Şuanda 171 konuk çevrimiçi
BugünBugün2984
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10708
Bu ayBu ay10708
ToplamToplam10479132
darbeleri araştırma komisyonu mu dediniz? PDF Yazdır e-Posta


 

TBMM çatısı altında kurulan ‘’darbe ve muhtıraları  araştırma komisyonu’’ nu takip ediyor musunuz?

Baksanıza, politikacısından işadamına, gazete patronlarından öğretim üyelerine, kısacası önlerine çıkan herkesi dinliyorlar.

 

Niçin dinliyorlar.?

 

Bir kez daha darbe olmasın ve bir kez daha ‘’demokrasi’’miz raydan çıkmasın  istiyorlar ya, ondan olmalı.

Dinleyecekler ve bir rapor hazırlayarak, darbeler ve muhtıralar nasıl önlenebilirmiş öğrenip tedbir alacaklar.

Gülmeyiniz, baksanıza gece-gündüz demeksizin çalışıyorlar.

 

Aslında, ben bugün başka bir konuyla ilgili yazacaktım.

 

1960 darbesinin ‘’vatan haini’’olmakla suçlayıp müebbet hapse mahkum ettiği, dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın kızı Prof. Nilüfer Bayar Gürsoy hanımefendiyi dinledikten sonra  konuyu değiştirdim ve Darbe Komisyonu’nda oynanmakta olan ‘’güldürü oyunu’’na ilişkin birkaç hatırlatmada bulunmaya karar verdim.

 

Celal Bayar’ın kızı prof. Nilüfer Bayar Gürsoy Komisyona neden çağırılmış bilmiyorum. Komisyon tarafından hangi bilgisine baş vurulacak o da belli değil.

 

Kim bilir, belki de ‘’muhterem’’ babasının masumiyetini anlatması istenmiştir.

 

Celal Bayar ve onun gibilerinin darbe mağduru oldukları, darbelere karşı, demokratik kurallara saygılı örnek yurttaşlar olduklarını bir kez daha hatırlamamız istenmiş de olabilir. Olabilir elbette, bilemiyoruz.

 

3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, darbelere karşı birisi midir peki?

Kesinlikle hayır.

5 mayıs 82.tarihli Günaydın gazetesine bakınız.100.yaş günü  kutlamasında Günaydın gazetesine konuşuyor.

 

”... prensip olarak her türlü askeri harekata karşıyım ama... ordu 12 eylül harekatını yapmasaydı komünistler ülkeyi ele geçirecekti..” diyebiliyor.

 Darbelere karşı olduğu söylenen zat, darbelerin ‘’anti-komünist’’olanına karşı olmadığını söylüyor.

Darbe ve muhtıraları araştırma komisyonu, darbeleri önlemek adına bu darbeci zihniyetin kızını dinleyerek darbeleri önleyebileceğini sanıyor.

 

Sadece Celal Bayar zihniyetini dinlemiyorlar. Nazlı Ilıcak gibi darbe şakşakçısı ‘’gazeteciler’’i de dinliyorlar.

Nazlı Ilıcak gibi bir gazeteciyi dinleyerek, darbelerin önünü kesecek tedbirler alınması için rapor hazırlayacak olan bir komisyonun samimiyetinden bahsetmek mümkün mü?

 

12 Eylül darbesinin daha ilk günlerinde Nazlı Ilıcak’ların sahibi olduğu Tercüman gazetesinin Cevizlibağ’da bulunan gazete merkez binasının alt katında (Garaj) o bölgede yakalanan devrimcilere işkence edilip edilmediğini Nazlı Ilıcak’a soran bir komisyon üyesi olmuş mudur acaba?

 

Böyle bir soru sorulmuşsa eğer, Nazlı Ilıcak bu soruya nasıl bir cevap verdi?

 

Cevap verebilir mi?

 

Nazlı Ilıcak’ların başında bulunduğu ve sahibi olduğu gazetenin alt katında bizzat işkence görenlerden bir tanesi de benim.

 

Nazlı Ilıcak ve onun gibileri bugün kalkmışlar ve  utanmadan ‘’darbe mağduru’’olmak sıfatıyla, darbelerin nasıl önlenebileceği konusunda ahkam kesip sivil siyaset hokkabazlığını savunuyorlar.

 

Bitmedi, dahası var.

 

12 eylül faşist askeri darbesinin 1. Yıl dönümünde Nazlı Ilıcak’ların sahibi olduğu tercüman gazetesinin birinci sayfasında büyük puntalarla atılan başlıgı bugün kaç kişi hatırlıyor.

 

‘’Huzur 1 yaşında’’ diye başlık atan Tercüman gazetesinde, o gün, başka ne yazıyordu?

 

‘’....allah orduya yardımcı olsun’’ denilerek darbe karşısında yerlere kadar eğilip, Paşa babalarının önünde  el pençe  duranların, bugünkü darbe karşıtı gibi ortalıkta dolaşmalarına ne demeli peki.

 

Komisyon üyelerinden hangisi Nazlı ılıcak’a bu soruları  sordu?

 

Sadece Tercüman mı?

Elbette hayır.

 

Nazlı Ilıcak’ın kardeşi ve aynı zamanda Güneş gazetesinin sahibi olan ÖMER ÇAVUŞOĞLU da var.

 

Ömer Çavuşoğlu’nun, o dönemin gazetelerine yansıyan, darbe lideri Kenan EVREN’le ‘’samimi sohbet’’leri var.

 

EVREN, ’’Barış dernegiinin komünist partisiyle ilişkisi varmış’’ diyor.

 

İşadamı   güneş gazetesi sahibi ÖMER ÇAVUŞOĞLU’nu derdi başka, ” paşam millet sizi baba gibi görüyordiye cevap veriyor. Ve devamla,’’....Paşam annemin bir ricası var size iletiyorum.” Bir basın affı çıkartmanız mümkün değil mi.” Derken, orada durmuyor ve hızını almadığı anlaşılıyor ki, devam ediyor.‘’Sayın devlet başkanım affı 141-142-163 maddeler dışında olarak çıkartabilirsiniz’demeyi de ihmal etmiyor tabi...

 

12 eylül’ün 1.yıl dönümünde Milliyet gazetesinin başlığına bakınız.

 

 ”SAĞOL MEHMETCİK.” Manşetini göreceksiniz.    

Dönemin Milliyet gazetesi yazarı ve her devrin ‘’adamı’’ meşhur ‘’gazeteci’’ Mehmet Barlas’ın aynı gün Milliyette çıkan yazısını hatırlamayanlar için hatırlatayım. ‘’..12 Eylül bir kabus gibi geride kalmıştır. Devlet kurtarılmıştır’’ diyen zat-ı muhterem, bugün çıkmış ve utanmadan ‘’darbe karşıtı ahkam kesip ‘’darbecilerin yargılanması ‘’ gerektiğinden bahsediyor.

 

Bitmedi, aynı gazetenin ‘’saygın’’ yazarlarından Metin TOKER’in, 9 Ağustos81 tarihli kendi köşesinden yazdığı yazıya ne demeli?

“...24 ocak ve 12 eylül TARİHİ FIRSAT tır.

24 ocak kararları ve 12 eylül yönetimi Türkiye’nin otuz yıldır önüne çıkan en şahane fırsattır. Devlet bunu kaçırmamalıdır.’’ Diye buyurmaktadır.

 

Hürriyet gazetesi’ de bunlardan farkı değildi elbette. Aynı günkü Hürriyet’in attığı manşet diğerlerinden  geride kalmadığı gibi,çok daha ‘’militan’’ca değil miydi ?

 

 ”... el ele kol kola koşa koşa mutlu günlere gidiyoruz......kanlı nehirleri nasıl aştık, uçurumun kenarından nasıl nefesimizi tuttuk ve evet düzlüğe çıktık...” demiyor muydu?.

Hürriyet gazetesi ve onun ‘’unutkan’’ köşe yazarları ‘’darbe karşıtı olmaktan söz ediyorlar.

Sadece gazeteler ve onların köşe yazarları mı? Hayır.

Dönemin, sözüm ona ‘’özerk ‘’üniversitelerinin koskoca yöneticileri, darbe lideri Kenan Evren’e ‘’fahri’’ doktorluk,’’fahri prof.’luk vermek için sıraya girmemişler miydi?

 

Bunlardan sadece bir tanesini hatırlamak yerinde olacaktır.

Tarih 15 eylül 1980. Darbeden 3 gün sonra. Ankara Hacettepe üniversitesi rektörlüğünün öğrencilerine duyurusu.

”.... kampüsümüzde 15.09.80 günü öğle saatlerinde Sytm aleyhinde elle yazılmış bildiri atıldığı görülmüştür. Bu olayı yaratan kişiler ortaya çıkartılıncaya kadar araştırma sürecektir.bulunmadığı taktirde gurubun tümünün öğrencilik hakkı silinecektir... ideolojik olaylar 1 ay içinde bitirilecektir. Güvenlik kuvvetlerine ve idareye yardımcı olunması zorunludur.....bu bilgi Ankara synt komutanlığı emridir tebliğ olunur.

                                                                       Rektörlük..”

 

Ne garip değil mi? Bugün darbe karşıtı olduğunu söyleyenler, darbe günlerinde ‘’darbe karşıtı bildiri dağıtan öğrencilerini topyekün okuldan atmakla tehdit ediyorlar. Kendi öğrencilerine ‘’asker emridir, uyulacaktır’’ diye askeri disiplin uygulamaya kalkarak ‘’kraldan çok kralcı’’kesiliyorlar.

 

Darbeleri ve muhtıraları araştırma komisyonu işte bunları dinliyor.

Bunları dinleyerek, darbelerin önünü kesecekmiş(!)

 

Sadece bunları değil elbette.

Bankacı ve iş adamlarını da dinlediler.

Hepsinin de ‘’darbelere karşı masum vatandaş olduklarına tanıklık ettiler. Hiçbirinin darbeden ve muhtıralardan nemalanmadıklarına, tam tersine heman hepsinin de ‘’mağdur’’birer vatandaş olduğuna kanaat getirdiler.

 

 “  yüce Türk milleti Türk silahlı kuvvetleri, iç hizmet kanunun verdiği TC’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.” Diye halka meydan okuyan, yüz binlerce devrimci-demokratı işkenceden geçiren, hapseden,idam eden, yargısız infazlarda yok eden darbecileri kim destekledi dersiniz?

 

Hazırlanacak olan komisyon raporunu bekleyip göreceğiz. Bu raporun sonunda, darbe’nin ‘’komünist işi’’ olduğu yönünde bir rapor çıkarsa eğer, buna hiç mi hiç şaşırmamalıyız.

 

Öyle ya, taaa 28 aralık 1981’de Yankı dergisi tarafından ‘’yılın adamı’’ seçilen ve günümüzde milli kahraman muamelesi gören, darbenin esas oğlanı, Başbakan yardımcısı, başbakan’ı ve cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın milli kahraman yapıldığı bir ülke’de, darbeleri araştırmakla görevli bir komisyon kararında başka ne beklenebilir ki.?

 

Bitirmeden az önce okuduğum bir haberi de yazayım. Habere göre, Ergenekon davasında tanık sıfatıyla dinlenmekte olan   Dokuz Eylül Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Emin Alıcı’ye yargıçlar bir soru soruyor. 'Ordu Göreve' pankartı arkasında bir mitinge katıldığına  dair sorulan soruya, sayın prof.un verdiği cevap çok ilginç.  Korkudan olsa gerek, mitinge katıldığını inkar edemiyor ama ‘’ boyum kısa olduğu için öyle bir pankartın varlığını göremedim’’ diye cevaplıyor.

 

Bunlar hiç değişmiyorlar. Dün nasıldıysalar bugün de öyleler. ‘’Ordu göreve’’  pankartı arkasında yürüyen bu ‘’bilim adamı’’ ordu göreve gelmiş olsaydı eğer, o fotoğrafı duvarına çerçeveleterek asacaktı. Şimdi ‘’inkar’’ ediyor. Gerekçesi de çok komik,’’ Boyum kısaydı göremedim’’ diyor.