Şuanda 209 konuk çevrimiçi
BugünBugün2349
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10073
Bu ayBu ay10073
ToplamToplam10478496
Aleviler ve sol (1) PDF Yazdır e-Posta


Başlamadan belirteyim de karışıklık(!) olmasın. Neme lazım, yazıyı okuyan ve konuya hakim bazı arkadaşların tepkisini çekebilirim. Tedbirli olmalıyım.‘’ Bilmediği bir konuda ahkam kesmeye kalkmış’’demesinler. Evet, bilmiyorum. Din ve maneviyat, hayatım boyunca ilgi alanıma girmedi. Bölük pörçük yazılar dışında okumadım da..

Bizim İrfan Dayıoğlu bu konuları biliyor. Özellikle, Alevi ve Alevicilik hakkında uzun bir dönem ciddi çalışmaları olmuş. Ne zaman yan yana gelsek ‘’çaktırmadan’’ bir şeyler öğrenmeye çalışsam da faydasız. Geç kaldığımın farkındayım ve bu nedenle ahkam kesmeye kalkmadan, aklımdan geçenleri,  yadırgadığım bazı şeyleri yine de yazmak istiyorum.

Çocukluğum da dahil, aile içerisinde din ve mezhep üzerine uzun boylu konuşulduğunu bile hatırlamıyorum.

Alevi olduğumuz söylenirdi o kadar... Alevilik yada sünnilik nedir anlamazdım ama, orta okul sıralarında din dersinde ödev olarak öğrenmek zorunda kaldığım 5 adet ‘’ayet’i bugün bile unutmadım, hala ezberimde..

Çok iyi hatırlıyorum, ilk okul üçüncü sınıftaydım ve rastgele ıslık çalardım. Annem, ne zaman ıslık çaldığımı görse, her seferinde de, ıslık’tan sonra  mutlaka ‘’bismillah’’ demem için özellikle beni uyarır dururdu. Islık çalanın başına ‘’cin’’ler toplanırmış, ‘’bismillah ’’demeden kalkarsan eğer, başına toplanan ‘’cin’’lerin beni çarpacağını, ağzımın yada burnumun, ne bileyim işte, ama mutlaka bir yerlerimin eğrilip büzüleceğini söylerdi. Korkardım. ‘’Cin’’lerin gazabından kurtulmak için ıslıktan sonra ‘’bismillah’’ der, ‘’cin’’lerin dağıldıklarından emin olduktan sonra, rahatlardım.

Aradan epey bir zaman geçti, her ıslık sonrası ‘’bismillah ‘’demekten sıkılmıştım  ve bundan kurtulmak istiyordum. Bir gece yatakta uzun uzun bu konuyu düşündüm ve bir ‘’plan’’ kurdum. Sabah erkenden uyandım ve kahvaltı bile yapmadan doğruca köyün dışına çıktım ve bir selvi ağacının gölgesine oturarak  uzun uzun ıslık çaldım.  ‘’bismillah dememek için direniyor ve kendi kendimi yiyordum. İnat ettim, demedim, beklemeye başladım. Korkuyordum ama, ‘’bismillah’’ dememek için de kesin kararlıydım. Uzun süre öylece bekledim. Yavaşça yerimden kalktım ve ürkek adımlarla usul usul yürümeye başladım. Yürürken çevremi kontrol ediyor, ‘’cin’’lerin peşime takılıp bana bir kötülük yapıp yapmayacaklarından da emin olmak istiyordum. Eve gelip de, adımımı eşikten içeri atar atmaz  ‘’kurtuldum’’diye sevinçle anneme seslendim ve sabahtan öğleye kadar ıslık çalıp ‘’bismillah ‘’demememe rağmen bir şey olmadığını, görüldüğü gibi sapasağlam olduğumu söyleyerek, ‘’bundan sonra ‘’bismillah’’demeyeceğimi, çünkü ‘’cin’’diye bir şeyin olmadığını ‘’söyledim. O gün bu gündür ‘’bismillah’’ dediğimi hatırlamıyorum.

Alevi bir aile’den geliyorum. Ortaokul sıralarında öğrendiğim ‘’müslümanlığın beş şartı’’ndan bir tanesinin bile, bizim ev’de uygulandığına tanıklık etmedim.

Müslüman olduklarını/olduğumuzu söylemelerine rağmen, müslümanlığın uyulması gereken temel şartlarından hiç birisine uymadığımıza göre,  nasıl oluyor da müslüman oluyoruz? Diye babama bir soru sorduğumu da hatırlıyorum. Cevabı çok ilginçti ve ben o cevabı hiç unutmam. ‘’ oruç tutmak, namaz kılmak, hacca gidiyoruz diye Araplara gidip el etek öpmekle müslümanlığın ne alakası var, bunlar sünnilerin uydurmaları’’ diye cevap vermişti. Bu söze inanmamış ve kendi kendime ‘’demek ki biz müslüman değiliz’’ diye karar vermiştim. O günden buyana da aynı fikrimi korur, alevilerin müslüman olmadıklarını düşünürüm.

Unutmadan şu hususu da belirterek devam edeyim.

Alevi bir anne babandan doğmuş ve büyümüş olmam, müslümanlığın temel şartlarından sayılan kurallara karşı ilgisizliğimin yanı sıra yer yer tepki duymama da neden olmuştur.

Neden tepki duydum,  anlatayım.

Babam, yörenin saygın ve sevilen bir insanıydı. Adı Muzaffer’di ama, Mızrap ağa olarak bilinirdi. Elbistan ve çevre İl’lerden, yörenin idari ve mülki amirleri başta olmak üzere, bölgenin ağa ve eşraf takımı zaman zaman evimize kadar gelir misafirimiz olurlardı. Alevilerde gelenektir. Eve gelen misafire sonsuz hürmet edilir. Saygıda kusur edilmez.

Orta okula gidiyordum yaşım 14 yada 15. Her zaman olduğu gibi, Elbistan ve çevresi köy ve kasabalarında yörenin mülki amirleri ve eşraf takımından kalabalık bir gurup köyümüze misafirliğe gelmişlerdi.

Rakı içecekler,yiyip içip eğleneceklerdi. Misafirler için kuzu koyun kurban edilmesi gerekiyordu. Ahıra girdim ve iki tane kuzu getirdim, kesmesi için bıçağı babama verdim. Babam bıçağı aldı ve misafirlerden birinin eline verdi ve kesmesini istedi. Dikkatimi çekmişti. Misafirler gittikten sonra, babama, ‘’kuzu’ları neden misafirlere kestirdiğini’’ sordum. ‘’Oğlum onlar Sünni’ler, biz aleviyiz, sünniler, alevilerin kestiği yenmez derler. Akıllarına bir şey gelmesin rahat yesinler, onlar bizim misafirimiz’’ dedi. Şok olmuştum. Bizim kestiğimiz eti yemeyecek olan adamlar bize misafirliğe geliyordu.

 

Sosyalistler ve Aleviler  bölümü ile Devam edecek...