Şuanda 98 konuk çevrimiçi
BugünBugün2295
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10019
Bu ayBu ay10019
ToplamToplam10478443
örgüt tarihimizin yazımına ilişkin belirlemeler PDF Yazdır e-Posta


 

Tarih, geçmişin yitip gitmesini önlemek için, onu şimdiye çekme çabasıdır. Geçmişin şimdiye çekilerek, saptanması, yorumlanması, yeniden kurgulanması etkinliklerini içerir.

İnsan geçmişiyle insandır. Geçmişini taşıyan varlıktır. Kendini anlamak isteyen insan, geçmişiyle anlayabilir. Belleğimiz, nasıl bireysel düzeyde geçmiş deneylerimizi taşıyıp, yaşamımızın sürdürülmesine katkıda bulunuyorsa, tarihimiz de, toplum olarak, kültür olarak, varolma çabamızda geçmişimizi bize anımsatır. Geçmişten öğrenmemize destek verir.

İnsan geçmişiyle derdi olan bir varlıktır. Yaşadıklarını, yaşamış olduklarını düzenlemek, yorumlamak; onlarla hesaplaşmak ister. Bundan dolayı yaşanmış olan pratiğimizi geleceğe aktarabilmek için yazılı hale getiririz. Bunun adı tarih yazmaktır.  Eğer örgütsel bir tarih yazılmak isteniyorsa, bu örgüt hakkında bütünlüklü bir bilgiye sahip olunması, yaşanan olayların belgelenebilmesi gerekir.

Bizim amacımız geçmişte içinde yer aldığımız bir örgütlenme hakkında okuyucuya objektif bir yaklaşımla bilgi sunmak, yaşanan bu tarihte yer alan bireylere yaptıklarıyla yerli yerince yer vermektir.

Bu konuda görüşlerimi defalarca dile getirmiştim. Ancak yöntem konusunda  hiç söz söylemedim. Benim belirtmek istediğim örgüt tarihini yazarken örgütün bütünü hakkında bilgi sahibi olunması gerektiğidir. Bunun bilinebilmesi için de, bu örgütün yönetim mekanizmalarından başlamak üzere, örgüt militanlarının ulaşabildiğimiz kesimlerinin bildiklerini anlatması gerekir dedim ve bunda da ısrarcı oldum.

Böyle söylemek, insanların örgüt içindeki kişisel tarihlerinin yazımlarının yan yana gelmesiyle oluşacak bir tarih değil elbette. Bir  sistematiği olacak ve genel değerlendirmeler, siyasi değerlendirmeler önde olacak. Bizim gibi örgütlenmelerin illegaliteden kaynaklanan, hücre tipi örgütlenmeden kaynaklanan, aynı bölgede kalmasına karşın birbirini tanımayan insanlardan oluşuyor olması  tarih yazımında işleri zorlaştırıyor.

Bakın bir  örnek vereyim. İstanbul örgütlenmemizde yüzlerce yoldaşımız vardı. Ancak her birimizin tanıdığı insan sayısı onu geçmezdi. Öyleki zaman zaman aynı evlerde, ayrı ayrı odalarda yapılan toplantılar olurdu ve bir odadaki, bir başka odadakini göremezdi ve bu aylarca hatta yıllarca böyle sürmüştü.

Şimdi İstanbul örgütlenmesi tarihini hakkıyla  kaleme alabilmek için, eylem kadrolarının, kitle örgütlenmesi içinde yer alan kadroların, gençlik çalışmalarında yer alan kadroların,  değişik dönemlerde il komitesinde yer alanların bildiklerini dile getirmesi gerekiyor. Bu da yetmez bu ilde hapishaneye düşmüş yoldaşların işkencedeki ve hapisteki tutumlarının da değerlendirilmesi gerekir. Yine yurt dışına çıkanların yaşadıklarının da bilinmesi gerekir.

Bu yöntem her şehir örgütlenmemiz için geçerlidir. Bunları öğrenen ve eli kalem tutan, yöntemi bilen yoldaşlardan oluşan bir komisyon, ancak bu detaylı bilgilerden sonra objektif bir tarih yazımı kaleme alabilir.

4 yılı aşkın bir süredir yaptığımız tartışmalar, örgütsel değerlendirmeler zaten birçok şeyi ortaya çıkarmıştır. Şimdi ise geçmişte örgütlenmemizin kitleselleştiği şehirlere ulaşılarak, bu şehirlerde yöneticilik yapmış arkadaşların değerlendirmelerini alınmalıdır. Bu ya bu yoldaşların yaşananları kaleme almasıyla olabilir, ya da  bizzat yüz yüze gerçekleştirilecek görüşmelerle olabilir.  Bu konuda  sonuç alabilecek her yöntem denenmelidir.

Bu belirlemeleri yaptıktan sonra, yazım yöntemi konusunda elbette görüş alışverişi yapmamız gerekir. Ama öncelikle elimizde yeterince bilgi birikmesi gerekiyor. Şimdi bize düşen bu bilgilerin bir araya getirilmesidir.    Yaşanan olayların içinde yer alanların başlıca görevi, bildiklerini mezara götürmek değil, gelecek kuşaklara aktarmaktır.

Bizler eğer hala insanlığın kurtuluşu davasını güttüğümüzü iddia ediyorsak, bir görevimiz de örgütsel deneyimlerimizi, örgüt içinde yaşanan tartışma ve ayrılıkları, yaşanan iç ihanetleri gelecek kuşaklara aktarma yükümlülüğüdür. Birilerinin kalbi kırılacak, birileri üzülecek veya genel deyimle düşmanı sevindirmeyelim sahteciliğiyle yaşananları gizleyenler de, tarih önünde suç ortakları olmaktan kurtulamayacaklardır. İnanıyorum ki, hiç bir yoldaşımız kimi kişisel kaygılarla, suçlu olanların suçlarının üstünü örtme erdemsizliğine düşmez.