Şuanda 353 konuk çevrimiçi
BugünBugün2401
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10125
Bu ayBu ay10125
ToplamToplam10478549
Bilmiyorum ne haldeyim! PDF Yazdır e-Posta


 

Aşık Veysel’in şu ünlü dizeleri hem dünkü hem de bu günkü insan hallerini ne güzel anlatıyor...

Bilmiyorum ne haldeyim/Gidiyorum gündüz gece/gündüz gece, gündüz gece hey!

İnsan ve insanlık tarih boyunca  bugünkü kadar bu düzeyde kendi dışına sürüklenmemiş, kendi kendisine yabancılaştırılmamıştı.

İçinde yaşanılan dönemin, birbirlerinden  çok farklı açılardan, farklı sınıfsal, ideolojik, etnik, inançsal ve kültürel çerçevede yansıtılması da bu nedenle olmalı. Yoksa bizler dünü ve günü  bu çeşitlilikte nasıl okuyabilir, nasıl yorumlayabilirdik.

Buraya kadar tamam da bundan sonrasını nasıl okumalıyız?

Bu gün için üzerinde önemle durulması, irdelenmesi ve gerçekten yoğunlaşılarak sonuçlar çıkartılması gereken asıl sorun insan.

 İnsan, yani biz, hepimiz...

Nereye gittiğimiz bizce belli de nerede duracağımız belli mi?.

Değil...

 Aşık Veysel’in deyişiyle: Uzun ince bir yoldayız/ Gidiyorum gündüz gece/ Gündüz gece hey!

 Kapital’in insana kazandırdığı ‘’genel karakter’’onun düşüşünü de birlikte hazırladı.’’ Kapitalizm erdemi alaya alır"’’ demiş büyük bir Alman filozof. Çok doğru işte bu sistem insanlara en iyilerinden en kötülerine, en aydınlarından en cahillerine, en zenginlerinden en fakirlerine kadar toplumun büyük bir kesimine, döneme uygun yöntemler oluşturup genel karakter kazandırıyor.

Evet, İnsanlık kendilerine empoze edilen düşünme ve davranma boyutunda hiçbir zaman bu düzeyde sahte bir eşitçilik anlayışıyla karşı karşıya kalmamıştı.

Dünyayı kırıp geçiren sözde ilerleme herkesin gözleri önünde oluyor ama sıradan vatandaş bunun kendisine maliyetinin pek farkında değil.

Küresel medya kuruluşları, insanların arasındaki doğal iletişimi kopardı. Herkesi neo-liberal toplum modelinin toplu değer anlayışına tapınmaya empoze ediyor.

 Yani bir başka ifade ile ürettiği yalanlarla insanları birbirine benzer şeyler arasından en iyilerini tercih yapmaya zorluyor. Yaşam koşullarında önü alınamaz aşağı doğru gidiş, insanların yaşam kalitesini bozuyor. İnsanlar hayatta kalma sorunlarıyla uğraşırken, haliyle düşünmeyi bir yana atıyorlar.

Sistemin ürettiği üretim biçimi ‘’yeni bir tür insanlık’’ ve ‘’yeni bir kültür’’ yarattı.

Bu kültürde farklılıklara tahammül yok. Aşırı bencillik var. Bu yeni tür insan, yeni kültür kendinden önceki kültürleri de büyük bir umursamazlıkla soykırıma uğrattı...

 Köyünden çıkıp metropolde yaşama tutunmaya çalışan feodal kültürle yetişmiş insan buradaki sorunla uğraşırken bir de küreselleşmenin dayattığı ilişki anlayışlarıyla nasıl başa çıkabilir?

Paradan başka değer tanımayan ‘’yeni kültür’’ anlayışı geniş toplumsal kesimler için büyük bir karabasan oldu.

 İletişim çağına girdiğimizin propagandası bolca yapılmasına rağmen, hatta belirli kesimler için de bunun böyle olmasına rağmen insanlık, hiç bir döneminde imtiyazlı ve dünyaya hakim küçük bir grup tarafından bu kadar iletişimsiz bırakılmadı.

 Kıt kanaat geçime zorlanan ve baş döndürücü bir hızla büyüyen büyük çoğunluk medya çağının küçük efendilerini izlemeğe, dinlemeye ve onlara gözü kapalı inanmaya zorlanıyor. Kalıpçı ifadeler, dizi tiplemeleri ile tek tip imajların çekiciliği toplumsal yaşamda parti yöneticilerinin gücü yerine Pazar efendilerinin sarsılmaz etkisini yansıtıyor.

 İnsanlar iradeleri dışında düzene teslim alınıyorlar.

İşte bizleri derinden düşündüren ve yeniden eyleme sürükleyen de bu durum oluyor.

Sürecek...

Bir sonraki yazıda ‘’Devrimci yaşam’’ ve ‘’Alternatif Yaşam anlayışı’’ irdelenecek