Şuanda 243 konuk çevrimiçi
BugünBugün2361
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10085
Bu ayBu ay10085
ToplamToplam10478509
can yoldaş hanna maptunoğlu bizimlesin PDF Yazdır e-Posta


Hiç şüpheniz olmasın değerli yoldaşlar biz Hanna’yı hiç unutmadık. Ne zaman devrimci geçmişimizde yolculuğa çıksak( ki bunu sık, sık yaparız ) Hanna yüreğimizdeki o müstesna yerinden bize gülümser…
1980 yılının ilk aylarında tanıştık. Devlet faşizminin ağır koşullarında Türkiyede kalışımız tehlikeli olunca eşimle birlikte bir yakınımızın yardımıyla Almanya’ya çıktıktan altı ay sonra onunla ilişkiye geçebilmiştik. Genç yaşından beklenmeyen edebi olgunluğu, cesareti, mütevazi kişiliği ve başı dik duruşuyla daha ilk görüşmemizde dikkatimizi çekmişti. Kısa sürede birbirimize bağlandık. Kızım henüz doğmamıştı tanıştığımızda. Devrimci çalışmalarımızı olanaklarımız elverdiği ölçüde geliştirdik. İki yıl süresince Hanna ile birlikte Almanyada hatırı sayılır bir çevre geliştirdik. Edebiyata meraklıydı Hanna. Hristiyan Arap kökenli, zengin bir ailenin tek oğluydu. . Has devrimciydi. Devrimci duruşu sağlamdı yani. Devrimciliğinde kararlı ve iddialıydı. Teori ile pratiği iyi harmanlar ve bundan yeni yaşam dersleri çıkarmasını çok iyi bilirdi. Ayrıntılarda boğulmazdı. Yaşamın ayrıntılarda gizli olan gerçek yönleri ustaca bulup çıkarmada üstüne yoktu. Durağanlıktan hoşlanmazdı. Sürekli bir arayış içindeydi sanki. Hanna’nın yanında moralsizliğe , karamsarlığa gevşekliğe yer yoktu. Kendisi gibi hareketli ve dinamik olmaya zorlardı seni de tavrıyla. Yanımızda olmadığı zamanlarda bile her zaman yoldaşça sıcaklığını hissederdik...Sempatizan çevremiz onunla birlikte yaptığımız siyasal, sosyal faaliyetler ardından bir yıl içinde bin kişiyi bulmuştu.
Fransadaki evimize ziyarete geldiği bir gün: ‘’Biliyor musun?’’ demişti. ‘’Buraya gelirken yolda hep seni düşündüm. Almanya’da ilk karşılaştığımızda bana söylediğin söz hiç aklımdan çıkmadı. Sen haklıydın. Gerçekten de insan uzun bir aradan sonra bir yoldaşını görünce sanki ailesinden birini görmüş gibi sevinç duyuyor. Ben de öyleyim bu gün. Gelirken tirende aynı kompartımanı paylaştığım bir karı koca vardı. Durmadan kavga ediyor bir dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi şakalaşıp gülüşüyorlardı. O zaman yine siz aklıma geldiniz. ’’ Evet bana uzun gelen bir ayrılık ardından tekrar görüştüğümüzde; ‘’ne iyi ettin de geldin . Seni görünce sanki kardeşimi görmüş gibi oldum ‘’demiştim. O da çok garip karşılamıştı. Hatta şaşırmıştı benim bu yoldaşlık-kardeşlik benzetmeme. İşte böyle; bu gün bile bir yoldaşİık ilişkisinde Hanna’nın bize miras bıraktığı bu içtenliği ve sıcaklığı ararım ...
İki ay sonra Hollanda’dan kendisini görmeğe gelen bir tanıdığı ile birlikte yine geldi yanımıza. Çok yakında Filistine gidiyordu. O nedenle de kabı kabına sığmıyordu. Gideli bir yıl bile olmamıştı ki ölüm haberini aldık. Bir trafik kazasında, Lübnan’dan Suriyeye gelirken dört kişinin olduğu söylenen bir arabada yaşamını yitirmiş. İnanmadık. Evet inanmadık. Onun sıradan bir trafik kazasında yaşamını yitirişine bir türlü inanmadık. Öyle ölmeyi hak etmemişti o. Hem gitmeden önce, bizden ayrılmadan önce Che Guevara’nın o ünlü sözünü ağız dolusu gülerek tekrar etmişti; ‘’ölüm nereden gelirse gelsin hoş geldi sefa geldi’’. Sanki içine doğmuş gibi altına şu notu düşmüştü: ’’ Ama ben hiçbir zaman pisi pisine bir trafik kazasında ölmek istemem’’...
Bu olay benim için bir milat oldu. Onunla gerçek yoldaşlığı tanıdım ve sahteleriyle de yolumu ayırdım.

Kolay değil, tam yirmi sekiz yıl geçti…Seni unutmak mümkün mü ! Seni unutarak yaşamak , yaşamak mı sayılır!..