Şuanda 323 konuk çevrimiçi
BugünBugün3095
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10819
Bu ayBu ay10819
ToplamToplam10479243
alın size tarih (2): "ali çakmaklı benim" PDF Yazdır e-Posta


"Ali Çakmaklı benim"

Toplantı yapılan eve baskın yapan polislere böyle demişti Seyfi Biranger!

1977 yılının yaz bitiminde yapılan operasyon sunucu yakalanmalar aslında fazla tahribat yaratmamıştı. Ancak, zaten devlet tarafından bilinen ve izlenen Ali Hoca artık aranıyordu. Halkın sahiplenmesi ve yoldaşlarının dikkatiyle Hoca çalışmalarına devam ediyordu. 

Mahir'lerin, Deniz'lerin yarattığı sempati ve isyan duygusu gün geçtikçe artmış, üstüne İlker'lerin Malatya/Beylerderesi'nde katledilmeleri de eklenince devrimci mücadele boyut değiştirmeye başlamıştı. Daha açık bir ifadeyle "Devrim" ve "Artık Yeter" şiarları sadece büyük şehirlerin değil Anadolu'nun hemen her yerinde duyulur olmuştu.

İşçilerin yoğun olduğu mahallelerde devrimci düşüncelerin boyatması bilinen bir gerçektir. "İçlerinden biri" olması, öğretmenlik yaptığı zamanlardaki duruşları, ve halkla sürekli içiçeliği nedeniyle Ali Çakmaklı, hangi franksyon olursa olsun lider(!) kadronun değil ama daha alt kadro ve sempatizanlarının saygınlığını kazanmıştı. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen, bugün bile adının saygıyla anılmasının temel nedenlerinden biridir bu durum.

Seyfi Biranger, Ali Hoca'dan bir kaç yaş küçük olmasına karşın Hoca'nın hem gençlik arkadaşı, hem de ilk yoldaşlarından biridir. Seyfi Hoca'da öğretmendi. Öğretmenliğinin yanı sıra ve hatta ondan önce devrimci mücadelenin; sınıfın ve halkın asli düşüncesi olması için yaşamını bu düşünceler üzerine kurgulamıştı.

Adana'daki operasyona dönersek;

Beş-altı kişilik bir yapılanma cezaevine düşmüş, bu satırların yazarı da içinde olmak üzere bir kaç kişi aranır duruma düşmüştü.

Bu satırların yazarı, gündüz çalışıp gece okula gittiğinden ve olasılıkla çalıştığı yer bilinmediğinden evine yapılan baskınlarla ele geçirilmemiş, ancak gideceği yer olmadığından, daha doğru bir ifadeyle; nereye gideceğini, kimlerle bağlantı kuracağını bilmediğinden, Mezarlık başta olmak üzere evlerinin arka tarafında bulunan ahır ve henüz tamamlanmamış inşaat halindeki evlerde kalmaya başlamıştı.

Bu konuyu, başka bir zamanda anlatmak gerektiğini düşünüyorum, çünkü; evet bu satırların yazarının da kendi yaşamışlığı vardır genel tarih içerisinde. Ancak anlatılacak yitirdiğimiz ve unutturulmaya çalışılan değerlerimiz var. 

Operasyon sonrası kaçak duruma düşen Ali Hoca, bu satırların yazarı gibi acemi ve bağlantısız değildi. Ali Hoca; Seyfi Biranger gibi bir beyni ve deyim yerindeyse "kolu" olunca var olan bağlantılarını korumuş, dahası yukarıda da belirttiğim gibi tabana daha fazla ağırlık vermeye başlamıştı.

Bunlar olup biterken, tabi ki polis boş durmuyor, gerek operasyonlarla, gerekse de muhbirler aracılığıyla çalışmalarını yürütüyordu.

Onlar görevlerini(!) yapadursunlar. Yoksulluk ve kıtlık, pahalılık ve yokluk olabildiğince artmış, bunların halktaki yansıması "öfke"  olmuştu. 

                Halkın içerisinde yaşayan, onların sıkıntılarına ortak olan ve sıkıntıları çözümlemeye çalışan Ali Çakmaklı ve Seyfi Biranger doğal olarak halkın sempatisini kazanmışlardı. Ve yine doğal olarak kendilerinden beklenenin farkındaydılar.

Hürriyet mahallesinin (Dostlar, Hürriyet’i sadece bir mahalle olarak almayın lütfen. O dönemlerde Hürriyet bir kaç mahalleyi kapsayan bir simgedir) sete yakın bir bölümünde ki bir evde yapılıyordu toplantı. Ev sahipleri; misafirlerinin değerini bilerek, böyle bir toplantının evlerinde yapılmasından hoşnut, odun sobalarının üzerinde demledikleri çayın servisini yapmaya başlamışlardı.

Kapı sertçe çalınmaya başlar. Ve hemen sonrasında sertçe bir ses duyulur "Açın polis" Ev sahibi adamın yüzü solar doğal olarak. Tedirginliği gözleri ve ellerine yansımıştır. Evin içindeki diğerlerinde de hafif bir panik havası gözlenir. Ancak bu bir kaç saniyelik zaman diliminde Seyfi Hoca(Biranger) insiyatifi ele alıp kapıya yönelirken, diğerleri aralarında sözleşmişler gibi Ali Hoca'yı bedenleriyle perdelerler. Bu arada ev sahibi kadın arka odalardan birinin penceresini açmış Ali Hoca'yı çekiştirmeye başlamıştı. Kadına göre "O" değer ele geçmemeliydi.

Bunlar olup biterken Seyfi Hoca kapıyı açmıştı;

"Evet" demişti Seyfi Hoca; Buyrun, ne istiyorsunuz? 

 Operasyonun başındaki Komiserden gelen yanıt çok nettir; Ali Çakmaklı hanginiz? Onu istiyoruz!

Ancak Seyfi Biranger'in yanıtı da çok nettir; Ali Çakmaklı benim!

Gelenler büyük bir "Av" yakaladıklarını düşünerek, yüzlerinde yayvan gülümseme, gözlerinde zafer ışıltılarıyla onu dışarıya almaya çalışırkarken, Ali Hoca ara pencereden çıkmış ve gecenin koruyan örtüsüne sarınmıştı!

Toparlanan diğerleri Seyfi Hoca'nın etrafında yarım çember oluşturarak, sanki hiç bir şeyin farkında değillermişcesine Seyfi Hoca'ya adıyla seslenerek neden "alındığını" sormaya başladılar.

Bundan sonrası; bildik yada tahmin edilecek şeylerdir. Aslolan oluşan olumsuzluğa karşı "Yoldaşlığın" ne olduğu, nasıl olması gerektiğinin ortaya konmasıdır.

Seyfi Biranger 12 Eylül sonrası tutuklanıp cezaevine atılmış, bir kaç yıllık mapusluktan sonra tahliye olmuştur. Ancak hakkında kesinleşmiş bir hüküm olmamasına karşın öğretmenliğe dönmesi engellenmiştir.

Kimseye boyun eğmemek ve ailesinin geçimini sağlamak için türlü işlerde çalışırken, devrimci mücadeleden de geri durmadı. 1990 lı yılların başlarında yapılan bir operasyon sunucu tekrar gözaltına alınmış, ancak "sorgudan" temiz çıktığı için serbest bırakılmıştır. Buna rağmen, yaşadığı sürece rahatsız edilerek, tedirgin olmaya zorlanmıştır. 

Bütün bunlara hazırlıklı olan Seyfi Hoca; hazırlıklı olmadığı, olamayacağı bir yerden vuruldu: Yoldaş bildiklerinin aymazlığı, hoyratlığı.

Sevgili Hocam, yoldaşımla çok geç buluştuk. Yüreği kocaman adamın "kalbi" dayanamadı hoyratlıklara.

Bir aradayken yüzüne vuran iç güzelliğini, mutluluğunu asla unutmayacağım.

Ama, yetmedi, yetemedik demek ki; Geç kalmıştık!

2003 Yılının kasımında yitirdik Hoca'yı.

 

HOYRATLIK KÖTÜLÜĞÜN DİĞER ADIDIR.

Ve bu yürek çarptıkça yoldaşlarını anlatacak.