Şuanda 189 konuk çevrimiçi
BugünBugün2341
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10065
Bu ayBu ay10065
ToplamToplam10478489
Taksim, nereye kadar? PDF Yazdır e-Posta


Taksim merkezli ülke direnişi tüm güzelliği ile ve kartopu misali büyüyerek yaygınlaşıyor.

Sokak aralarında yükselen öfkeli sesler, bir haftanın sonunda, beklentilerin tersine kısılmadı, daha bir gür çıkıyor.

Meydanlar, sadece insanlarla değil, emek örgütleriyle de doluyor.

İşçi ve kamu sendikaları iş bırakma eylemlerine başladı.

Sözün kısası, uğultular artıyor, bütün’’çapulcular’’ayakta...

Memnuniyetsizlik yaygınlaşıp da uğultular arttıkça, gaz ve sopa’nın da ürkütücü etkisi kırılıyor. Etkisizleşen tehdit, yerini ‘’özür’’mesajlarına bırakıyor. ‘’mesaj alınmıştır’’ dense de, mesajın alınmadığı biliniyor. Eylemler bu nedenle son bulmuyor, şimdilik son bulacağı da sanılmıyor. ‘’cin şişeden çıkmıştır’’. Eve sokabilirsiniz. Lakin, bir daha odaya hapsedemezsiniz.

Bugünkü durum; direniş ve karşı direniş’in karşılıklı restleşmesidir.

Peki ama Nereye kadar...?

Bu sorunun cevabı bir değil, belki de onlarcadır.

Eylemcilerin bir kanadı, Direnişten ‘’Milli bir Hükümet’’çıkartmak istiyor

Bunlar:

Atatürk’te birleştiklerini söylüyorlar, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, devrimci, solcu, faşist, milliyetçi ayırımı yapmadıklarını söylüyorlar. Mustafa Kemal’in izindeler, onun askerleri ya,  Bu nedenle ayırım yapmıyorlar(!) ‘’Türkiye Cumhuryeti’ni kuran her Türkiyeliyi Türk (!) olarak kabul ettikleri için ayırım yapmıyorlar.

Türk bayrağı altında birleşerek, milli bir hükümet kuruluncaya kadar da, direnişe devam sloganları atıyorlar.

Hedeflerini bile belirlemişler.

Özgürlük diyorlar. Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılanan, tüm tutuklu ve hükümlü ‘’paşa’’ları serbest bırakacaklarını söylüyorlar.

Milli bir anayasa yapacak. ‘’Bölücü anayasa’’ girişimlerini yırtarak, rafa kaldırıp yok sayacaklar.

Bitmedi dahası var.

Ülkeyi böldürmeyecekler, vatanın ve milletin birlik, bütünlük ve dirliğini bozdurmayacaklar.

Amerikan ve batı emperyalistlerine boyun eğmeden, Nato’ya karşı dik durup, milli bir dış politika izleyecekler(miş).

Kürt kardeşlerini, terör örgütü bölücülerin kucağından kurtarıp, Atatürk’ün birleştirici çizgisi ve ay yıldızlı bayrağımızın şemsiyesi altında birleştirecekler(miş). Emperyalistlerin kuklası, PKK teröristleriyle  müzakere değil, kararlı bir şekilde mücadele edecekler(miş).

Sadece PKK’ye değil, Barzani ve Talabani’nin ‘’kukla’’ yönetimine bile hadlerini bildirecek, Türk’ün gücünü gösterecekler(miş)

Bu konuda yetkin ve tecrübe sahibi ‘’paşa’’ları, Silivri zindanlarında hazır kıta bekliyorlar(mış)

Nereye Kadar? sorusunun bir başka cevabı daha var.

Yetmezliklerini fark edebildiler mi? Bilinmez. Güçsüzlüklerinin farkında olsalar da, nedenleri konusundaki aymazlıkları devam ediyor. Nereye kadar? Sorusuna cevap vermekten zorlansalar bile, kendiliğindenci de olsa, Eylemlerin, diktatörlük eğilimlerine karşı ciddi bir uyarı niteliğinde olduğunun farkındalar. Ciddi bir halk muhalefeti ile yüz yüzedirler.

Eylemcilerin, Demokrasi ve insan haklarına saygılı, temel hak ve özgürlükler konusundaki duyarlığınını biliyorlar.

Nereye kadar? Sorusuna verebilecek bir cevapları olmasa bile, verilmesi gereken bir cevaplarının olması gerektiğini biliyorlar.

 ‘’Hiç bir parti altında birleşmiyoruz Biz halkız’’ diye sokaklara taşanların, yeni bir parti, yeni bir örgüt, birleşik demokratik bir eylem aracına ihtiyaçları olduğu konusunda şüpheleri bulunmuyor.

Gereğini yapabilmenin sorumluluğu ile karşı karşıyadırlar.

Taksim direnişi bir günde patlak vermedi. Direnişin,’’ananı da al gel’’ denildiği günden bu yana tohumu toprağa düşmüş, içten içe  kök salıyordu. İnkarcı Kürt politikasında saldı, Yavuz Sultan Köprüsü’nun  temel direkleri altında saldı, Ayyaşlar, çapulcular, ben bilirim denildiğine saldı.  Tayyip Erdoğan’ların fark edemedikleri ve kendi elleriyle yeşerterek bu günlere devrettikleri tohumlar: Kars’ta, Ankara’da, İstanbul’da, Mersin’de, Hatay’da, İzmir’de yeşerdi..

 

,

Ne Türkler fark edebildiler bunu, ne Kürtler...

Türkler fark edemediler, güçsüz ve dağınıktılar. Kürtler fark edemediler, çözüm süreci rehavetine kapıldılar.

Sonuç; Ne devrimci Türk örgütleri, nede Kürt özgürlük hareketi bu en büyük sınavı, olması gerektiği gibi geçemediler, daha şimdiden ikmale kaldılar.

Her iki gücün de, ayrı ayrı değil, birlikte, beraber ve hep bir ağızdan verebilecek br cevapları olmalı.

En doğru cevap, devrimci Türklerle özgürlükçü Kürtlerin, düne kadar fark edemedikleri potansiyelin farkına varmak ve gereğini yerine getirebilecek araçları samimiyetle ve kararlılıkla inşa etmelerinden geçiyor. Şimdi tam zamanı.

 

Meydanları ulusalcı-milliyetçilere değil, gerçek sahiplerine devredinceye kadar...