Çözümsüzlüğün içinde çözüm aramak başlığıyla bu yazıma başlamamın nedeni kuşkusuz Türkiye'de Son günlerde gündemi meşgul eden, Kürt sorununun çözümüne yönelik çıkan haberler ve buna bağlı gelişmeler ve karşılıklı yapılan açıklamalardır. Evet Türkiye halklarının yılardan beri özlemini çektiği bu barış koşullarının yaratılması için birden çok girişimi oldu. Oslo görüşmelerinin bir daha hayata geçirilmesi sürecinin başlatılması ve pozitif bir sonucun alınması elbetteki, demokrasiden yana tüm güçleri sevindirdiği ve özellikle Kürt halkı nezdinde bir heyecan yaratmış olduğu kesin Zira bu barış masası birden çok kurulmasına karşın, her defasında AKP diktası tarafından devrilmiştir. AKP nin bu konuda ne kadar hesapçı olduğunu anlamak için fazla geçmişe gitmeye gerek yok. AKP iktidarı bır taraftan BARIŞ söylemlerini dile getirirken, diğer taraftan da oparasyon ve tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor. Başta Kürt halkına ve genelde demokrasi güçlerine karşı yürütüğü bu baskılar onun bu kanuda samimi olup olmadığının göstergesidir. AKP neyin peşinde, önce bunun bir tesbitini yapalım. Bir kere AKP gündeme bu gün bu konuyu tesadüfen mi getirdi? Hayır, ikincisi bu mantık birden bire ortaya çıkmamıştır. AKP iktidarı başta elinden geldiğince KUK hareketini bölmeye çalışması sonuç vermedi. Zira kandil ve imralı ile bağları birbirinden koparmaya çalıştı. Kürt halkı ise hem kandile hemde Abdullah Öcalan'a sahip çıkarak AKP'nin oyununu boşa çıkardı. Sonuç itibarıyla da son yapılan açlık grevi ile Kürtler çözüm yolunun hem İmralıdan, hem de kandilden geçeceği mesajını verdiler. Bugün Ne Kandilsiz, ne de Öcalansız bir çözümün olmayacağı açığa çıkmış bulunmaktadır. Bu durum bir bütündür ve bütünlüklü bir yaklaşım gerekmektedir. Devletin silahları bırakma talebi, önceden adımlar atılmazsa, teslim alma politikasıdır. Bu metod önceleri de denenmiştir. Bir taraftan silahları bırakın, eylem yapmayın diyen iktidar, bir taraftan da operasyonları sürdürmektedir. Bu çözümde samimi olunmadığının göstergesidir. Bu kadar çözümsüz olan bir iktidar, bu güne kadar bunu yapmayan ve gündeme bugün bu görüşmeleri koyarak aslında gündemi değiştirerek, halkların dikatini başka yönlere çekerek patriyotların yerleştirilmesi için oluşabilecek muhalefeti bertaraf etmektedir. Diğer taraftan yaklaşan seçimler dolayısıyla, kaybettiği kanı durdurmanın yolu olarak bu yönteme başvurmaktadır. Oysa bu taktik ucuz bir taktiktir. Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketini parçalamak, bölmek ve zayıf düşürmek için bin bir provakasyonlar yaratmıştır ve yaratmaya da devam edecektir. Yakın zamanda Antepte yaptırdığı bombalama ve bunu KUK Hareketine yükleme çabası, Çukurca katliamı ve benzeri tutumları olan BARIŞ konusunda ne kadar samimi olabileceği sorgulanmalıdır. Evet ENGİN ERKİNER YOLDAŞIN dediği gibi Öcalan 14 yıldır tutsaktır. Hükümet ve devlet kendisiyle defalarca görüşmüştür. Hükümetin gerçekten çözüm amacı olsaydı, şimdiye kadar bu amaca çoktan ulaşılmış olması gerekirdi. Geçmişe bakıldığında ihtiyatlı olmak için fazlasıyla neden bulunuyor. Dolayısıyla yoldaşın dediği gibi ihtiyatlı olmak gerekiyor. Zira aslında bütün bu çözüm çabalarının başarısızlığının altında demokrasi yokluğu, bir taraftan da iktidarın demokratlığı biçimde kabul etmesi, özde ise büyük dikta hevesi taşıması yatıyor. Ancak gerek bölge ve gerekse ülke koşulları, yaklaşan seçim süreçleri AKP'yi bir kez daha Türkiye'nin en büyük sorunu olan Kürt sorunu konusunda adım atmaya zorlamaktadır. Bu sefer herkes artık geçmiş deneylerden ders çıkarmış bulunmaktadır. Bir şey vermeden bir şey almanın, sonuca gitmenin olanakları bulunmamaktadır. Eğer samimi olarak yaklaşılmaz ve bir kez daha olaya bir seçim yatırımı olarak laklaşılırsa sonuç Türkiye için bir felakete dönüşebilir. Kürtler artık insan olmaktan doğan tüm haklarını anayasal güvenceye kavuşturmadan, çözüm adı altında teslimiyet içerikli formüllere asla yanaşmazlar. Tek çözüm sorunu adını koyarak çözmek ve Kürt halkının siyasi temsilcilerini serbest bırakmaktır. |