekrar etmeyeceğim.

Son günlerde yoğun bir BELGE trafiğine tanık olduk. Bu bakımdan elimize ulaşan belgeleri yayınlayarak, bundan tam 24 sene önce, yani örgütten ayrılmadan kısa zaman önce, örgüt merkezinin içersine düştüğü durumu ve tasfiyeci ihanete seyirci kalmadığımı, bugün ne söylüyorsam, bundan 24 yıl önce de aynı şeyleri yüzlerine karşı söylediğimin ispatı olan o günkü eleştiri ve önerilerimi yayınlamaya devam ediyorum.

Bugün yayınladığım BELGE, Acilciler örgütünün içersine düşürüldüğü ihanetten kurtulmasının artık mümkün olmadığını, hiçbir çabanın bunu başaramayacağını anladıktan sonra, Fransa (Paris)de Türkiye’deki cezaevlerinde kimi yoldaşları bilgilendirmek için yazdığım yazıyı yayınlıyorum.

Bundan önce yayınladığım ‘’MK’ne öneri ve eleştirilerim’’ için, Engin ERLİNER, ‘’ yazı buram buram Muhabarat kokuyor’’ dedi.

Evet gerçekten de ‘’buram buram’’ Muhabarat kokuyordu. Bakalım bugünkü yazı için ne söylenecek.

Örgütten ayrılmamın üzerinde neredeyse çeyrek asır geçti. Unuttuğum şeyler olduğunu bu yazıları okuduktan sonra yeniden hatırladım.

Yayınladığım bu belgeyi okuyacak olan eski yoldaşlarımın da anılarını tazeleyeceklerinden emin olduğum için mutlaka zaman ayırıp okumalarını özellikle tavsiye ediyorum.

Bu belge niteliğindeki yazının içerisinde,

1.Cezaevlerinde gelen ‘’uzun’’mektupların okunmayarak bir köşeye atıldığını yazmışım, bunları yeni hatırladım.

2. Daha önce de yazdığım gibi, Suriye’de çöreklenmiş malum çevrenin örgütten habersiz olarak 12 eylül henüz gelmemişken ülkeden kaçtıklarını yazıyorum.

3. Türkiye’ye giden yoldaşların sırtlarından vurulduklarını anlatıyorum. Tanığı olduğum olaylardan bahsediyor. Birebir yaşadıklarımı söylüyorum.

4 HDÖ-ACİL ayrılığının bilinçli olarak körüklendiğini Suriye’de özellikle yaşadıklarım karşısında fark ettiğimi anlatıyorum.

5. Mihrac Ural’ın, ‘’ Benim için 3 tip örgüt üyesi var’’ dediğini, bunlardan birincisinin, ‘’hoca her şeyi doğru yapar diye bana, benim yaptıklarıma kayıtsız koşulsuz uyanlar, ki ben şimdi bunlarla çalışacağım’’dediğini bizzat onun ağzından yazmışım.

Suriye’yi, Lübnan’da yaşanan rezaletleri, Filistin örgütlerinden alınan silahların satılırken yakalandığını ve o günden sonra bir daha LÜBNAN’a gidemediğimizi yazmışım.

6. Yoldaşlara şantaj yapıldığından bahsetmişim.Herkesi birbirine karşı kullanarak aralarını bozup arabuluculuk yaparak örgütü ellerinde tutmaya çalıştıklarından bahsetmişim.

7. Mihrac Ural ve çevresinin apolitik olduklarından her şeye kar ve para cephesinden baktıklarını, para için her şeyi,ama her şeyi yapmaktan çekinmediklerini anlatmışım.

8. O günkü CEPHE dergilerinde çıkan yazıları şiddetle eleştirdiğimi, Bu sayılardan birinde, ‘’Hafız ESAD’ın çağdaşı olmaktan onur duymalıyız’’ diye yazan bir sekreter’den bahsetmişim. Dönemin Sovyetler Birliğinin bile Suriye’ye yeterli desteği vermediği için eleştirildiğini  söylemişim.

9. FKÖ ve önderi Yaser ARAFAT’ın, Suriye ile arasının iyi olduğu dönem, Filistin halkının önderi, Suriye ile arasının açık olduğu dönem ise ‘’uluslararası gericiliğin  dümen suyuna girmiş piyonu’’ olarak değerlendirildiğini, kendilerine Merkez diyen bu çevrenin her şeye SURİYE cephesinden bakar olduklarını, Türkiye devrimi diye bir dertlerinin olmadığını anlatmışım.

10. 1.Kongre rezaletini ve bu kongrenin SAHTE olduğunu yazmışım. Cemil ESAD’ın THKP-C ACİLCİLER’in ‘’FAHRİ BAŞKANI ilan edildiğini, bunun için kongre delegelerinden alınan ve boş kağıda attırılan imzalarının üzerine, Kongre delegelerinin oy birliği ile FAHRİ BAŞKAN ilan edildiğinin yazılarak takdim edildiğini yazmışım.

Kongre’nin üzerinden iki yıla yakın bir zaman geçmesine ve tüm yoldaşlar tarafından ısrarla istenmesine rağmen, KONGRE KARARLARININ basılmadığını ve KAYBOLDU denilerek yalan söylendiğini anlatmışım. (Aradan 24 sene geçmesine rağmen 1.Kongre kararları halen yayınlanmamıştır.)

Anadolu Komünist Partisi (AKP) nin kuruldu, kuruluyor diye propaganda edilmesine rağmen yıllarca yalan söylendiğini ve bu yalanın nedenlerini yazmışım.

11. Kuzey Kore’nin dolandırıldığını yazmışım.

12 Büyük Balık Operasyonu’nun neden yapıldığını, bu operasyonun Muhabarat tarafından organize edildiğini anlatmışım.

Büyük balık operasyonu sırasından, Paris’deydim ve gazetelerde bu eylemlerle ilgili çıkan her haberin özenle kesilerek SALİH (Kemal BAYRAM) tarafından Suriye’nin Paris elçiliğine  rapor edildiğine bizzat tanık olduğumu yazmışım.

13. 1983 tarihinden itibaren bu örgütün bizimle hiçbir ilişkisinin kalmamış olduğunu, örgütlenmenin tamamen MUHABARAT’ın eline geçmiş olduğunu anlatmışım.

Suriye İstihbarat’ı MUHABARAT’ın bizleri, HATAY’ın ARAP ALEVİLERİNİN TEMSİLCİSİ olarak bildiğini, kaldı ki  bizim de kendimizi öyle tanıttığımızı anlatmışım.

PKK yayın organı SERXWEBUN’da bu yönde yazılar çıktığını, ‘’Hatay halkı mücadelede kararlı olmasına rağmen, onun temsilcisi olduğunu söyleyenler hiçbir şey yapmıyor’’ diye eleştirildiğimizi(!) bu durumu, Mihrac Ural ile konuştuğumu ‘’bu rezaletin düzeltilmesini ‘’ istememe rağmen ‘’...cağız,... ceğiz’’ diye oyalandığımızı anlattım.

Bugün, Mihrac URAL istediği kadar kıçını yırtsın ve ‘’Abdullah ÖCALAN yoldaşım’’ diye kendisini paralasın, hiçbir ciddiyeti ve inandırıcılığı yoktur. Bu durum, bugün için değil. Bundan 25 sene de öncesinde de böyleydi.

14. Acilciler örgütünün bir değil iki tane tüzüğü olduğunu, birinci tüzük yoldaşlara, ikincisin de  Cemil ESAD’a takdim edildiğini herkesin bildiğini anlatmışım.

15. Örgüt demirbaşlarının Mihrac ve karısının üzerine yapıldığını her şeyi bunların belirlediğini, Bu örgütün yaratmış olduğu tüm değerlerin gasp edilmiş olduğunu oynanan örgütçülük oyununun ise tam bir tiyatro olduğunu anlatmışım.

16.Örgüt militanlarına yalan söylendiğini, arkalarından tuzak kurulduğunu yazmışım. Örnek de vermişim, isimler yazmışım, Belge yazı okunduğu zaman görülecektir. Z.A.E’den bahsetmişim. Bu kişi Zeynel Abidin Eren’dir.

İ.K.T ve A. S.’den bahsetmişim bu kişiler, İlhan Kamil Turan ve Ali Sapaz’dır. Bu yoldaşların arkalarında dalga geçildiğini, kendileriyle alay edildiğine tanıklık etmişimdir. ‘’ Türkiye’ye giden’’ ve yakalanarak hapse düşen bu yoldaşların arkalarında ‘’MK üyesi olmak için’’ Türkiye’ye gittiler denildiğini yazmışım. Bunları, adı geçen kendi yazımı 24 sene sonra okuduktan sonra hatırlayabiliyorum.

Bundan tan 24 sene önce,

Bu örgütün içerisine düşürüldüğü ihanete seyirci kalmadığımı, elimden geldiğince ve tüm imkanlarımı kullanarak karşı çıkmama rağmen başarılı olamadığımı uzun uzun anlatmışım.

Avrupa, Türkiye ve Cezaevlerindeki kimi yoldaşlara anlattım. Mektup yazdım, Özellikle Eşber ve Haydar YILMAZ’a yazdım. Ellerine geçip geçmediklerini o dönem elbette bilemezdim. Buna rağmen bazı kişilerin ellerine geçmiş ve oradan da da MİHRAC URAL’a gönderilmiş olduğu için, Mihrac URAL yakın çevresini de yanına alarak apar topar PARİS’ e geldi.

Mihrac Ural Paris’e gelir gelmez ilk iş olarak zaten uzun zamandır iyice yıpratılmış, ardından olmadık dedikodular yapılmış olan M. ALİ yoldaş (ALİ SÖNMEZ) benim karşı oyuna rağmen,  MK’nın oy çoğunluğu ile hem MK hem de örgütten ihraç edildi.’’ Muhbir’dir, örgütü, kardeşi vasıtasıyla türk polisine ihbar ediyor, Mit’e bilgi aktarıyor’’ diye İHRAÇ edildi. Bu yüz kızartıcı rezaletin asıl nedeni elbette başkaydı.

Asıl neden, M. Ali yoldaş ( Ali SÖNMEZ)in,  Paris toplantısında, tüm üye ve taraftarların ve Benimle birlik 3 MK üyesi ve MK yedek üyeleri önünde Mihrac URAL’ın, ‘’ devrimci değil, iki ruhlu bir FAŞİSİT’’ olduğunu bağırarak söylemiş olmasıydı.

Sıranın bana geldiğini biliyordum.

Mihrac URAL, yanına Alaaddin ÖZDEN ve Ozan NİDAL ve karısı MALAK FADAL’ı da alarak evime geldi. Para teklif etti, tehdit etti, şantaj yaptı. Hiçbirine aldırmadım.

Susmamı istiyordu. ‘’Yoldaş her şey düzelecek’’ demeye başladı. ‘’Genel sekreterlik’’(!) teklif etti.

Hiçbirini kabul ettiremedi.

Sadece bana para teklif etmedi. Benden sonra İrfan Dayıoğlu’na gitti. Aynı teklifi İrfan’a da yaptı. Kabul ettiremedi.

Mihrac Ural’ tanımak, Bu örgütün nasıl bir komplo ve sinsi bir planla tuzağa düşürülerek tasfiye edildiği bir kez daha anlamak için, aşağıda yayınalayacağım ve dediğim gibi, 24 yıl önce sınırlı imkanlarla yoldaşlara anlatmaya çalıştığım bu yazıyı okuyarak daha iyi anlayacağınızdan eminim.

Tekrar ediyorum. Bunca zamandır sesinizi çıkartmadınız da şimdi mi aklınız başınıza geldi, ‘’atı alan üsküdarı çoktan geçmiş ‘’ diyenler için söylüyorum. Kendi açımdan söyleyeyim. Bu örgüt ve bu örgütün militanlarına kurulan tuzağın önüne geçmek ve tasfiyecilik ihanetini boşa çıkartmak için her türlü çabayı göstermeme karşın çok geç kalmıştık...

Bir örnek vermek istiyorum.

Mihrac Ural Paris’e geldiği zaman, yanında yakın çevresi ile birlikte Kayseri bölgesinden Alaaddin Özden’i de getirmişti. O güne kadar örgütte kalmış ve Hatay’lı olmayan tek kişi Alaaddin Özden idi. Alaaddin’i ben Suriye’de iken Kore’ye göndermek istiyordu, Kendisine eğitim için gideceksin denilmesine ragmen işin aslı eğitim falan olmayıp bu kişiyi Polis  tarafından Suriye’ye yollanan SÜLEYMAN UĞUR  ile birlikte ölüme gönderiyordu. Karşı çıktım. Alaaddin Özden yoldaş’ın yıllarca hapis yattığını, böyle bir militana yalan söyleyerek, üstelik’ de Süleyman gibi bir Hain’le ölüme göndermeyi asla kabul etmeyeceğimi ve bu durumu Alaaddin’e anlatacağımı söyledim. Şiddetle karşı çıktı. Söyleme dedi. Kabul etmedim ve Alaaddin’e durumu anlattım. Gitme dedim. Mihrac’ın kendisine de durumu Alaaddin’e söylediğimi anlattım. Böylece Kore defterini kapattırmış oldum.

Alaaddin Özden daha sonra Mihrac Ural ile Paris’e geldi ve gelir gelmez FRANSA SORUMLUSU(!) diye diğer örgütlerle tanıştırılmaya başlandı. Alaaddin Özden ile Paris’te OSTARLİZ tren istasyonunda karşılaştık ve kendisine , ‘’neden hala Mihrac’ın yanında durmakta ısrar ettiğini sordum. Bana döndü ve ‘’ Ben FRANSA SORUMLUSUYUM’’ dedi.  Bu söz karşısında kendisine, ‘’Kullanıldığını, Hatay’lı olmadığı için diğer örgütlere karşı pazarlandığını’’ anlatmaya çalıştıysam da  dinletemedim. Çok geçmedi, anlamış olmalı ki,  örgütten ayrıldı ve ‘’ Ne idüğü belli olmayan KARANLIK ADAM’’ ilan edildi.

Sadece Alaaddin değil bir çokları aynı şekilde bir süre kullanıldı ve kullanım değerleri bittikten sonra ‘’karanlık adam’’ ilan edilerek kapı dışarı edildi.

Sözü fazla uzatmayacağım. İrfan Dayıoğlu avrupa örgütlenmesini yazacağını söyledi. Avrupa örgütlenmesini en iyi bilenlerden birisi olarak, Avrupa örgütlenmesinin nasıl tasfiye edildiğini de mutlaka yazacaktır.

1988 tarihinde Örgütten ayrılmadan kısa süre önce Avrupa, Türkiye ve Cezaevlerinde kimi yoldaşlara bilgi maksadıyla yolladığım yazıyı okumak için aşağıdaki linki tıklayınız.  Tamamı daha fazla olmasına rağmen elimize ulaşan 16 sayfasını yayınlıyorum.

http://acilciler.files.wordpress.com/2012/01/acilcilerden-ayrilmadan-evvel.doc

Not. Bundan önce yayınladığım, ‘’MERKEZ KOMİTESİ (MK) ne eleştiri ve öneriler adlı  yazının açılmasında sorun olduğunu öğrendim. Okuyamayan arkadaşlar için , bir kez daha ve yeni bir link veriyorum. Çok daha çabuk açılıyor ve diğerinden daha da okunaklıdır. İsteyen arkadaşlar aşağıdaki link’i tıklayarak bu yazıyı da kolaylıkla okuyabilirler.

http://acilciler.files.wordpress.com/2012/01/mk-elestirisi.doc

Belge yayınlamaya devam edeceğiz...