Şuanda 322 konuk çevrimiçi
BugünBugün2390
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10114
Bu ayBu ay10114
ToplamToplam10478538
şımaracaksanız adam gibi şımarın PDF Yazdır e-Posta


Bazı şeyleri yazmak yetmiyor. Gözle görülmesi de gerekiyor. Bugüne kadar örgütsel tarihimiz üzerine çok şey yazdık. Yazdıklarımızı ciddiye alanlar olduğu gibi ilgilenmeyenler de oldu. ‘’Amaaan sen de’’ diyenlerin ‘’aldırmaz’’tavrını ciddiye almadık. Yazmaya devam ettik. Kızanlar olduğunu da biliyoruz. İstedikleri gibi kızmakta elbette serbesttirler. Karşı tez getirebilirlerdi. ‘’Hayır bunlar dogru değil’’ diyebilirler ve cevaplarını da elbette alırlardı,   Sessiz kaldırmayı tercih ettiler. Karşı tez getiremeyecekleri için sessiz kaldılar.

Bir önceki yazımda söylemiştim. Tarihimizin karanlık noktalarının önemli bir bölümünü aydınlattık ama  bitmedi demiştim.

1978 Bursa operasyonu tam olarak aydınlatılmış değil. Kod’ları biliniyor olsa da detayları bilinmiyor. 1978 Mart ayında ülke çapında bir operasyon yedik 100 civarında yoldaş yakalandı. Mihrac Ural’ın bu operasyondaki rolü önemli oranda biliniyor. Yakalandı ve aynı anda polisle anlaştı.

Hatay’a götürülmedi. Neden?

’Bu örgütte, Antakya’yı hayatında görmemiş kişiler bile yakalandıkları zaman Antakya’da sorgulandıkları halde sen neden götürülmedin ‘’ dedik. Hatırlıyor olmalısınız. ‘’Antakya’da deşifre değildim‘’ diye cevap verdi. Aklı başında hiçbir Acilci buna inanır mı? İnanmadılar da...

Ankara’da kendisiyle birlikte aynı evde yakalanan İzmir bölgesinden Binbaşı Eşber’in Antakya’yı bir kez olsun görmediği halde oraya götürülüp sorgulanmasına rağmen Mihrac Ural’ın götürülmemesini nasıl açıklarsınız? Çok basit... Götürülmedi değil, götürüldü ama gizlice götürüldü... Mihrac Ural yakalandığı zaman ‘’itirafçı’’oldu çünkü...

Aynı operasyonda Samsun’da da yakalananlar oldu. Zeynel bunlardan birisi, Samsun’da yakalandı ve doğruca Ankara emniyetine getirildi. Mihrac o sırada yakalanmış ve Ankara’da bulunuyordu. Zeynel’ler Ankara’ya getirildi üç gün Ankara emniyetinde tutuldu ve tek bir soru sorulmadan üçüncü gün Bursa’ya götürülüp orada sorgulandılar. Zeynel’leri ele veren kişi Mihrac Ural’dı. Zeynel’ler bu nedenle Ankara’ya getirildiler, Mihrac Ural bu esnada polis’le anlaştığı için, Zeynel’lere Ankara’da sorgu sual yapılmadan Bursa’ya götürüldü. Zeynel’ler, kendilerini kimin yakalattığını bilmesin diye Ankara’dan sorgulanmadan Bursa’ya nakledilerek yakalanmalarına neden olan ifadelerin Bursa’dan çıktığı imajı verilmek ve Ankara’yı gözlerden saklamak için buna gerek duyuldu.

Bunu destekleyen kuvvetli deliller var. Mihrac Ural, yakalandıktan sonra bize gösterdiği yarım sayfalık polis ifadesinde Bursa ile ilgili tek bir cümle yok. Yıllar sonra öğrendik ki bu adam Bursa’da takip edilmiş fotoğrafları çekilmiş ve sorgusunda Bursa ile ilgili sorulara muhatap olmuş. (Polis ifadesinde Bursa ile ilgili tek bir cümle dahi geçmeyen Bursa operasyonu sorularını 30 sene sonra kendisi itiraf etti).

Ankara’da da takip edilmiş fotoğrafları çekilmiş. Bunlardan da haberimiz yoktu. Söylememişti. Polis ifadesinde de yazmıyordu. 30 sene sonra M. Burgaz’dan öğrendik, sorduk, itiraf etti.

Bu adam kocaman bir sahtekarlık abidesidir. Her seferinde ve her şey ortada iken ‘’direndim, ser verdim sır vermedim’’ diyebiliyor. ‘’Polis ifaden nerde’’ diye soruyoruz. Kayboldu(!) bulamıyorum diyor. 1978 de bizlere gösterdiği polis ifadesini ortaya çıkartsa her şey açık ve net olarak gözle görülür olacak. Ama yok yok... Herkesin polis ifadesini saklayıp ‘’arşiv’’leyen sahtekar adam, kendi polis ifadesini kaybetmiş(!)

Gelelim Bursa operasyonuna... Bu operasyonda yakalanan arkadaşlar neden konuşmuyorlar?

Nedenlerini biliyoruz, .istiyoruz ki konuşsunlar ama konuşmamakta ısrar ediyorlar. Nereye kadar? Bekleyip göreceğiz.

Tarihimizde, Amasya Suluova’da bölgesel bir eylem oldu. Sonuçları itibarıyla örgüt içerisinde pek bilinmez. MHP bölge toplantısı sırasında salonda patlayan bomba sonucu 4 tane faşistin öldüğü bir eylemdi. Bu eylemi gerçekleştiren kişi daha sonra örgütten ayrıldı ve bir başka örgüte (Dev-Sol) a katıldı bir süre sonra da öldürüldü. Adı geçen yoldaş, Samsun’daki kamulaştırma eyleminde de önemli roller üstlenmişti. Örgütten ayrılışını, ‘’kullanıldım’’ diye gerekçelendiren ve bir kısım arkadaşlara adı geçen eylemlerle ilgili önemli bilgiler aktaran bu yoldaş neden anılmıyor? Bilen var mı? Bursa operasyonunda yakalanan bazı arkadaşlar bu kişiyi çok iyi tanırlar ve adını anmak dahi istemezler. Bir anlamı olmalı?

Sırası geldikçe bunlar yazılacak.

Karanlıkta kalan hiçbir şey olmamalı. Düşmanın bildiğini kendimizden saklayıp yok sayarak unutturmak istemenin bir nedeni mutlaka vardır. Saklayanlar, gözlerden uzak tutmaya çalışanlar,bildikleri ihanetleri açıklamamakta israr edenler bu vebalin altındadırlar.

Bugüne kadar ne yazdıysak hepsini delilleriyle ortaya koymaya çalışıyoruz.

Bugün bir youtube videosunun linkini veriyorum. Tıkladığınız zaman göreceksiniz. Bu video Paris’te Antakyalı arkadaşlar tarafından oluşturulan bir dernek toplantısında kendileri tarafından filme alınarak youtube’a konmuş. Ben oradan aldım ve tıklayıp seyretmenizi rica ediyorum.

Bu video’da dernek ikinci başkanı olarak konuşma yapan ve  sözlerine ‘’Mustafa Kemal Atatürk’’ün 90 yıl önce söylediği bir sözle başlayan ve tıpkı Şevket Süreyya Aydemir’in ‘’suyu arayan adam’’romanında olduğu gibi’’suyu  bulduğunu(!) söylüyor ve ‘’ama geç kaldık hepimize geçmiş olsun arkadaşlar ‘’diye de hayıflanıyor(!)  bahsettiğim kişi ERTAN GÖK’tür.

Ertan GÖK kimdir peki?

Ertan Gök, Mihrac Ural’ın yakın akrabası ve Suriye’de bulunduğu sırada Mihrac’ın kılıç-kalkan’’ekibinden olan ‘’acilci’’militan(!)dır.

Ertan GÖK, yani Murat SAHİLLİOĞLU, yani Semir, Suriye’de ‘’gerilla’’olduğu dönem, Hanna Maptunoğlu’nun ölümüne neden olan trafik kazasında Hanna yoldaş’ın kullandığı arabanın  fren sistemini bozan adamdır. Talimatı Mihrac Ural ve Zafer Gündoğdu’dan aldığını, ben Paris’e geldiğim zaman (1988) itiraf eden adamdır. 

Bitmedi. Ertan GÖK, yani Murat Sahillioğlu, yani Semir, Günay Karaca yoldaşı Suriye’den Türkiye’ye dönerken, ’’sınırı geçer geçmez kafasına bir kurşun sık, öldür’’ diyen Mihrac Ural’dan Zafer vasıtasıyla talimat alan ama bu görevi yapmayan adamdır.

Ertan GÖK, yani Murat Sahillioğlu, yani nam-ı diğer Semir’in başka icraatları da vardır. Suriye’den Fransa’ya geldikten kısa zaman sonra örgütten ayrılmıştır. Ayrılmadan önce Kendi gerçek kimliğini  Mihrac Ural’a vererek, kendi adıyla Mihrac’ı iltica ettirmiş ama kendisi de Ertan Gök adıyla iltica ederek bu isimle kart almış adamdır. Daha sonra Mihrac ile arası bozularak kanlı bıçaklı olmuştur.

1988 tarihinde Paris’te ‘’ Acilciler’e yönelik bir polis operasyonu yapılmıştır. Ertan Gök ve Kemal Bayram bu operasyonda gözaltına alınmayan iki kişiden biridir. Neden alınmamıştır? Sahte kimlikli olduğu bilinmesine, gerçek kimliği adına Mihrac Ural’ın iltica kartı aldığının tespit edilmesine karşın bu kişinin göz altına alınıp sorgulanmaması normal midir?

Sözü uzatmıyorum. Ertan Gök’ü daha fazla tanımak, eski acilci, yeni Başer Esad hayranı ve azılı Kürt düşmanını tanımak için aşağıdaki linki tıklamanızı öneriyorum.

Aşağıdaki videoyu izlemeden önce, video görüntülerinde  gördüğünüz kişilerin birçoğunun, Ertan Gök adlı kişinin konuşmasına katılmadığını, hatta bazılarının, bu konuşmaya tepki duyarak salonu terk etmek istediğini özellikle belirtmek istiyorum.

Geçmişlerinden utananlar, ‘’geç kaldık, hepimize geçmiş olsun’’ diye hayıflananlara naçizane bir teklifim var.’’şımaracaksanız adam gibi şımarın’’

http://www.youtube.com/watch?v=O9eTRLfr4Ic&feature=share