Şuanda 57 konuk çevrimiçi
BugünBugün2901
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10625
Bu ayBu ay10625
ToplamToplam10479049
bu bir halk(ın) savaşıdır... PDF Yazdır e-Posta


Ülkede yaşanan ve son haftalarda iyiden iyiye tırmanan özgürlük mücadelesini gıpta ve kıskançlıkla seyretmek…

Israrla inat etmenin geldiği aşamayı görmek ama fiilen içerisinde olamamak…

Uğruna baş koyduğunuz ideallerinizin, sizin dışında,dostlarınız tarafından da olsa adım adım gerçekleştiriliyor olmasına hayıflanmak..

Heyecanı, umudu ve gururu birarada yaşamak…

Milyonlarca insanın bugün bu duygu yoğunluğu içerisinde olduğunu düşünün.

Savaş kışkırtıcıları ile barışta ısrar eden savaşçıların barışa zorlayan mücadelesinin geldiği aşamayı düşünün.

Ellerinizi vicdanınıza koyun ve öyle düşünün ama.

Cizre’de, Hakkari’de,Çukurca’da yada Silopi’de, fark etmiyor. Şarampole yuvarlanan bir askeri aracta yaralı askerleri kurtamak için çırpınıp duran sıradan bir Kürt kadınını düşünün.

Düşünün ve sonra dönüp Hürriyet yada Milliyet gazetesinin birinci sayfalarında bu haberin veriliş biçimine bakın.

Yaralı bir asker kurtarılması için kendini paralayan Kürt kadınının bu çabasını ‘’ilginç’’ diye yorumlayan o çirkin sayfaları görün. Haberin aktarılış biçimi, çoğu insanın dikkatinden kaçmış olabilir. Kaçmaması gerekir. Savaş kışkırtıcıları ile bunları barışa zorlayanların bilinç altı tepkileri bu haberin satır aralarındadır.

‘’İnsanlık öldü mü, ne yapmamı bekliyordunuz yani’’ diyen sıradan bir Kürt kadınının dupduru ve doğrudan söylemi ile AKP Erzurum Milletvekili Muhyettin AKSAK’ın,  katledilen Kürt gerilaları için ‘’ GEBERDİLER ‘’ diyelim önerisi arasındaki bakış açısını değerlendirin.

İnsan ile insansı varlık arasındaki korkuç uçurumu göreceksiniz.

Görmek, taraf olmaktır.

Bakmak ama görememek yanlışta saf tutmayı kolaylaştırır.Kolayı değil zor olanı seçmek, sadece bakmakla yetinmemek, bakarken görmeyi de gerektirir.

Savaş ve barış arasındaki mesafe kapandıgıda, at izi ile it izinin birbirine karışma riski artar.

Bugünün Türkiye’sin de yaşanan  tamda budur, at izi, it izine karıştırılmak isteniyor. ‘’Caniler, terör, çocuk katilleri’’ Bu pis savaşta ölen  her genç ve masum askerin, mutlaka, ya bir hamile eşi yada yeni doğmuş bir bebesinden sözediliyor. Bunlardan hiç biri bulunmamışsa eğer, ölmeden az önce annesi ile telefonda konuştuğu ve ‘’ ölürsem eğer, vatan sağolsun anne’’ dediği aktarılıyor.

Sadece bakılsın, bakmakla yetinilsin ama görülmesin diye büyük çabalar sarfediliyor. Savaş kışkırtıcıları aklanmaya, savaşın mağdurları karalanmaya çalışılıyor.

Unutulur sanılıyor.Unutulmadıklarını anlamaları için hatırlatmak gerekiyor.

Bugün MHP merkez yürütme kurulu üyesi  emekli Korgeneral Altay TOKAT’ı hatırlayan var mı ? Şu an ‘’paşa paşa’’ dolaşan sözümona politikacı kılıklı ‘’insan’ın sözlerini hatırlayan, bu sözleri hatrlatan varmı? ‘’Güneydoğuda görev yaparken bölgeye yeni gelen hakim ve memurları, işlerini ciddiye alıp hizaya girsinler diye gündüzleri çarşıya, birkaç yere bomba attırdım. Bunların hepsi eğitim amaçlı harekat planının bir parçası, nitekim bunların sonucunu da aldık. Alnım ak’’ diyebilecek kadar yüreği kurum bağlamış, yüzü kapkara bir ‘’adam’’ın, demokrasi ve insan haklarından bahsetmesinin abesle iştigal etmek olacagını söyleme cesareti olan kaç kişi var ?

Hakkari’de, Şırnak’ta, Cizre yada Silop’de, çarşıya bomba attıran ve yeni gelen memurların hizaya girmesi için ‘’görev’’ yaptığını söyleyebilen bu zihnietin sorgulanarak Gaziantep cinayetinin failleri bulunamaz mı dersiniz ?

‘’Koli paketi’’ bantlarıyla sarılı asker cenazeleri önünde sözümona hüzünlü suratlar ve sahte gözyaşları ile saf tutan bu zihniyetin samimiyetini değil samimiyetsizliğini anlamak için at izi ile it izinin karıştırılmaksızın ayırt edilmesi, bunun içinde mutlaka ama mutlaka bakmakla yetinmeyip görmek gerektiğinin bilince çıkartılması gerekmiyor mu ?.

‘’Terör tırmanıyor, allah sonumuzu hayretsin’’ diye eli-kolu bağlı bekleyenlerin sonlarının karartılmakta oldugunu farkederek, öfkelerini savaş kışkırtıcılarının suraklarına haykırmalarının zamanı geldi de geçiyor bile..

Baksanıza, savaş ağalarının ‘’Terör’’ü yok etmek için buldukları son çare, ‘’TERÖRİSTLERİ BOĞMAK’’mış. Öyle söylüyorlar, ‘’Hakkari-Şırnak güzergahının, kuzey Irak sınırı sıfır noktasında Devlet su işleri tarafından yaptırılan ve PKK’lıların Türkiye’ye sızmalarını önlemede büyük ölçüde etkili olacak 11 barajdan tamamlanan üçünde su tutma işlemlerine başlandı bile’’ diye yazıyorlar. PKK’nın mağaraları ve geçiş yolları su altında kalacak, sınırı geçmeye çalışanlarda böylece boğularak ölecek’miş…

Boğulup ölecekler mi dersiniz ?

Bilmiyorlar. Bilseler bile kabullenmek istemedikleri bir gerçek var.

Bu bir halk(ın) savaşıdır.

Bu savaş bilienen klasik savaşlara benziyor olsa bile çok farklı özellikleri olan bir savaştır.

Bu savaş, küçük gerilla birimlerinin vur-kaç taktiği ile yürüttüğü çete harbinin klasık kurallarını çoktan geçmiştir.

Bu savaş, savaş kışkırtıcısı medya ve savaş aygıtı güçler karşısında psikolojik üstünlügün ele geçirilmesini sağlamak için propaganda ağırlıklı eylem aşamasını da geride bırakmak üzeredir.Kökleri derinlerde, kökleri devrimci geleneğimizin pratiğinde saklı bir savaştır.

Bu savaş, Mustafa Suphi’lerden, Hikmet Kıvılcımlı’lardan, Mihri Belli’lerden, Mahir’lere,Deniz’lere,İbrahim’lere emanet edilmiş, Mazlum’lar,Baki Karaer’ler tarından yürütülen Bir halk(ın) savaşıdır.

Bu savaşı boğarak yok etmek mümkün mü ?

Sanal basında, günlük gazetelerin konuyla ilğili habelerin  okuyucu yorumlarını takip ederseniz göreceksiniz.

Resmi söylemlerin, sokaktaki insan nazarında ciddi hiçbir inandırıcılığının kalmadığını rahatlıkla göreceksiniz.. Günlük bir gazete, ‘’Hakkari’de havaalanı inşaatını basan PKK’lı teröristlerin, Havaalanı çalışanları bir araya toplayarak bir süre propaganda yaptıktan sonra tüm iş araçlarını yakarak bir kamyonla olay yerinde uzaklaştılar’’ diye ğeçtiği bir habere yapılan okuyucu yorumu aynen şöyle, ‘’ iyiki havaalanı inşaatı henüz tamamlanmamıştı, yoksa THY’nın tarifeli uçak seferli ile kaçarlardı…’’

Düşünsenize, bundan birkaç yıl öncesine kadar ‘’ya sev ya terket’’ diyenlerin bile buğün,’’aman allahım ne günlere kaldık’’diye dövündükleri, denğelerin gerçek anlamıyla kararsızlaştıgı bir aşamaya gelinmiştir..

Bu savaşta, her ne kadar, at izi ile it izinin birbirine karıştırılarak, gerçek niteliğinin gizlenmesine çalışılıyor olsa bile, at izleri’nin it izlerinden hızla ayrışmaya başladığı bir dönemi yaşıyoruz.

Unutmamalı,

İnadına israr edenlerin, imkansızı başaracaklarına inanmaları biryana, Sol memelerinin altındaki cevahirleri kararmayanların da, saflarını açık ve net bir şekilde belirleyerek, savaş kışkırtıcısı halk düşmanlarının karşısında, halk(ın) savaşçıları yanında saf tutarak, savaşın sonlandırılmasına katkı sunacakları unutulmamalı…