Şuanda 346 konuk çevrimiçi
BugünBugün3109
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10833
Bu ayBu ay10833
ToplamToplam10479257
mihrac ural adlı soytarı hala yalan söylüyor PDF Yazdır e-Posta


Ulusal Kanal adlı tv’nin, internet gazetesi yazarı Rafet Ballı adlı gazeteci Suriye’de Mihrac Ural adlı soytarı ile görüşmüş. Soytarı bu fırsatı kaçırır mı?  Ayakları yerden kesilmiş uçuyor...

Uçmasının nedeni ne?

Hemen söyleyeyim.

Bundan 24 yıl önce, Rafet Ballı’nın, aralarında benim de bulunduğum Paris’te, bize yönelik yapılan bir polis operasyonunu adı geçen tarihte çalıştığı  Milliyet gazetesine haber olarak geçmesidir.

Bu operasyon’da, evim basıldı, kapıyı kırarak evime giren anti-terör timleri,evde bulanan tüm dökümanlarıma el koydu. Kaldığım evin kapısını kırarak içeri giren polisler tarafından banyonun küvetine varıncaya kadar kırıp, her tarafı didik didik aradılar. Benden önce İrfan Dayıoğlu göz altına alınmıştı, İrfan’dan gelen ve operasyonu haber veren telefon üzerine daha önce evi terk etmiştim.  Eşimi göz altına aldılar ve aynı akşam saat 24 sularında Adil Okay’ın evinde saklanırken anti-terör timleri Adil Okay’ın evini telefonla arayarak Adil Okay’a ‘’İbrahim’in hanımı elimizde , kendisinin de şu an senin evinde olduğunu biliyoruz, hemen gelip teslim olsun’diye telefon ettiler. Yapacak bir şey yoktu. Adil Okay beni istenilen yere getirip kapıda bıraktı. Derhal içeriye alındım ve sorgulamaya başlandım.

Benden bir gün önce İrfan Dayıoğlu’nun evi de basılmış o da gözaltına alınmıştı. İrfan’ın evine gelen polislerin, İrfan’a gösterdikleri ev arama belgesinde, ‘’ Kemal Bayram ve arkadaşları’’ndan söz edilmesine karşın bu operasyonda göz altına alınmayan iki kişiden birisi  Kemal Bayram (Salih hoca) dır..

Ayrıca, Mihrac Ural yakalandığı zaman üzerinde Murat Sahillioğlu adına düzenlenmiş Fransa oturum kartı çıkmıştı..

Murat Sahillioğlu ( Ertan-Semir ) eski bir Acilcil’dir ve Mihrac Ural’ın akrabasıdır. Örgütlü olduğu dönemde, kendi kimliğini Mihrac Ura’!a vermiş, kendisi de başka bir kimlikle oturum kartı almıştı. (ben bunları çok sonraları öğrendim o zaman Paris’e yeni gelmiştim)

Fransız anti-terör timleri bu kimliklerin sahte olduğunu, herkesin gerçek isimlerini bildiği ve önüne geleni gözaltına almasına rağmen, her ne hikmetse, Murat Sahillioğlu’nu da göz altına almadı. Sorgulamadı.

Dikkatinizi çekerim.( Aynı durumla normal bir kişi karşılaşmış olsaydı, o kişi doğrudan sınır dışı edilirdi.)

24 saat gözaltında kaldım. Çok ayrıntılı ifademi aldılar. Nefes alıp verişlerimi bile kayda geçiyorlardı, öyle ki, sorulan bir sorudan sonra, ‘’cevap vermeden önce, derin nefes aldı ve cevaplamaya başladı’’diye yazıyorlardı.

Ne bu operasyonda ne de başka bir zaman Kemal Bayram’da göz altına alınmadı ama evi basılmış ve ev’de onlarca pasaport ve kimlik yakalanmıştı. Kemal Bayram’ın evinde ele geçirilen yüz civarında kimlik ve pasaport’u teker teker bana gösterdiler  ve bu kimlik ve pasaportun sahiplerini sordular, hiçbirini tanımadığımı söyledim. Biliyordum elbette, bana gösterilen pasaportlarla Kemal Bayram’ın sınırlarda para karşılığı insan ticareti yaptığını ben değil, tüm Paris biliyordu.

Mihrac Ural’ın evinde ele geçirilenleri de  gösterdiler ‘’tanımıyorum’’ dedim. Suriye’de çekilen bir fotoğrafı gösterdiler. Bu fotoğraf bir MK toplantısında çekilmişti. Mihrac Ural, bu fotoğrafta benim ve Ali Sönmez’in resimlerinin üzerine çarpı işareti atmış(!). Polis bu fotoğrafı göstererek ,Ali Sönmez’in nerede olduğunu soruyordu. Bilmediğimi söyledim.

Aynı polisler bana devamla, ‘’ senin ve Ali’nin fotoğraflarına çarpı konmuş, bu TKP(TİKKO) taktiğidir sizi öldürecekler’’ diyordu. Ben hayır dedim, ‘’Bizde bir gelenek var, örgütten ayrılanlar birbirlerini revizyonist, oportünist ve pasiflikle  suçlarlar bir süre sonra unutulur ve yine arkadaş olunur’’ dedim. İnanmadılar elbette. Suriye ajanı olup olmadığını sordular, ‘’hayır’’dedim, bu soruyu bana değil, Mihrac Ural’a sorun,  dedim. Soracaklarını söylediler.

Gözaltında 24 saat kaldıktan sonra serbest bırakıldım. 15 gün sonra verdiğim ifadeyi alıp kamuoyuna dağıtmak için TKEP’li bir arkadaşla aynı yere gittim ve ifademi vermelerini söyledim. Vermediler, ‘‘gelip yukarda okuyabilirsiniz ama alamazsınız, çünkü sanık değilsin’’ dediler.

Bu ifade Mihrac Ural’da var yayınlamıyor, yayınlayamaz.

Ben bu soytarıya herkesin önünde soruyorum. Her defasında  Fransız avukatından bahsediyor. Bahsettiği bu avukat benim ifademi rahatlıkla oradan alır, almıştır da. Neden yayınlamıyor? Benim bu operasyon sırasında ve sorgu aşamasında, bu soytarılar aleyhine söylenmiş tek bir kelimeme rastlayamazlar. Ellerinde bulunan ifademi bu nedenle yayınlamıyorlar.

Herkesin önünde bir kez daha söylüyorum. Hadi bakalım soytarı, ifadem elinde  yayınlasana... Ne duruyorsun? Sende en ufak bir onur, şeref ve haysiyet varsa eğer bunu yaparsın.

Mıhrac Ural bir soytarıdır. İhbar edenin kim olduğunu ilk günden beri biliyor. İhbar edenin, ihbar mektubu yazanın Murat Sahillioğlu ( Ertan- Semir) olduğunu, sadece Mihrac soytarısı değil, Tüm Acilciler de biliyor. Bundan yıllar önce, Kemal Bayram bana anlattı. ‘’ Biz, o gün bu ihbarı yapanın Murat Sahillioğlu) Ertan- Semir) olduğunu biliyorduk’’ dedi.

Nasıl bildiklerini sorduğum zaman, aynen şunu söyledi. ‘’İhbar mektubunda Mihrac’ın hanımı Melek’in gerçek isminin MALAK FADAL olduğunu sen değil ben bile bilmiyordum bu ismi bilen tek bir kişi var bu örgütte, o  da Murat Sahillioğlu( Ertan- Semir) dedi.

Suriye’de, Mihrac Ural ve Malak Fadal’ın en yakın adamı, Mihrac’ın akrabası ve Günay Karaca’yı sınırı geçirir geçirmez öldür diye emir verdiği Murat Sahillioğlu, aynı zamanda Mihrac’ın da nikah şahididir.

Kaldı ki, Murat Sahillioğlu, İhbarı yapan kişinin bizzat kendisi  olduğunu gizlemiyor ki, ‘’biz adama böyle yaparız işte, Mihrac denen şerefsizi Fransa’dan işte böyle atarız’’ diye bu ihbarı kendisinin yaptıgını, Karataş’lı Süleyman Sacit’e bizzat anlatmıştır.( Bu site’de bu olayı Haydar yılmaz ‘la birlikte yazdıgımız’’Mihrac Ural’ın organize işleri’’ adlı yazı dizisinde, Süleyman Sacit’in anlatımlarıyla yazdık)

Mihrac soytarısına aldırış ettiğim yok. O istediği namussuzluğu yapabilir, hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır.

Devam ediyorum. Ben gözaltından çıktıktan sonra İsviçre’den bir telefon geldi. Telefon eden kişi Bülent ULUER’di. Bülent Uluer bana, ‘’ şu anda evinde Milliyet gazetesinden Rafet Ballı olduğunu ve benimle röportaj yapmak istediğini söyledi.

Rafet Ballı ile telefonla konuştuk. Paris’e gelmek istediğini, ama, vizesi bittiği için gelemediğini, İsviçre’ye hemen gelip gelemeyeceğimi sordu. Aynı gün Mehmet KOÇ’la birlikte İsviçre’ye gittik. Bülent Uluer’in Basel’deki evinde, Rafet ile sabaha kadar konuştuk.

Acilciler örgütünden neden ayrıldığımı…

Acilciler örgütü içerisindeki polis sızıntılarını, benim yakalanış biçimimi, Acilciler örgütünün  biliçli bir operasyonla nasıl tasfiye edildiğini, MİT ve Muhabarat’ın örgüt içerisindeki faaliyetleri,  Mihrac Ural’ın bu konudaki  ihanetçi tavrını uzun uzun anlattım. Son olarak, Suriye’de yapılan 1. Acilciler Kongre’si ve kongrede yaşanan rezillikleri ve   Paris’te yapılan operasyon ve gözaltına alınmamızın nedenlerini anlatarak konuyu kapattık.

Konuştuğumuz her konunun notlarını karşılıklı imzalayarak   bir nüshası kendisinde, diğeri bende olmak üzere ayrıldım.

Bu röportajın Milliyet gazetesinde yayınlanması konusunda tek bir şartım vardı. Ne söylemişsem yayınlanacak, kesinlikle tahrifat yapılmayacaktı.  Kabul etti. 

Benden istediği tek şeyin, Bir kaç gün üst üste yayınlanacak olan bu röportajın üst başlıklarının çarpıcı olması ve dikkat çekmesi için, kendisi belirlemek istiyordu.   Nasıl bir başlık atacağını sordum. Örneğin, kongre süreci anlatılırken, Hz Ali gölgesinde Acilciler kongresi’’ diye bir başlık olabilir’’ dedi. Kabul etmedim.

Örgütümüzün tasfiye ediliş süreci ve nedenlerinin kamuoyunca bilinmesi ve Mihrac Ural soytarısının ihanetlerinin teşhir edilmesi amacımın sulandırılarak magazinleştirilmesini istemiyordum. ‘’Tamam, yayınlamaya başlamadan önce telefonlaşarak konuşur ve atılacak üst başlıklar konusunda bir ara yol buluruz ’’ dedi ve ayrıldk. Ban Paris’e döndüm, kendisi Türkiye’ye..

Paris’e geldiğim zaman, yaptığım röportajın Rafet ve benim tarafımdan imzalanmış bendeki nüshasını TKEP’li arkadaşlara verdim.

Rafet Ballı’dan on gün kadar sonra bir telefon aldım. Söylediği şuydu,

‘’ İbrahim kusura bakma, gazete bu röportajın yayınlanmasına sıcak bakmıyor, ayrıca, Paris’te Kemal Bayram diye birisi sürekli bizi arayarak yayınlamamamız için TEHDİT ediyor’’dedi. Sen bilirsin dedim ve kapattım.

Rafet Ballı’yı  o günden sonra bir daha görmediğim gibi adına dahi rastlamadım. Doğu Perinçek’in ‘’ulusal kanal’’ adlı tv’nin internet gazetesinde çalışıyormuş, yeni öğrendim. Mihrac Ural soytarısının yazısını okuduktan sonra, kendisine iki tane e-post attım ve bu soytarının  yazdıklarını okuyup okumadığını, okuduysa ne düşündüğünü sordum. Cevap bekliyorum. Ayrıca, kendisi ile 24 yıl önce yaptığım röportajı da istedim. Gelir gelmez yayınlayacağım. Bendeki nüshasını bulamadığım için, kendisinde bulunan ve altında ikimizin de imzası bulunan bu yazı gelir gelmez olduğu gibi yayınlayacağım.

Mihrac Ural soytarısı ne yazıyor?  Rafet Ballı benden özür diledi diyor. Neden özür dilemiş?  Yaptığı haber yanlış mıymış? O haberde yazılanların hangisi yanlış peki? Bunlardan hiç söz etmiyor. Paris operasyonu, Mihrac Ural ve yanındaki Muhabarat ajanlarına karşı yapılmadı mı? Fransız polisi, ben de dahil yakalanan herkesi Suriye Muhabaratı ile ilişkiniz var, Suriye Muhabarat örgütü ile birlikte çalışıyorsunuz diye sorgulamadı mı? Mihrac Ural’ın kaldığı evde iki tane Muhabarat ajanı yakalanmadı mı?  Adı geçen bu Muhabarat ajanları, benimle beraber örgütten ayrıldıkları için Mihrac Ural ve adamları tarafından Sokak’ta silah zoru ile kaçırılan İSA VE CABİR yoldaşları sorguya çekmedi mi? İsa ve Cabir yoldaşlar, bu olayı bu sitede kendi adları ile yazmadılar mı? Kaçırılarak, Mihrac Ural’ın evinde sorgulanan bu iki yoldaş için, Muhabarat ajanlarına, bu yoldaşların ‘’ Ihvan-ı müslüm’’ yani Müslüman Kardeşler(!) üyesi oldukları  söylenmedi mi? Bunlar yalan mı?

Müslüman kardeşler üyesi olarak tanıtılan bu yoldaşlardan İSA’yı , Muhabarat elemanı olan şahıs’ın daha önce Suriye’den tanıdığı anlaşılınca İşkence yapmak ve sorgulamaktan vazgeçmesi üzerine, büyük yalan ortaya çıkmadı mı?

Mihrac Ural adlı soytarı bunca yaygarayı utanmadan nasıl yapabiliyor peki?

Rafet Ballı özür(!) dilemiş(miş). Özür dilemişse dilemiştir, bu onun sorunu. Eğer doğruysa, bu özür neyi değiştirir.  kaçırılma olayı ve yoldaşlara yapılan hayvanca muameleyi değiştirir mi?

Mihrac Ural’ın evinde yakalanan Suriye gizli servisi Muhabarat ajanları gerçeğini değiştirir mi?

Mihrac Ural adlı soytarının koparttığı yaygaranın aslı astarı budur.

Bu soytarı’nın ipliği pazara çıktı, yüzündeki sahte devrimci(!) maskesi yırtıldı ve çirkin yüzü gözler önüne serildi. Deşifre ettik. Tüm ihanetlerini ortaya serdik ve nasıl bir pislik olduğunu, işlediği tüm suçlarını belge ve tanıklarıyla devrimci kamuoyunun bilgisine sunduk. İstediği kadar çırpınsın, istediğini söylesin, güneş balçıkla sıvanmıyor.

Mihrac Ural adlı devrimci katili örgüt hırsızı Muhabarat-Mit işbirlikçisi soytarı tribünlere oynuyor(!) Onu tanıyan, Acilciler’i az çok bilenler, bu soytarının nasıl bir bok’tan adam olduğunu biliyorlar. Hiç bir Acilci yoldaş’ın bu pislikle birlikte olmamasının nedeni de zaten budur. O istediği kadar yırtınsın dursun, Bir daha asla devrimci kamuoyunun etki alanı içerisine giremeyecektir.

Not. Gelecek yazıda Mihrac Ural soytarısının yeni bir çetleşmesini yayınlayacağım. Nasıl bir çukur olduğunu bir daha göstereceğim. Bu ve benzeri pisliklerin mide bulandırdıkları biliyorum ve mecbur kalmadıkça bu pislik adamı muhatap almayacağım...