Şuanda 78 konuk çevrimiçi
BugünBugün2288
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10012
Bu ayBu ay10012
ToplamToplam10478436
Taksim demokrasisi ve Gezi Parkı PDF Yazdır e-Posta


Bu halk, bir ağaçtan yola çıkarak, korkularını  yıktı, direnmenin tarihini yazdı, inanılmayacak bir güçle ve uzun zamana yayarak, müziğiyle, tiyatrosuyla, kitabı ile gaz’a karşı,sütüyle, limonuyla, ve en önemlisi, yürekli, bilinçli, gelişkin insanlarıyla, Taksim’de ve Gezi parkında tarihe not düştü.

Gezi parkındaki ilk direnme çok önemliydi. Oradaki üç günlük karşı koyuş, halkın katılımını sağladı. Balkonlardan uyuma…..sende katıl diyerek tencere ve tavalarla mahallelerde başlayan takırdılı protestolar, Taksim’de bütünleşti.

İnsanlar bir birine bakarak ve birbirinden cesaret alarak korkusuzluğa ulaştılar. Apolitik dediğimiz kesim bu yükü üzerinden silkeleyerek kaldırıp attı. Taksimde iki haftalık mücadelede, o kadar saldırı ve provakasyona  rağmen, “ölmek var, dönmek yok” diyerek, psikolojik üstünlüğü, iktidara karşı elde etmişlerdir.

12 Eylül 1980 sonrası durgunluk önemli ölçüde aşıldı. Artık, bu çıta yüksekliği ölçü alınırsa, bundan sonraki eylemler, bu boyuta göre hesap edilecektir. Bu bir kazanımdır. Taksim kendi müziğini, tiyatrosunu, kitaplığını, doktorunu, avukatını ve halkın serbest ve özgür olduğunda karşılıksız verme ve almayı, yani dayanışmayı, demokrasiyi, gönüllü birliği bu oranda istekli olarak uygulamıştır.

Gezi parkında, her renkten, her kültürden insan, bir arada, beraberce karşı koyma eylemi gerçekleştirmiştir. Kimse onları karşı koymaya zorlamamıştır, onlar kendi istekleriyle orada olmuşlardır, gerekçe; yaşam alanıma dokunma, ağaçlarımı kesme, düşüncemi engelleme, dedikleri iktidara karşı, sesini duyurmak ve gidişata dur demekti, geceleri nöbetleşe orada bekleyerek, yatağını yorganını oraya taşıyan, çadırını kurarak evi gibi gördüğü parkı korumuşlardır. İktidar, halkın evine, barınağına ve ağaçlarına saldırıp, gazlamıştır, coplamıştır, kepçelerle yıkmıştır, plastik mermilerle vurmuş yaralamışlardır.

Bu gün kapatma cezası alan televizyonların ekranlarında, insanlar konuşurken, çekinmeden korkmadan, niçin direndiğini, haykırabilmektedir. Yüzlerini kapatma gereği duymamaktadırlar. Bu korku sınırının aşıldığının belirtilerinden biridir ve en önemlisidir.

İki hafta dursuz, duraksız on binlerce insan, çoluk çocuk, yaşlı genç herkes oradaydı. Farklı sloganlar atıldı, ancak, herkes politik anlamda rahatsız olduğu doğrultuda bağırdı. Her halde bir başkasına soracak halleri yoktu, birinci haftanın başlangıcında sloganlar iktidarın gitmesine, Erdoğan’ın istifasına yönelik atıldı. Başbakan yurtdışı gezisini başlatarak adeta kaçtı. Kendi bacaklarına kurşun sıkarcasına, sürekli direnenleri tehdit ettiler. Sanki, eylemlerin seyrini daha da artırmak istercesine seyir izlendi, tehdit edici, tahrik edici davranıldı. Şimdi bu tavır devam ediyor.

Olayların başlamasından bir hafta sonra iş nedeniyle uzaktaydım tam izleyemedim, ama, sosyal medyaya düşen resim ve yazılardan izlemeye çalıştığım kadarıyla, yurtdışından da önemli dayanışma örneği gösterildi. Ankara başta olmak üzere çok sayıda şehirde tarihi direniş ve dayanışma sergilendi. Yıllardır özlemini çektiğimiz uyanan halk nihayet ortaya çıktı.

Benim kalbim ve beynim oradaydı, eşini, arkadaşını hatta misafirini alıp, direnişe koşan insanların arasında hissettim kendimi, zaman zaman alkışladım, zaman zaman bağırdım, ağladığımda oldu. En çok ölenlere çok üzüldüm şimdi bunların hesabı sorulmalı diyorum.

Mutlaka ve mutlaka, emir verenler ve uygulayanlardan hesap sorulmalı.  Taksim o zaman yaşar, ve  bu ruh ölmez.

Yaşasın Taksim demokrasisi, yaşasın direnme kültürü, yaşasın gezi parkı.