Şuanda 262 konuk çevrimiçi
BugünBugün3056
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10780
Bu ayBu ay10780
ToplamToplam10479204
suriye ve geldik bugüne... PDF Yazdır e-Posta


Suriye’de, Başer Esad yönetimine karşı başlayan başkaldırı ve devam eden iç savaşın orta yerinde birşeyler oluyor.

Aleviler, Sünniler, Amerikalılar, Ruslar vb derken  birdenbire Kürtler demeye başladık.

Evet Kürtler..

Yıllardır ezildiler, horlandılar, kimliksiz bırakılarak insan yerine konulmadılar ama yılmadılar. Örgütlendiler, Çoğu zaman yüksek sesle, bağıra çağıra olmasa bile genellikle sessiz sedasız ama ciddi bir kararlılıkla örgütlendiler.

Son bir buçuk yıldan  beri de artarak devam eden yönetim karşıtı muhalefetin karşısında yada yanında aldıkları politik tutumla, süreci en doğru biçimde tahlil ederek bugüne geldiler.

Geldiler ve hiç kimsenin tahmin edemediği bir anda Suriye üzerine ortaya atılan tüm tezlerin ana teması olmaya başladılar.

Görülen o ki, Suriyeli Kürtler, hem Esad muhalifleri hem de Esad yandaşları karşısında son derece serinkanlı ve akılcı bir strateji izleyerek kendileri açısından son derece ciddi kazanımların yolunu açtılar.

Kimliksizleştirilerek, en temel insani haklarından mahkum bırakılmış Suriye Kürtleri, bugün üzerinde yaşadıkları yerleşim birimlerinin yönetimlerini ele geçirerek bu sürecin önemli ve göz ardı edilemeyecek bir aktörü olduklarını tüm dünyaya ilan ettiler.

Suriye’de ortaya çıkan yeni durumun, Türkiye açısından, yakın gelecekte öngörülmeyen bir ani oluşum olduğu anlaşılıyor.

Tayyip Erdoğan iktidarı tarafından yapılan ve yer yer biri diğeri ile çelişen açıklamaların satır aralarındaki panik havası bunu gösteriyor.

Türk cephesinde değişen birşey yok. Her zaman  yaptıklarını yapıyorlar. ‘’Aba altından sopa’’ göstererek tehdit(‘) ediyorlar.

Buna karşın biliniyor, yapılan tüm bu açıklamalar ve verilmek istenen gözdağının hiçbir ciddiyeti bulunmamaktadır.

Mikrofona yaklaşan her yetkili, gelişmeler karşısında günü kurtarıcı, kendi yandaşlarını ‘’sakinleştirici’’ sözüm ona tespitlerde bulunsa da, ortada ‘’Kürt’e düşmanlık’’tan başka, köşe taşları önceden belirlenmiş stratejik bir programlarının olmadığı anlaşılıyor.

Bir gün evvel, ‘’Suriye’deki Kürt oluşumuna meydan vermeyiz’’ diyenler, bir gün sonra,’’Bizim Kürt politikamız çarptırılıyor, biz Kürtlere değil PKK ‘nın o bölgedeki faaliyetlerine karşıyız’’ diyorlar. Belli ki, ağababaları Amerika’dan, konuyla ilgili yol haritası henüz almamışlar.

Türkiye’nin her ne kadar sert ve tehditkar açıklamaları olsa da, bu aşamada Suriye’ye, özellikle’de Suriye Kürtlerinin kontrolü altında bulunan bölgelere fiili bir müdahalede bulunması  söz konusu olamayacaktır.

Güney ve batı Kürdistan Kürtleri arasındaki ilişkiler, Türkiyeli Kürtlerin bugünkü konumu ve de uluslararası durum böyle bir müdahaleye kesinlikle uygun değildir.

Ne fiili bir müdahale nede tampon bölge hayalleri ile Suriye Kürtlerinin izole edilebilmeleri mümkün görülmemektedir.

Sınır kapılarında dalgalanan Kürdistan bayraklarına bakarak ‘’öfke’’ye kapılan ve asıp-kesmekten dem vuran Türk yetkililerin, bir süre sonra Barzani’ye kadar gidip Kürdü Kürde karşı kışkırtarak kırdırtma  olanağı da yoktur. Kaldı ki, Barzani istese bile bunu yapabilecek konumda değildir.

Kaldı ki,‘’tampon bölge’’ kurma tehditlerinin de önceden enine boyuna düşünülerek belirlenmiş bir siyasal strateji olmadığı meydandadır.

Böyle bir girişimin Kürtleri izole edebileceği  bir yana, Kürtler açısından İlerde, Başer Esad güçleri tarafından olası  bir saldırıya maruz kalmaları halinde koruma görevi üstlenmeyeceğini kim iddia edebilir ki?

Başer Esad yönetiminin  ülke genelinde denetimi büyük oranda kaybettiği, Merkezi otoritenin her geçen gün, kan kaybına uğrayarak   tükenmekte olduğu artık biliniyor.

Yolun sonuna gelinmiştir. Rusya dışişleri bakanlığı sözcüsünün yapmış olduğu ‘’ Biz Başer Esad rejiminin dostu değiliz’’ açıklaması, yolun sonuna gelindiğini gösteriyor.

Bu günün sorunu, Başer Esad’ın geleceği sorunu olmayıp. Esad sonrası, yeni Suriye yönetiminin nasıl bir ideolojik temel üzerine oturtulabileceği sorunudur.

Yolun sonunda bunu göreceğiz.

Daha önce sözünü ettiğim gibi, Yolun sonunda, kimi beklentilerin tersine Suriye üç parçaya da bölünmeyecektir.

Esad aile’sinin içinde yer almayacağı, mümkün olduğunca geniş tabanlı bir geçici hükümet denetiminde temelleri atılacak olan yeni Suriye’de, etnik ve dinsel grupların çıkarları, elbette kendi öz örgütlülükleri oranında garanti altına alınmış olacaktır.

Suriye’de, geç kalınmış olsa da, bugünden başlayarak, Kürtler başta olmak üzere tüm demokratik güçlerin hazırlıklı olması gereken esas şey, öz örgütlerini koruyup güçlerini sıklaştırarak, çağdışı gerici güçler karşısında demokrasi ve insan haklarına daha da saygılı demokratik bir Suriye için kolları sıvamak olmalıdır.

Dinsel tercihlere dayalı bir kutuplaşma, Suriye’nin tamamen yıkılıp parça parça edilerek uluslararası çakallar sürüsünün kabaran iştahlarına yem olmaktan başka bir işlev üstlenmeyecektir.