Şuanda 88 konuk çevrimiçi
BugünBugün2926
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10650
Bu ayBu ay10650
ToplamToplam10479074
sürgünde 25 yıl (2) PDF Yazdır e-Posta


Fransa’ya geldikten bir yıl sonra, TKEP’e katılma sürecine kadar geçen dönemi ana hatlarıyla bir önceki bölümde anlatmıştım.

TKEP’ne katılma kararımızın hemen öncesinde, Türkiye’de, ‘’Büyük balık operasyonu’’’u ihanetinde,  yakalanmadan yurt dışına çıkabilen iki kişi( İstanbul ve eğe bölge sorumlusu) yoldaşlarda Fransa’ya gelmişlerdi.

Mihrac Ural çetesi ile ilişkilerimizi kesme ve TKEP’ne katılma kararımıza onlarda iştirak etmiş ve hep beraber bu çete’yi   terk etmiştik.

Ayrılığımız, bu çete’nin  Avrupa’daki yapısını tamamen bitirdiği gibi ülke içerisindeki etkinliğini de sıfırlamıştır.

Mihrac Ural ve çetesi başbaşa kalmış, Suriye’den Fransa’ya getirdiği bir takım çömezleriyle, sağa sola örgütün ‘’dipdiri’’ ayakta(!) durduğu, çok yakında 2. Kongre’yi toparlayacağı palavralarına kimseyi inandıramamıştır. Taa o zaman da söylemiştik, ‘’yalan söylüyor, iki kişiyi bir araya getirebilecek gücü kalmamıştır’’ demiştik. Aradan geçen 25 senenin kimi haklı çıkartığı ortadadır.

Mihrac Ural ve çetesinin özellikle bana karşı düşmanlıklarının altında yatan esas neden budur.

Sessizce ayrılsaydım mesele yoktu.  ‘’yoldaş’ın kendi tercihidir, saygı duymak gerekir’’ diyecekler ve son derece memnun olacaklardı.

Böyle olmadı. Uğruna ömrümün en güzel yıllarını verdiğim mücadeleye ve bu mücadelede hayatlarını kaybetmiş yoldaşlarıma ihanet edemezdim. Yarattığımız devrimci değerlerimizin soysuz bir güruhun elinde hovardaca, başka amaçlar için kullanılmasına sessiz kalamazdım.

 Kalmadım da..

Tüm ihanetlerini, neye ve kime hizmet ettiklerini, nihai amaçlarının ne olduğunu, işledikleri tüm suçlarını devrimci kamuoyunun bilgisine sundum. Mihrac Ural ve çetesi hızla deşifre olmaya ve devrimci örgütler tarafından kesinlikle ciddiye alınmayan bir 5. Kol faaliyeti olarak görülmeye ve öyle değerlendirilmeye başlandı.

Biz yolumuza devam ettik.

TKEP’ne katılmamız ve partinin çalışma anlayışına ilişkin uyum konusundaki kaygılarımızın  yersiz olduğunu kısa zaman içerisinde yaşayarak gördüm.

Bulunduğum ülke Fransa’da, sorumlu düzeyinde bulunan yoldaşın da eski bir Acilci olması, uyum sorununun kısa sürede aşılmasında önemli bir etken oldu..

Birkaç aylık bir çalışmanın ertesinde, ‘’TKEP Avrupa komitesi’’nin önerisi üzerine, önce parti üyeliğine müracaat ettim ve üyeliğimin kabulünden kısa süre sonra da TKEP Fransa sorumluluğuna seçildim. (TKEP’te her organ kendi sekreterini seçebilir.)

TKEP’nin, Fransa’da, başta Paris olmak üzere bir çok il’de yaygın bir taraftar kitlesi bulunuyordu. Çoğunlukla kırsal kesim kökenli olan bu arkadaşlarımızın, devrimci faaliyet içerisindeki tecrübeleri, içerisinden geldiğim örgütlenmeye göre bir çok açıdan farklıydı. Farklılıklarımızın, sonuçları gözle görülebilecek pratik faaliyetlerin yükseltilmesi suretiyle giderebileceği tespitini yapmıştım. Yanılmamışım.

Bir kaç il’de yürüttüğümüz dernek çalışması, ‘’Fransa Postası’’adı altında çıkarttıgımız dergi faaliyeti, seminer çalışmaları ve düzenli rapor alış verişi’nin yanında, Fransız Komünist partisi(FKP) nin merkez yayın organı ‘’L’humanite’’ gazetesinin her yıl düzenlediği ve tüm dünya’da ‘’Komünist partileri’’nin katılımıyla, üç gün içerisinde milyonlarca insanın ziyaret ettiği ‘’Fete de l’humanite’’ şenliklerine katılarak, TKEP’nin uluslararası  platformlarda tanıtılmasına öncülük ettik.

TKEP Fransa komitesi olarak, cezaevlerindeki yoldaşlarla dayanışmayı, tutuklu yoldaşlarımızın, özellikle maddi sorunlarının çözümüne ilişkin önemli çabalarımız oldu.

Kısacası, Acilciler örgüt yapısı içerisinde yapa fırsatını bulamadığımız etkinliklerimizi büyük bir coşkuyla hayata geçirmeye çalıştık.

Eski örgütümüzden ayrılmış olmamıza rağmen, Haydar Yılmaz yoldaşımızın hapishaneden firar ettiğinin haberini alır almaz, kendisiyle ilişki kurarak, yurt dışına sağ salim çıkabilmesi için tüm imkanlarımızı seferber ettik ve bu konuda yapmamız gereken her şeyi yaptık. Haydar Yılmaz’dan istediğimiz tek bir şey vardı. Türkiye’de bulunduğu süre içerisinde Mihrac Ural ve çetesine bulunduğu yeri bildirmemesi, bildirdiği taktirde mutlaka ama mutlaka yakalanacağı idi. Haydar Yılmaz’ın sağ salim ülkeyi terk etmesi böylece güvenceye alındı.

Öte yandan, Parti’nin, ülke içersindeki faaliyetlerinin daha verimli hale getirilmesi için maddi ve teknik olanaklar temin edilmesi yönünde ciddi çabalar içerisinde olduk.

Bütün bu çabalarımız, hem TKEP Avrupa komitesi, hem TKEP MK’si tarafından takdirle karşılanmıştır.

Adı geçen dönemde, İsviçre’de yapılan TKEP Avrupa Konferası’nda, Fransa  sorumlusu olarak Avrupa komitesine seçilmiş olmamın, Fransa’daki parti faaliyetlerimizin başarılı olduğunun da ayrıca tescili anlamına geldiğini söylememe bile gerek olmadığı kanısındayım.

TKEP içerisinde bulunduğum ve gerek Fransa temsilcisi, gerekse de Avrupa Komitesi üyesi olduğum döneme ilişkin yaptığım tüm faaliyetlerin ayrıntılı raporları, düzenli olarak bir üst komiteye gönderilmiştir. Gönderdiğim tüm raporların birer nüshası hala arşivimde durmaktadır. Bu raporların altında, sadece benim imzam değil, birlikte çalıştığım yoldaşlarımın da imzaları bulunmaktadır.

Bunlar, bugün, ne TKEP’le  nede devrimcilikle hiçbir ilişkisi bulunmayan kimi ortalık oğlan’larının ima etmeye çalıştıkları (utanmadan isim bile vererek) yalan ve karalamalarını yüzlerine çarpacak olan imzalı belgelerdir.

Bu konuda şimdilik söyleyeceklerim bu kadardır. ‘’iddia’’larında ısrar eden varsa karşıma çıksın ve ‘’iddia’’sını tekrarlasın demekle yetiniyorum.

Sürgün’de 25 yıl’ın hesabını, Sürgün’de, 25 yılın nasıl geçtiğini anlatmak elbette kolay değil ve elbette birkaç beylik sözle anlatmak olası değil.

Tanımadığınız,dilini, kültürünü bilmediğiniz, sosyal ilişkileri ve çelişkilerine yabancı olduğunuz bir ülkede tek başınasınız ve bir yandan kişisel yaşamınızı sıfırdan başlayarak kurmaya çalışırken, öte yandan da, içerisinde çıkıp geldiğiniz ülkenin demokrasi mücadelesine omuz vermek gibi bir sorumluluk taşıyorsunuz. Hata yapmaz mısınız? Elbette yaparsınız. İş yaparken hata da yapacaksınız. Gerek ülke içerisinde,gerekse de yurt dışında, hiçbir şey yapmadan, herşeye iğreti bakarak, yıllarını kişisel menfaat ve bireysellikleri uğruna harcayarak ‘’gemisini kurtardığı’’nı sanan,  beyinleri oblomovlaşmış kimi unsurların, bugün ortaya çıkıp, hiç sıkılmadan ahkam kesiyor olmalarını elbette ciddiye almıyorum.

Samimiyet, açıklık ve dürüstlükle dobra dobra olmayan bir kişinin, daha doğru bir anlatımla, ‘’ dili ile yüreği’’arasında hiçbir uyumluluk bulunmayan bir insanın, bırakalım devrimci olmasını, sosyal bir varlık bile olabileceğine ihtimal vermiyorum.

Türkiye solculuğunun en büyük açmazlarından, belki de en önemlisi, bu tür insanlardan bugüne kadar kurtulamamış olmasıdır.

Kısa geçiyorum ve devam ediyorum...

Sürgünde 25 yılımın, TKEP sonrası döneminde, içerisinde TKEP’nin de bulunduğu ve Türkiye’de, belki de ilk kez gerçekleştirilen ve devrimci sol kamuoyunda büyük bir heyecanla karşılanan, hemen her kesimden insanların  yogun olarak katıldığı  Birleşik Sol Parti ( BSP) ‘nin Fransa temsilciliğini yaptım. BSP’nin yerine kurulan Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP)nin, önce, Fransa’daki kuruluşunda görev aldım, ardından da yapılan ilk seçimli toplantısında ÖDP Fransa temsilcisi olarak devrimci faaliyetlerime devam ettim.

Devam edecek...