Şuanda 70 konuk çevrimiçi
BugünBugün2911
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10635
Bu ayBu ay10635
ToplamToplam10479059
40 yıllık devrimci yaşamımın muhasebesi - son PDF Yazdır e-Posta


Yaklaşık iki yıldır katıldığım bir tartışmadan, bir iç hesaplaşmadan esinlenerek, kendi otobiyografim de olabilecek onlarca yazı yazdım. Yazdıklarımdan dolayı, birçok çevreden övgü, birkaç soytarıdan da eleştiri aldım. Ancak belirtmeliyim ki, benim yaptığım bir oto-kritiktir, birilerinin beğenip beğenmemesi beni asla alakadar etmiyor. Evet devrimci hareket zarar görmesin, devrimciler  bazı alçaklıklar yüzünden yanlış anlaşılmasın diye uzun yıllar,  içinden çıkıp geldiğim hareket de dahil, hiç bir örgüte yönelik eleştiri yazısı yazmadım.  Bilinmesi gereken olayları da kimseye anlatmadım. Tıpkı benden daha çok şey bilip, bugün hala susanlar gibi ben de sustum. Suskunluğumuz bazılarınca yanlış anlaşıldı.

Ancak son 4 yıldır Acilcilere ilişkin yürütülen tartışmaları ilk öğrendiğimde (ki öğrendiğimde bir buçuk yıl geçmişti bile) artık susmanın suçluların hanesine yazılacak bir davranış olacağı gerçeğinden dolayı konuşmaya başladım. Bu tartışmada üslubuma özen göstermeye çalıştım, kışkırtmalara bazen sert cevaplar versem de, düzeyi düşürmemeye çalıştım. Bu yazılardaki ana tema, mücadele içinde ortaya çıkan hata ve eksiklikleri eleştirmek değildi, elbette bunlar da yapılmalıdır. Bizim yaptığımız, örgütümüz içinde karanlık güçlerin beşinci kolunu bulup ortaya çıkarmaktı. Bu da başarıldı. Beşinci kol deşifre edildi ve devrimci hareketin saflarından sökülüp atıldı. Bunu tüm örgütlerin de yapması gerektiğini inatla vurguluyoruz.  Bu devrimci harekete zarar değil, yarar getirecektir. Gerçekler ortaya çıkmadan, içimizdeki beşinci kol faaliyetleri deşifre edilmeden, kimlerle yeniden yola çıkılacağımızı  bilme olanağımız da olmaz.

Kaldı ki, artık devlet bile 12 Eylül öncesinde devrimci hareket içinde nasıl bir faaliyet yürüttüğünü söylemekte, birçok eski MİT yöneticisi kitaplar yazarak birçok bilinmeyen olay anlatmaktadır. Devrimci hareketlerin içine sızarak birçok eylem gerçekleştirildiği belirtmektedirler. Bizim yaptığımız küçük bir çevrede bilinen ancak açık edilmeyeni deşifre etmek ve suçluları aramızdan söküp atmaktır. Birçok eski yoldaşımız kapalı kapılar ardında bize hak verirken, her nedense iş açık etmeye gelince, bana dokunmayan yılan bin yaşasın demektedir. Israrla bu yoldaşlarımıza çağrı yapmayı sürdüreceğiz.  Bildiklerinizi kendinizle mezara götürmeyin, hepimiz yaş olarak kemale erdik. Artık kaybedecek çok şeyimiz de bulunmuyor. Gelecek kuşakların devrimci tarihimizle ilgili doğru bilgilenme hakkını ellerinden almaya hakkımız yoktur.

Eğer bu tutumunuzda ısrar ederseniz, suç ortağı olarak anılmaktan kurtulamazsınız. Bizim yanımızda olun demiyoruz, kendi seçeceğiniz platformlarda içinde yer aldığınız süreci değerlendirebilirsiniz. Bir örgütün tarihini yazanlar, sadece önde görünen birkaç kişi olmamalıdır. Sayıları binleri bulan ve her biri kendince bir çaba göstermiş tüm yoldaşlarımızın katkıları ve anlatımları ile yazılmalıdır. Doğru bir tarih ancak böyle yazılabilir, diğeri herkesin kendi yaşadığı kendi bireysel tarihidir.

Ben bundan dolayı kendi tarihimi yazmaya çalıştım. Bu örgütün tarihini yazmaya kendimi yetkili bulmam. Çünkü bu tarih ülkemizin birçok şehrinde aynı amaçlar için mücadele etmiş yüzlerce militan, binlerce sempatizan ve taraftarın ortak emeği ile yazılmış bir tarihtir. Üç beş kişinin etrafında gelişen tartışmalarla bu tarih yazılamaz. Bu örgüt ne Engin Erkiner ile, ne Mihraç Ural ile nede adı kamuya mal olmuş birkaç arkadaş ile sınırlı bir örgüt değildir.

Bu örgüt, hem Acilcilerdir, hem HDÖ’dür, hem Devrim Savaşçılarıdır, binlerce yiğit devrimcinin emeği, alın teri ve kanı var bu örgütün harcında. Birkaç eski yönetici arkadaşın veya hapis yatmış yoldaşın örgütü kendilerinden ibaret görmesi kabul edilemez bir şeydir. Bu örgüt adına bugün konuşan bizler, aktif sahada kaç yıl kaldık kendimize sormalıyız. Ya erkenden cezaevine girdik, ya da 12 Eylül ile birlikte yurt dışına çıktık. Yani bilgilerimiz sınırlıdır. Ama bugün biliyoruz ki, bu örgüt birçok bölgede sayıları binleri bulan taraftara sahipti ve 12 Eylül’de 2000”e yakın kişi bu örgüt adına yargılandı.

Ama bu süreçleri yaşayanlar konuşmazsa, bu örgüt bugün bu tartışmayı yürütenlerden ibaret sanılmaya devam edilecektir. Bir isim vermek gerekirse, 1988 ayrılığımızda başı çekenlerden biri olan Ali Sönmez  defalarca çağrı yapmamıza karşın tek bir yaşam belirtisi bile göstermemiştir. Bu arkadaşımız Suriye’de yaşanan hemen her olayın içinde olmuş MK üyesi bir arkadaştır. O ayrılık döneminde bizimle birlikte olan onlarca yoldaş çok iyi biliyor ki, Ali Sönmez, Mihrac  ve çevresi ile ilgili birçok belgeyi elinde bulunduruyordu. Ama her nedense hala susmaktadır. Ayrılır ayrılmaz da bizlerli de terk ederek adeta inzivaya çekilmiştir.  Yani kendisine umut bağlayanları yüz üstü bırakıp kaçmış ve kendisine bir yaşam kurmuştur. Yaşam kurmasına sözümüz yok, ancak tek laf etmeden adeta kaçarak kaybolması  onun devrime bağlı olmadığının bir göstergesidir benim için. Ayrıca biliniyor ki, Suriye’de örgüt içinde yaşanan birçok olayın tarafı da olmuştur aynı arkadaş, yani suç ortağıdır aslında, yollarını ayırması devrim adına bir duruş değil, kendine yaşam kurma ve köşesine çekilme eylemidir, tıpkı bizlerle birlikte ayrılan onlarca eski yoldaş gibi.

Bugün devrimci mücadele sahasında bulunmayan eski yoldaşların  tutumu ibretliktir. Adeta sınıf değiştirdiler. Yaşadıkları zorlukları unuttular, ödedikleri bedelleri unuttular. Adeta kendilerine yabancılaştılar, çevrelerini değiştirdiler, aslında yok oldular, bugün bedenen yaşayan bu arkadaşlar eski kendileri değildir artık. Yazık... Bundan dolayı konuşmazlar, konuşamazlar çünkü onlar kendi kendilerine ihanetin içine düştüler.  Kendi benliklerine karşı suçludurlar.

Bu tartışmada ortaya çıktı ki, örgütümüz içinde aslında tek bir suçlu var, bu suç makinesinin etrafında bulunanlar sadece emir uygulayan iradesiz kullardır. Adlarını anmaya bile değmez. Bazıları tıpkı önceden yapanlar gibi, Mihrac’ın yarattığı zindan ortamından bir gün kurtulmanın hayalini bile kuruyor. Nitekim bu ortamdan kurtulur kurtulmaz, bendinden boşalmışçasına düzenin değerlerine hızla koşan, bırakalım düzen değerlerini, toplumun en aşağılık yaşam çevrelerine katılan, para ve iktidar hırsı ile en yakınındakini bile harcamaktan kaçınmayan onlarca örnek zaten mevcut çevremizde.

Yine Mihrac’ın yanına gidip  yeniden Türkiye’ye dönen bir çok yoldaşımız da devrimci mücadele saflarından hızla uzaklaşmıştır. Devrimcilik bu ise lanet olsun diyerek. Bunun için suçluların ortaya çıkarılması önemlidir. Yaptığımız tarihsel bir hesaplaşmadır. Bu hesaplaşmada hakkını arayanlar, haklı tarafta durarak haksızlardan hesap sormak isteyenler er veya geç bir araya gelecektir. Gelmek zorundadır. Yarın yazılacak bu örgüt tarihinde gerçeklerin yerli yerine konulması için tüm eski yoldaşların sözlerini söylemesi gerekir. Durdukları yeri ve nedenlerini açıklaması gerekir. Bu tarih iyisiyle, kötüsüyle hepimizin tarihidir. Örgüt tarihimizde emek sahibi, irade sahibi kahraman direnişlerin sahibi olan yoldaşlarımız çoğunluktadır. Tarihimiz bir karanlık adam yüzünden yanlış yorumlanamayacak kadar şanlı bir tarihtir. Örgütümüzün tarihi 1970-90 arasını kapsayan 20 yıllık bir tarihtir.  Mücadele, emek ve özveri dolu, bedel ödenmiş, şehitler vermiş, işkencelerin en ağırını, sürgünlerin en katmerlisini yaşamış yoldaşların yazacağı bir tarihtir.

Bu tartışmaya HDÖ’lü yoldaşlar da katılmalıdır. Biz  etle-kemik misali aynı yapıyız bir dönem yollarımızı ayırmış olsak ta. Kaldı ki bu yol ayırımına neden olanlar da bugün  sürdürdüğümüz bu tartışma ile ortaya çıkmaktadır. Elbette örgütümüz içinde sürdürülen tasfiye hareketini ortaya çıkarmak kolay olmamıştır. Durumu anlamak için çok zaman gerekmiştir. Ancak sonuçta bu tasfiyeciler sadece örgütten değil, devrimci mücadele saflarından da tasfiye edilerek küçük inlerine kadar kovalanmıştır.

Tarihe tanıklık edecek birçok yoldaşın bulunduğunu biliyorum ve umudumu koruyorum,  bu örgüte ve geçmişte verdiğimiz emeğe, bu mücadelede kaybettiğimiz yoldaşlarımıza saygının bir gereği olarak söylenecek sözümüzü söyleme yürekliliği gösterebilirsek tarihsel görevimizi yerine getirmiş olur ve gelecek kuşaklara örnek olacak bir ilki daha gerçekleştirmiş oluruz.

Evet,  artık söz sırası sizde,  tüm eski yoldaşlarımızda susmayınız, susarsanız, susmanın onaylamak olduğu gerçeğini yüzünüze söylenir. Biz bu kirliliklere bulaşmadık, bu sürecin içinde olmadık bize ne diyemezsiniz. Kapalı kapılar ardında, kendi aranızda tartıştıklarınızı açık söyleme cesaretini gösterme gücünüzün olduğunu biliyorum. Suskunluğunuza anlam vermeye çalıştım ama nedenini bulamadım.  Öğreniyoruz, bazı eski arkadaşların girişimi ile bir araya geliyorsunuz, bari bu bir araya gelişte kendi geçmiş tarihine ilişkin bir tutum belirleyin, nostalji yapmanın ötesine geçiniz. Bu durumu aşarsanız belki bugün yeni oluşumlar içinde sizin de bir özgül ağırlığınız olur. Ama uyaralım ki, kendinize yeniden hak etmemiş liderler üretmekten özenle kaçınınız, ne çektiksek bu naifliğimizden çektik çünkü. İkircimsiz bağlılığımızdan çektik. Artık seçimlerimiz de, tutumlarımız da bilinçli olmalıdır.