Şuanda 49 konuk çevrimiçi
BugünBugün2893
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10617
Bu ayBu ay10617
ToplamToplam10479041
kadın ve gerilla - efendi'nin vahşiliği PDF Yazdır e-Posta


 

Bir zamandır hayata dair muştu vermeye ve umudu davete yönelik her söylem biraz sakil durur oldu. Ne kadar çok umut dersek diyelim, ne kadar çok "uçurum kenarlarından boşluğa bırakılan zafer çığlıklarına" odaklı olursa olsun kulaklarımız, dünyanın Efendileri yapısını bozdukları bütün nehir yataklarından taşan suların,  dönüp bir gün kendilerini sürükleyerek götüreceğini bile, yaşaya, nehir yataklarının gidişlerini çevirmeye devam ediyorlar.

 

Bir zamanların sevilen sloganı ''Güneş balçıkla sıvanmaz'', şimdilerde ''Su yatağını bulur'' olmalı, belki de.

 

Dün ''Arap Baharı'' adı altında yeniden yapılan paylaşım, bugün Suriye, yarın İran ve öbür gün civarlarda başka bir yer ve yeni bir paylaşımlara gebe. Beklemedeyiz.

 

O Efendiler, yeni evsizler ve yurtsuzlar müsebbibilerdir . Depolarında taşıdıkları oksijen arayan binlerce mülteci ile gece karanlıklarında sulara gömülen hayat taciri gemilerin sahipleridir onlar. Terörün asıl adı, teröristin gerçek kimliğidir bu.

 

Kristalize gerçeklere başka gerçekler de eşlik ediyor. Dünyanın dağlarında, şehirlerinde, Efendilere kafa tutan insanlar, yaşıyor,  vuruşuyor, dövüşüyor, çarpışıyor, intihar eylemi yapıyorlar.

 

Yunanlı 70 yaşındaki Eczacı Hristo kafasına bir kurşun sıkarak dramın sondan önceki perdelerinden birini oynuyor. Gençlere de yapmaları gerekeni bir çırpıda geride bıraktığı mektubunda anlatıyor.

 

Akşam saatlerine doğru, Afganistan'daki intihar eylemcisinin 15 kişiyi beraberinde cennetine ya da cehennemine götürdüğü, haber sitelerinde geçiyordu.

 

Bir yerlerde oluklarla kan akıyor. Bir yerlerde yas, taziye günlük ekmeğe katık edilir olmuş. İnsanlar ÖLÜME KARŞI ÖLEREK direnmeye çalışıyorlar. Bu nasıl bir açmaz, nasıl bir paradigmadır? İntiharı ve kendi ölümünün yanında, düşmanı olarak gördüğü ama belki de hiç bir şeyden habersiz yaşayıp gidenleri de yanında götürecek kadar hayatı kenara koymak nedir, nasıl bir şeydir, hangi psikolojinin, hangi travmaların sonucudur? Ve bu durumun sorumluları, asıl sorumluları kimlerdir?

 

''Tarihi kazananlar yazar'' denir,  fakat katillerinin kimler olduğu belli olan Rosa Luxemburg bir meşale gibi  yanmaya devam ediyor, dimdik  duruyor o kısa boylu, büyük kadın, sevimli, coşkun kadın. Berlin'de sabaha karşı onu öldüresiye dövenler  ise kazananlar ama aynı zamanda katillerdir. Teröristlerdir.

 

Rosa aklıma düştüğünde yüreğim ışıldar.

Katilleri zift karasıdır.

 

Leyla Halid bir efsanedir, Filistin halkının tanrıçasıdır. Yaptığı eylemleri sadece efendiye göz daği vermek içindir. Eylemlerde kimsenin burnu kanamamıştır. Ama Efendi, eline geçirdiği ilk fırsatta yanındaki arkadaşı Patrick Arguel'i hem de 12 korumanın, onun başını hedef alarak açtıkları ateşle katletmişlerdir. Kimdir terörist, kimdir katil?

 

Ulrike Meinhof soğuk savaş yılları Almanyası'nın, 68 hareketinin bu önemli kadın lideri, ikinci Rosa Luxemburg'tur. O da enternasyonalisttir, teorinin yanı sıra pratiği güçlü bir devrimcidir. Almanya'nın Nazi geçmişinden arınması için toplumsal olarak ayıklanma yaşaması gerektiği, bütün kurum ve örgütlerde Nazi geçmişi olan görevlilerin işten el çektirilmeleri, atom reaktörlerine karşı eylem birlikleri ile geçmiştir hayatı. Stammheim cezaevindeki kuşkulu ölümü Efendi' nin vahşiliği konusunda yanılmadığımızı gösteriyor.

 

Yaptıkları eylemlerin doğrulukları yanlışlıkları bir yana, bu kadınlar, Efendilerin yazmaya kalktıkları tarihi buruşturup çöpe attılar. Onlar ateşi taşıyanlardır. Bedeli de  canları ile ödediler. 

 

Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yıllardır süren savaşta, Efendiler bir türlü kazanan olamadılar. Türkiye Sosyalist Hareketi'ni marjinalleştirme konusunda elde ettikleri başarı gelin görün ki, Kürt Özgürlük Hareketi'nde geri tepti.

 

Bir halk bebeleri ile birlikte köylerde, kentlerde direnişi seçti.

 

Bir halkın çocukları, ergen kızları ve oğulları ile kendilerini ifade etmek için, geleceklerini Efendiye teslim etmemek için, dağların yolunu seçtiler.

 

Onlardan on beşi, masumiyetleri ile  katledildiler.

 

Masumiyet evet. 

 

Bir Aidiyet, bir Kimlik,

Bir Dil

Geceyarıları götürülmeyen babalar, ağabeyler

Gaz bombası kokmayan şehirler

Gece yarıları basılmayan, yakılmayan köyler

Tankların dolaşmadığı sokaklar,

Ne idüğü belirsiz insanlar tarafından izlenmemek

Taş atan değil, uçurtma uçuran çocuklar

Okul yolunda donmayan çocuklar

İnsan hakları,

Demokrasi

Yani hava, yani su

 

 

Bu talepleri dile getiren herkesi en onulmaz işkenceden geçiren, failli meçhullerde katledilmiş aydınlar cehenneminde bu ergen insanlar ne yapmalı idiler?

 

Sırrı Süreyya Önder'in yönetmenliğini yaptığı Beynelmilel filminde rol almış,  kadın oyunculardan birine, çekimler bittikten sonra, İstanbul'a, yaşadığı refah ortamına geri döndüğünde, bir dost muhabbetinde ''ee oralar nasıldı, anlatsana'' diye sorarlar. Oyuncu ''eğer orada doğup, büyümüş olsaydım, sanıyorum ben de dağa gitmek zorunda kalırdım'' der.

 

Yıllardır benliği çalınmış ve şu moda tabirle ''ötekileştirilmiş'' olan ''BEN''in Efendiye karşı verdiği en  büyük, en legal, en onurlu savaştır bu.

 

Halkları bağırlarına bastı onları. Tarihe düşüldü adları. Rosa gibi, Uli gibi, Leyla gibi…

 

''Efendiler''  ise katillerdir.