Şuanda 224 konuk çevrimiçi
BugünBugün3027
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10751
Bu ayBu ay10751
ToplamToplam10479175
"it dalaşı" devam ediyor PDF Yazdır e-Posta


SON TÜRK DEVLETİ SIFIR - SURİYE  BİR

Son bir buçuk yıldır karşılıklı ataklarla sürdürülmekte olan Türkiye-Suriye arasındaki ‘’it dalaşı’’nın birinci perdesi kapandı.

Birinci perdenin sonunda, Tayyip Erdoğan iktidarı’nın son Türk devleti sıfır. Başer ESAD’ın eski Osmanlı eyaleti Suriye bir.

İktidar ve muhalefet partilerinin dünkü grup toplantılarında sarfettikleri sözlere bakılırsa, ‘’it dalaşı’’nın ikinci perdesi daha farklı oynanacakmış. Nasıl bir farklıllık olacak, aktörler ve oyunun stratejisinde ne gibi değişiklikler yapılacak şimdilik belli değil. Bekleyip göreceğiz...

Biz bu filmi çocukluğumuzdan bu yana değişik dönemlerde ve farklı mekanlarda hep seyrederek büyüdük.

Hala saklıyorum. 1965’li yıllara ait olsa gerek, Elbistan Orta okulunda ögrenci olduğum yıllara ait bir fotoğrafım var. Adı geçen yıllarda ülke sathında sıkca yapılan,’’ Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır’’ ve  ‘’Makarios’u telin mitinğ’’lerinin birinde çekilmiş bir fotoğrafta, elime tutuşturulan ‘’KATİL MAKARİOS’’ yazılı pankart,  fotoğraf arşivimde duruyor.

 Sözünü ettiğim yıllarda, Yunan gavuru(!) ve Kıbrıs Rum’larının lideri başpiskapos Makarios en büyük ‘’düşman’’ımızdı.  ‘’Türk’ün Türk’ten başka dostu yok’’ diyerek büyütüldük.  Bütün komşularımızı  bize düşman belledik.  Titreyerek kendimize dönmemiz(!) için, komando kampları bu dönemde açıldı. ‘’milliyetci-ülkücü vatansever gençlik kampları’’ında, Almanya’dan getirtilen eski Nazı artığı emekli subaylar Türk gençliğini bu dönemin  komando kaplarında anti-komünist  ideoloji ile  donatarak sokaklara saldılar.

Sovyet devriminin başarıları, Çin ve Vietnam halklarının mücadelesi, Latin Amerika’da dalga dalga yükselen gerilla faaliyetlerinin  yer küremizde yarattığı siyasal depremin,  ‘’kendi gücüne güven’’ psikolojisinin ülkemiz gençliğine de sirayet etmemesi için azami gayret gösterdiler. Başarılı oldular yada olamadılar, bu başka bir yazının konusu.

Sonuç da, demokrasi ve devrim güçlerinin karşısına dünya’da eşine az rastlanan militan sivil faşist bir güç örgütleyerek, ‘’sağ-sol çatışması’’var’’ kardeş kardeşi’’ vuruyor, engelleyelim safsataları ile ‘’devlet baba’’ rolüne bürünerek provokatör devlet misyonunu  bir süreliğine de olsa  halktan gizlemeyi  başarabildiler.

Soğuk savaş döneminin kapanmasından bu yana, değişen yeni konsepte uygun olarak devletin yeni baştan örgütlenmesinin zorunlu olduğunu, siyasal strateji uzmanlarının uzun zamandır  dile getirmelerine karşın, Kürdistan’da başlayan halk hareketinin önlenemeyişi ve Kürt gerilla güçlerinin oynadığı rolün alt edilemeyişi bu süreci geciktirdi.

Başta İtalya olmak üzere, soğuk savaş döneminden kalma illegal devlet yapılanmaları ‘’GLADİO’nun bir çok ülkede tasfiye edilmesi( yada bir başka biçimde yeniden örgütlenmesi) yoluna gidilirken, ülkemizdeki adı ‘’ÖZEL HARP DAİRESİ’’olan bu yapının çözülmesi şöyle dursun, AĞAR-ÇİLLER ikilisi tarafından daha da güçlendirilerek, Kürt halkının imhasında kullanılmasına devam edildi.

90’lı yıllarda pervasızca kullanılan bu gücün ( Özel Harp Dairesi) insanlık dışı uygulamalarını hepimiz biliyoruz.

Başarılı olamamışlardır.

Ergenekon davaları olarak adlandırılan soruşturmaların bir başka nedeni de bu başarısızlığın ‘’cezalandırılması’’ olarak değerlendirilebilir.

Osmanlı’dan arta kalan son Türk devleti’nin kısa tarihi, ‘’Yurtta sulh cihanda sulh’’felsefesi  üzerine  kurulmuştur  denilmesine karşın, hiçbir zaman öyle olmamıştır. İçerde ve dışarda baskı, tehdit ve sindirme politikaları ile ayakta durmaya,  ‘’milli birlik  ve beraberlik’’ teraneleri  adı altında,  suni düşmanlar yaratarak, ‘’bizi bölüp parçalamaya çalışan düşmanlarımıza’’karşı ‘’tek yürek’’ edebiyatı arkasına sığınılıp,  halkın demokratik hak ve istemlerine sırtlarını döndüler. İnat edenleri, haklı ve vazgeçilmez  bu talepleri temelinde direnmekte ısrar edenleri, anti-demokratik uygulamalarına zulüm ve zorbalıklarını ‘’meşru’’laştırarak cevap verdiler.

Tayyip Erdoğan İktidarı, kendisinde önceki iktidarlardan devraldığı mirası  olduğu gibi devam ettiriyor.

Devam eden politikanın özü, yalan ve demagoji üzerine kurulmuştur.

On yıl öncesinin ‘’baş düşmanı Yunan gavuru’’nun yerini, yeni dönemde, birkaç ay öncesinin ‘’kardeş ülkeleri’’,  tarih, kültür ve manevi değerlerimizin bir ve beraber olduğunu söylediğimiz Orta-Doğu’nun despotik yönetimleri almıştır.

Afganistan başta olmak üzere, Irak, Sudan ,Mısır ve Libya’da yaşanan ‘’BAHAR’’ havalarına yaptığımız stratejik ‘’katkı’larımız biliniyor. Sonuçları konusunda hiç kimse konuşmasa da biliniyor  Neden konuşmuyorlar? Kim konuşturmuyor? Niçin konuşturmuyor?

Bahar havası ve demokrasi çığlıklarının boğulduğunu bilmeyen mi var? Herkes biliyor ama nedenleri üzerinde tek bir söz edene rastlanmıyor.

Soğuk savaş dönemi  Yeşil kuşak politikasının Türkiye versiyonu Tayyip Erdoğan İktidarının,  Orta-Doğu’daki misyonunun ne olduğunu bilmeyen kalmamıştır. BOP’un eş başkanı Erdoğan’ın, bir yıl önce ‘’kahraman’’ gibi gösterildiği ve öylede pazarlandığı Orta-Doğu halkları üzerindeki ‘’itibarı’’nın bugün ayaklar altında paspas olduğunu, bunun nedenleri konusunda tek söz edilmemesini nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Irak’la yaşadığımız bahar havası kış’a döndü. Mısır’ın yeni  yönetimi daha ilk günden itibaren yönünü hangi tarafa döneceğinin sinyallerini açıkça vermeye başladı. Libya’da ne oldu? Kaddafi sonrası Libya petol rezervlerinin yüzde 33’ü Fransa’nın denetimine geçmedi mi?

Dünya petrol fiyatlarının varil başına yüz dolar’dan işlem görmesine karşın.Libya petrolünün varil başına 25 dolar’dan ABD’ye akıtılmaya başlandı. Taşeron Türk politikası ne yaptı peki? Ne yapabileceğini  sanıyordunuz, Kaddafi Libya’sındaki 25 bin vatandaşını ‘’başarı’’yla ülkesine getirdi ve işsizler ordusu saflarına kattı.  Yeniden gönderebilecek mi? Hayır ...

Suriye’de de aynı şey tekrarlanıyor. İki sene öncesinin Kardeş ülkesi Suriye ve onun Despot  lideri ESAD rejimi bugün düşman  ilan edilmiştir. Neden’leri üzerine doyurucu bir açıklama yapılmıyor yapılamıyor. Demokrasi ve insan haklarına saygı’dan saygısızlıktan bol bol bahsediliyor..

‘’Dinime küfreden müslüman olsa’’  diye bir atasözümüz var. Demokrasi ve insan haklarından bahseden Erdoğan iktidarının demokrasi ve insan hakları karnesi’ne bakınız. Ülke topraklarının yarısı kelimenin gerçek anlamında ‘’işgal altındadır’’  KCK operasyonları adı altında devam eden anti-demokratik saldırılar, bırakınız Kürt halkının demokratik unsurlarını, tüm toplumun demokratik kurum ve kuruluşlarına karşı topyekün bir saldırıya dönmüştür.

Bugün Başer ESAD yönetiminin zorbalığından söz edenlerin, bundan bir buçuk yıl öncesi ESAD yönetiminin demokratik olduğunu söyleyebiliyorlar mı?  Baba’dan oğula devredilen Suriye yönetiminin anti-demokratik olup olmadığı yeni mi keşfedildi? Elbette hayır.

Türkiye’de, Erdoğan iktidarının zorba ve baskıcı rejimi nasılsa, Suriye’deki ESAD rejiminin halka karşı uyguladığı baskı ve zora dayalı despotik yönetim tarzı   aynıdır.

Her ikisi de bağımsız değil, her ikisi de kendi insiyatifleriyle hareket etmiyorlar. Uluslararası güç odaklarının ellerinde oyuncak olmuş kukla yönetimlerin son bir buçuk senedir birbirlerine karşı diklenmelerine bakarak aldanmak yerine, bunları  karşı karşıya getirerek kullanan güçlerin ne yapmak istediklerine bakarak siyasal stratejimizi belirleyemediğimiz sürece, dün olduğu gibi bugün değil, gelecek on yıllarda bile devam edecek olan ‘’it dalaşları’nın haklı ve haksız’larını ayırdetmek için boşu boşuna zaman kaybetmiş oluruz.

Bilenler biliyor. Orta-Doğu’nun bahar havası beklenenden de kısa sürdü. Uluslararası güç odaklarının Orta-Doğu’da bahar havası değil sonbahar rüzgarı estirdikleri kısa sürede anlaşıldı. Buna bağlı olarak, Tayyip Erdoğan iktidarının ‘’model’’olacağı balonu henüz tam olarak şişirilmeden söndü. Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi sözüm ona ülkelerle ‘’kanka’’ olmuş Tayyip Erdoğan’ın ‘’model’’ olmasını arzu edenlerin bile buna inanmadığı bir ‘’orta oyunu’’nunun sahneye konulur konulmaz tutmayacağı tahmin edilmiyor muydu? Çaresizlikte yada alternatifsizlikten olsa gerek. ‘’ ya tutarsa’’ denilmiş de olabilir.

29 Ocak 2009 ‘da Davos’ta, İsrail başbakanına ‘one munite’’ demekle, bir zamanlar Mısır’ın, ardından da, Suriye’nin aldığı sahte Filistin davası sözcülüğünü ele geçirip Bölgesel güç olacağına inandırılmış ve ‘’hadi bakayım göreyim seni ‘’ diye kucaktan kucağa gezdirilip  Orta-Doğunun kapısına bırakılmış  Tayyip Erdoğan’ın, meydanlarda kafa tuttuğu israil karşısında, perde gerisinide sus-pus olduğunu hatırlayanlar, aynı Erdoğan’nın, dünkü AKP ‘’parti grubu’’ toplantısında sarfettiği aynı kuru sıkı tehditlerle Suriye’yi dize getirip getiremeyeceğini hep birlikte göreceğiz.

Eski Osmanlı artığı son Türk devleti aleyhine ve Eski Osmanlı eyaleti Suriye lehine 1-0 kapanan, Akdeniz’deki ‘’it dalaşı’’nın ikinci perdesi başlamak üzeredir. Yeni konsept’lerle donatılmış ikinci perdenin seyircileri ve taraftarları değil, aktörleri  olabilmek, ezilen, zulme uğrayan ve baskı altında tüm demokratik haklarından mahkum edilmiş halkların demokratik taleplerine cevap verebilecek, uluslararası suç örgütleri güçlerin karşısına, emeğin uluslararası örgütlülüğünü hayata geçirebilecek çabaları yoğunlaştıralım.