Şuanda 245 konuk çevrimiçi
BugünBugün3043
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10767
Bu ayBu ay10767
ToplamToplam10479191
bugün bile çok geç PDF Yazdır e-Posta


 

Yedi yüze yakın Kürt  siyasi tutuklunun ‘Ana dilde eğitim’, ‘Kürtçe savunma’ ve ‘Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması’ talebiyle başlattıkları ve ölüm orucuna dönüşen açlık grevi eyleminin 61. Günündeyiz. Artık geç kalınmaktadır. Açlık grevine bugün son verilse bile, bu insanların bedeni üzerinde telafi edilmez hasarların oluşacağı muhakkaktır.

Ne yazık ki, ülkemiz insanları olarak,  yeterli tepkiyi gösteremeyerek,  bu gencecik insanların sağlıklarını yitirmesine seyirci kaldık. Açlık grevine yatmış olanlar bilir, bu hal ölümden beter bir durumdur. Ama herşeye karşın bu yürekli insanların ölümleri mutlaka önlenmelidir!

Unutmayalım, bile bile önlenebilecek insan ölümlerine seyirci kalmanın, insanlık vicdanında  vebali büyüktür. Bilinmelidir  ki, insanlık  tarihi bu yaşananlardan sorumlu olanlarla mutlaka hesaplaşacaktır! İnsanlığa karşı işlenen hiç bir suç cezasız kalmamıştır ve bundan sonra da kalmayacaktır.  İnsan unutsa, tarih unutmaz.

Kürt siyasi tutsaklarının talepleri tamamen haklı, meşru, masum ve demokratik taleplerdir. Bu taleplerden ‘Kürtçe savunma’ ve ‘Kürt Halk Önderi Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması’, her tutuklunun adil yargılanma hakkının bir parçasıdır. Herhangi bir yasal düzenlemeyi dahi gerektirmeyen, tamamen uygulamadan kaynaklı keyfiyetin yol açtığı sorunlardır. AKP  hükümeti isterse bu sorunları bir günde aşabilir.

Ana dilde eğitim hakkı’ talebi ise, sadece Kürt politik tutuklularının değil, tüm Kürtlerin en azından iki yüz yıllık ortak talebidir. Her ulusun olduğu gibi, Kürtlerin de ulus olmaktan doğan en doğal hakkı olan ana dilde  eğitim Kürtlerin var olma gerekçesidir. Sen bir yandan Kürtlerin varlığını kabul edeceksin, ama bir yandan da göz göre göre asimile etmeyi kendine hak sayacaksın. Kendi dilinde eğitim yapmasını, kendi dilinde çocuklarını büyütmesini kabul etmeyeceksin. Bu durum kabul edilemez.

Kürt halkı  son yıllarda elde ettiği kazanımların egemenlerin bir lütfu olmadığını,  kendi evlatlarının canları pahasına yürütülen 30 yıllık bir mücadelenin eseri olduğunu bilmektedir.  Bu uğurda hemen her Kürt ailesi bir evladını kaybetmiştir. Çocukları dağlardadır. Yıllardır bir yorgandan, bir döşekten, bir yastıktan mahrum, toprağı kendine yatak, gökyüzünü  yorgan yaparak yaşıyorlar.  Bundan dolayı da, eğer iktidar odakları akıllarını başlarına toplayıp bu asgari insani talepleri kabul etmezlerse, ülkemiz içinden daha da çıkılamaz büyük bir çatışmaya ve kaosa sürüklenecektir.

30 yıllık Kürt mücadelesini, Kürt halkının yaşadığı değişimi görmezden gelen AKP hükümeti  çözümün yolunu tıkayarak,  adeta  restleşerek sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Askeri operasyonlar, coğrafyanın her gün bombalanması, Kazan vadisi, Roboski katliamları bir yana, ‘KCK operasyonları’ adı altında yürütülen toplu tutuklamalarla nerdeyse legal, açık alanda siyaset yapan aydın, seçilmiş, Kürt muhalifi bırakılmadı.

Bir yanda dağdakilerin  inmesini, silahların bırakılmasını şart koşan AKP, öte yandan silahsız mücadeleyi esas alan legal siyasetçileri ise hapse atmakta, seçilmişleri hapisle tehdit etmektedir.  AKP’nin yürüttüğü bu çirkin politika, çözüm siyaseti değil, bir bütün olarak Kürt halkını tümden teslim alma siyasetidir.  İşte esasında  Kürt tutsaklar bu teslimiyete karşı durmak adına bedenlerini ölüme yatırmış bulunuyorlar. Bugün Kürtlere dayatılan teslimiyettir. Kürtlerin de bulundukları her yerde, o alanın kendilerine sunduğu olanaklarla direnmekten başkaca bir seçenekleri bulunmamaktadır.

Kürt- Kürdistan meselesi, imparatorluktan devralınan  iki yüz yıllık bir meseledir. Bu süreç içinde görüldü ki, ne askeri ve siyasi operasyonlar, toplu katliamlar, ne de ret ve inkarla bu mesele çözülmez. Bu yaklaşımda ısrar Türk, Kürt bu ülkede yaşayan hiç kimsenin yararına değildir.

Ana dilde savunma, ana dilde eğitim, Kürt kimliğinin tanınması, yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması, Kürt milletinin kendi geleceği üzerinde söz ve karar sahibi olması ve kendi kendini yönetme hakkı meşru taleplerdir. Eğer halklarımızın üzerinde yaşadığımız coğrafyada eşit ve özgür birlikteliğini savunuyorsak, bu mesele ancak eşitlik temelinde barışçıl ve siyasal müzakerelerle çözülür.

Bu hakların gaspı, verilmemesi veya engellenmesi, siyaseten çağın ruhuna aykırı ve insanlığa karşı işlenen suçlardır. Irkçılık, asimilasyon, ayrımcılık, ret ve inkar, köy boşaltmalar, toplu göçler, Dersim, Koçgıri, Zilan katliamları, insanlığa karşı işlenen suçlardır! Çözüm isteniyorsa bu işlenen insanlık suçlarının kabulü ile başlamak gerekiyor. Bu topraklarda ayrı uluslardan, ayrı inançlardan oluşan toplumun bir arada özgürce yaşaması isteniyorsa, tüm yurttaşların bireysel ve kolektif haklarına saygı duyulmalıdır. Uluslararası sözleşmelerden ve insanlığın kolektif vicdanından doğan bu haklar bir an önce yerine getirilmelidir. Hala sürmekte olan savaşta meydana gelen insan ölümlerinin son bulması için, tez elden  bu çatışmayı yaratan sosyo-politik nedenler ortadan kaldırılmalıdır.

Eğer AKP iktidarı ülkemizde bir barış ve kardeşlik havasının olmasını istiyorsa, demokrasi ve insan haklarını savunduğunu iddia ediyorsa,  Kürt politik tutsaklarının bu makul ve meşru taleplerini bir an önce kabul eder ve açlık grevlerinin ölümler yaşanmadan sonuçlanmasını sağlar. Açlık grevlerinin her an kapıda bekleyen ölümlerle trajik bir sonuca ulaşmaması için bir bütün olarak ülkemiz toplumunun duyarlı olması, ayağa kalkması gerekmektedir.  Bilinmelidir ki, hiçbir hak, insanın yaşama hakkından daha değerli ve üstün değildir.

Başta BDP olmak üzere Kürt halkının tüm legal kurum ve kuruluşları da, yaptıkları tüm çözüm amaçlı görüşmelerine olumlu bir cevap alamayınca, başta milletvekilleri ve belediye başkanları olmak üzere, birçok Kürt şahsiyet de bedenlerini ölüme yatırarak süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başladılar.  Eğer bu girişim de cevap bulamaz, ölümler önlenemezse, toplumda oluşan bölünme psikolojisi,  reel bir bölünmeye evrilecektir. İktidarda   daha uzun süre kalmak uğruna halklarımızın eşit ve özgür birlikteliğini feda etmekten çekinmeyen AKP, tarihe gerçek anlamda bölücü olarak geçecektir.

Kürt kamuoyu, insanlık vicdanı ve tutuklu aileleri  ölümlerin önlenmesini bekliyor.  Gerici AKP iktidarına  gerçeği kabul etmesini kabul ettirecek olan ülkemiz devrimci-demokratik hareketinin, sivil toplum kurumlarının, meslek kurumlarının, sendikaların, öğrencilerin gücünü Kürt Hareketi ile bütünleştirerek, tek bir muhalefet bloku olarak sokaklara inmek, sivil itaatsizlik eylemlerini yükseltmek, ülkemizde ve bulunduğumuz her ülkede Açlık Grevcilerinin çığlığını duyurma  amaçlı eylemlerimizdir.

Bugün bile geçtir. Artık  her an eylem anı olmalıdır.  Kardeşlerimizin, evlatlarımızın yok olmasına seyirci kalmayalım. Yaşar Kemalin deyimi ile bir neslin yok olmasına seyirci kalmayalım.