Şuanda 380 konuk çevrimiçi
BugünBugün2413
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10137
Bu ayBu ay10137
ToplamToplam10478561
saddam kanlı diktatör, esad anti emperyalist mi? PDF Yazdır e-Posta


Ortadoğu'daki,  sıcak gelişmeler tüm burjuva basını ile sol basında da
sayfalarca yerini alırken, bunun karşısında şapşallaşan  küçük burjuva
akımlarının misyonları da  çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaya başladı.

Daha öncede değişik yazılarım da olsun yoldaşlarımın makalelerin de
olsun, birçok kez bunu vurgulamamıza rağmen- anlamak istemeyen- sözüm
ona anti emeryalist  görünümlü  reformist  liberal- kücük burjuvalar,
bu sıcak gelişmeler karşısında    nasıl bir tavır takınacağının
güçlüğünü çekmekteler;  gelişen olaylar karşısında sıkıntısını halen
çabalarken ideolojik sakat anlayışın  karşısında rastgele tavır
takınmaları onların politik olarak zayıflığını ve Türk
milliyetçiliğini  şovenist  anlayışını da beraberinde yansıtmaktadır.

Evet son yıllarda  en çok  konuşulan ve tartışılan ise, Suriye'deki
emperyalist müdahale konusu ve Kürt halkının BARIŞ  talepleri
olmaktadır.  Ne yazık ki,  bu iki can alıcı  gündem karşısında
örgütlerin takınacağı tavır önemlidir.

Öyle ki, başta Suriye olayları başta olmak üzere 'Suriye gerçeğini'
ve ekonomik-sosyal yapısının iyi bilinmesi gereklidir.  Esad ailesinin
diktası altında inim inim inletilen bir halk 1971 yılından bu yana
demir yumruklu bu ailenin baskılarına maruz kalmaktadır.

Esat diktasının rejimine karşı olan tüm demokratik kuruluşları imha
eden bu iktidar, komşu (!)olduğu  Türkiye sınırlarından uzak olan halk
hareketlerine devrimci sıfatlar takanlar, diktaya karşı sessiz kalıp,
onunla beraber hareket etmemek , hangi devrimci hareketin  kitabına
sığar?



Nitekim, ırk/din anlayışları ağır basan , kendi ırkından ve
mezhebinden olanlara karşı diktatör olmadığını gösterip, anti
emperyalst kimliğe gözkırpanlar  onlar...

Unutulmadı...

Sadam diktatörlğüne karşı eylemler yapanlar, bugün Esad rejiminin
yanında yer almaları ile samimiyetsiz, kukla, kof anlayışların
varlığındaki rol kesmelerini  kanıtlamaz mı?

Sadam rejiminin katlettiği halklarla , Esad rejimininkatlettiği
halklar arasında  bağlantı kurmak o kadar zor olmasa gerek!... İki si
de demir yumrukla yönlendirilen  diktatör rejimler değil mi; ya da
'ırk ayrımı' olduğunda diktatörlük anlayışı değişiyor mu? El insaf!..

Diktatörlerin ırkı, dini rengi yoktur; beyinleri kendindin olmayanı
'yok etmek' ve tekleşme , ırkçı adına çalışır...

Unutulmadı...

Süriye Ordusu, 2 Şubat 1982'de Hama'ya saldırdı ve 30 - 40 bin
arasında sivil Hamalı ordu ateşiyle öldürüldü;  bu olay Hama Katliamı
olarak bilinir

 

Dolayısıyla,  SADAM KANLI BİR DİKTATÖR iken  ESAD'ın  ANTİ EMPERYALİST
olması mümkün değildir!..

Elbette ki, emperyalistlerin kuklası olan Müslüman kardeşlerin
iktidara gelmeleri hiç birimizin dileği değildir...Diktatör yönetimler
ikiz kardeş gibidirler, birbirlerinin besininden beslenirler.

O nedenle , Suriye'deki  halkların  diktatörlükten  kurtulması  adına
demokrasi güçlerinin  bir an önce  dayanışma konusunda hareketlerini
yükseltmeleri gerekiyor.


'Ben gidersem cunta gelir' sloganı ile  Tayyip Erdoğan'ın  konumundan
ne farkları kalır!.

Şöyle ki, Türkiye sol hareketi de , 'Esad giderse Müslüman kardeşler
gelir' düşüncesine takılı kalmamalıdır.. ..

Sakat düşünceler, sakatlıkları doğrurlar... Bu doğumlardan da şovenist
küçük burjuva -liberal- doğar!..

OY-KANI...

Kürt halkının, 'Barış' talepleri gündeme damgasını vurduğu günden beri
AKP'nin günbegün manevra alanı değişiyor, liberalleri tekrar kazanmasının provasını
yapması dikkat çekicidir...

Bu barış sürecinde Türk medyasında sayfalarca gündeme gelen Türk
milliyetçiliği tartışmaları ve benzeri olayların üzerine odaklanması
boşuna değildir...

Barış talepleri  yerine milliyetçi Türkler, milliyetçi Kürtler
konusuna  basın yayın ve tv'lerde  sıkça  gündeme getiren bu AKP'nin
oyun sözde kürt açılımının 'kapanmasından' ne farkı vardır ki!...
CHP'nin de bu konuda rolü dikkat çekici... Türk milliyetciliğinin
başsayfalarında dolaşan sözleriyle MHP'nin dersini okuyorlar!..

Barış talebi , barış olayı konumuna gelmiştir, ne yazık ki...

İşte AKP'nin sıkıştığı bu ortamda şovenist milliyetci akımlardan,
ulusalcı-kemalistler , Kürt halkına azgınca saldırmaları ile düzen
partileri de oy-kan kaybındalar...Barış adına bir türlü ilerleme
götermeyen AKP'nin  zaman kazanma uyanıklığıyla Başkanlık Sistemi'nin
ışığını yakıyor, sıkça...


AKP' nin tüm amacı kürt halkının esir almasını isteme anlayışıdır.
PKK' nin içindeki devrimci anlayışı bertaraf ederek kendi emelerine
ulaşmaya çalışan AKP, her konuda Kürt halkının üzerinde bir
teslimiyetçi -emperyalistlerin uşağı olacak bir anlayışı hakim
kılmaktır.

Bunun karşısında Türk sol hareketi içindeki  miliyeci şovenist akımlar
ise, Suriye'nin yanında yer alırken, Kürt meselesinde 'dut yemiş
bülbüle dönerler'... böylece  küçük burjuva solcularımız,  bunlar
desek ne olur?!