Şuanda 307 konuk çevrimiçi
BugünBugün3085
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10809
Bu ayBu ay10809
ToplamToplam10479233
40 yıllık devrimci yaşamımın muhasebesi - 23 PDF Yazdır e-Posta


Geçtiğimiz bölümde Toplumsal Kurtuluş dergisi etrafında yürütülen tartışmalardan sonra aralarında Yalçın Küçük, Haluk Yurtsever, Haydar Yılmaz, ve geçmişte birçok sol örgütte yönetici düzeyinde yer almış bir çok arkadaşla birlikte ben de atılan örgütlenme adımına bel bağladım. Artık bir örgüt merkezi oluşturulmuştu ve solun en diri kesimlerinin öncülüğünde Kürt özgürlük hareketinin yanında  12 eylül artığı iktidarı alaşağı edecek bir yapı daha oluşturulacaktı. Bu konuda bir çok somut adım da atıldı, birçok girişim de yapıldı. Ancak ülkemizin solunun kronik hastalığı, kendine sevdalı kişilikler yüzünden bu girişim de önemli bir işlev göremeden ayrılıklar yaşadı ve süreç içinde de örgütlü yapısı dağıldı. Ancak bu yapılanma da yer alan bir iki kişi dışındaki büyük çoğunluk, şu veya bu oranda hala değişik yapılanmalarda da olsalar devrimci duruşlarını sürdürüyorlar.

Bu arkadaşların  yurt dışında bulunan bazıları ülkeye döndüler, bir kısmı Kürt hareketinin saflarına katıldı, dağlara gitti, ülkede yakalandı, hapis yattılar. Bir kısmı da hala yurt dışında ve çabalarını sürdürüyorlar.  Ancak geçerken belirtmeliyim ki,  başını Yalçın Küçük’ün çektiği bu örgütlenme  çabamızda sonradan yaptığımız analizlerde bu şahsın toparlayıcı değil, dağıtıcı olduğunu,  birleştirici değil tasfiyeciliği amaçladığını, Kürt hareketine yakın duruşunun stratejik değil taktik  olduğunu yaşayarak ve öğrenerek gördük. Yalçın Küçük’e olanaklarımız ölçüsünde  maddi manevi destek de olduk, ancak her  türlü ihaneti yaşamış, adeta yoğurdu üfleyerek yiyen bir kuşağın mensubu olduğumuz için gelişmelere hazırlıklıydık her zaman,  kendimize güvenimiz vardı bu yüzden nereye gidersek gidelim, hangi yapıda yer alırsak alalım,  neyle karşılaşırsak karşılaşalım,  devrimci duruşumuzu zedeleyecek hiç bir güç olamazdı. Bu inancımı bugün de taşıyorum.  Öyle bir kuşağız ki, en uzak sandıklarımızın en yakın olduğunu da, en yakınımızda zannettiklerimizin de aslında bize karşı olduklarını yaşayarak gördük. Adeta her şeye karşı aşılandık diyebilirim.

Benim için devrimci olmada kıstas her zaman, düşünce ile davranışın, yaşamın uyuşmasıdır.  Yaşamımdan öğrendiğim en büyük ders budur.  Yaşamda paylaşımcı olmayan,  hep kendine yontan, yönetme sevdalısı, egemen kimlik yapılı insanın  duruşunun, bilinci ne kadar gelişmiş te olsa devrimci olamayacağını gördüm. Bu yüzden bu son deneyimimden sonra artık  bu tür yeni örgüt oluşturma  arayışlara son vererek, bir devrimci birey, bir aydın olarak mücadelemi sürdürme kararı aldım. Ancak birey olmamım örgütlü yaşamı dışlama olmayacağının bilinciyle hareket ettim.

1992 yılında yayın hayatına başlayan Özgür Gündem gazetesinde başta makalelerim yayınlandı, ilk sayısında gazetenin düzenli yazarları arasında ismim yayınlandı. Daha sonra  bununla da yetinmedim ve aramıza iki arkadaşı daha alarak Özgür Gündem Paris Bürosunu kurduk.  Bu büroyu kendi açtığımız bir kitapevinde oluşturarak giderlerinin önemli kesimini kendimiz finanse ettik. Artık makalelerin yanında muhabirlikte yapıyordum, Fransızca haber ajanslarını takip ederek, bunları haberleştiriyor, etkinlikleri izleyerek, röportajlar yaparak  gazetenin haber zenginliğine katkı yapıyordum.

Yine hemen hemen aynı süreçte  1990 başlarında Türkiye’de kurulan Halkın Emek Partisi ile dayanışmak amacıyla Paris’te Halkın Emek Birliği’nin (HEB)  kuruluşundan yer aldım, resmi üç yöneticisinden birisi de ben oldum.  Daha sonra bu çalışmalarımızı diğer ülkelerde aynı amaçla kurulan  örgütlenmeleri merkezileştirdik ve Avrupa Halkın Emek Birliğini kurduk, bende bu kurumun yöneticilerinden biri idim.  Ancak asıl çabam artık  gazeteci ve yazar olma çabası idi. Ağırlığımı buna verdim.  Kürt Gazeteciler Cemiyetinin kurucu üyelerinden biri oldum.  1999’da kurulan Kürdistan Aydınlar Birliği üyesi, aynı zamanda örgütün Fransa seksiyonunda yönetici oldum.  Bütün bunların yanında yaşamımı sürdürmek amacıyla başta konfeksiyon olmak üzere birçok iş sahasında işçi olarak çalıştım. 1993 yılında inşatlarda 5 yıl süreyle işçilik yaptım.  Daha öncesinde daha Acilciler saflarında başlamak üzere 7 yıl süreyle konfeksiyonda hemen her dalda işçilik yaptım.  Bir yanda profesyonel bir devrimci gibi her türlü aktivitede yer alırken, bir yandan da yaşamı sürdürmek için  işçilik yapıyordum.  Artık profesyonel devrimcilik bitmiş, yerini proleter devrimcilik almıştı.  Bin insanın hem aydın, hem devrimci, hem de proleter olabileceğini yaşayarak görmüştüm. 

Bu açıdan yaşamını sürdürmek amacıyla emek sürecinde yer almamış olanlarla aramda hep bir mesafe olmuştur.  Emek sürecinde yer almamış insanların, gerçek anlamda emekçiyi savunabileceğine inanmıyorum,  halkın içinden çıkıp gelmeyenlerin halka öncü olacaklarına da inanmıyorum.  Elbette devrimci örgütlenmelerin öncüleri aydın olmak zorundadırlar, aydın olmak da başlı başına büyük bir emek sürecini gerektiriyor zaten. Benim sözüm geçmişte hasbelkader bir örgütlenmede yer almış, bu yapıda birkaç askeri eyleme katılmış bireyin, kendini geliştirmek, değiştirmek, dönüştürmek yerine, hala bu eski hatıralarıyla yaşayarak, işte ben böyleydim, ben şöyleydim girdabından çıkamadan  devrimci  olduğunu zanneden, eskimiş solcularadır. Bu tipler artım miadını doldurmuş, eskide kalmış, tarih olmuşlardır. Bugünün devrimci hareketinde yerleri olamaz artık.

40 yıldır sürdürdüğüm devrimci yaşam arayışım bugün de sürüyor, mezara kadar da sürecektir. Birileri için değil, kendim için devrimciyim, insanın kendisi ile barışık olmasına önem veririm, ben kendim ile barışığım. Elbette yapabileceklerimin hepsini yaptığımı iddia edecek kadar hayalci değilim, ama en azından içinden çıkıp geldiğim halkıma yabancılaşmadım, onların  ileri özelliklerini aldım, geri yönlerini bilincimle aştım diyebilirim.  Değişime ve dönüşüme inanırım.  Bir Kürt yurtsever devrimcisi olarak,  halkıma, bir enternasyonalist devrimci olarak insanlığa hizmet vermeye çalışıyorum.  Kendimi hiç abartmadan, ama hiç te küçümsemeden, bu toprakların biat kültüründen kurtulmuş özgür bir birey olarak yaşamaya çalışıyorum.  Örgütlü yaşama inanırım ama asıl özlemim örgütlerin, diktatörlerin, ulu önderlerin, devletlerin  olmadığı özgür  ve eşit bir dünyadır. Bu açıdan  insanlığın bu büyük rüyası, ezenin ve dolayısıyla ezilenin olmadığı özgür dünya oluncaya kadar kavgamızın süreceğini biliyor ve inanıyorum.  Yoldaşlığımda  böylesine yüce amaçlıdır. 

Not; Gelecek yazımda yine içinde yer aldığım değişik örgütlenmelerle ilgili deneyimlerimi ve çıkardığım dersleri okuyucu ile paylaşacağım.