Şuanda 386 konuk çevrimiçi
BugünBugün2417
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10141
Bu ayBu ay10141
ToplamToplam10478565
Taksim direniş dersleri PDF Yazdır e-Posta


31 Mayıs sabahı polisin insanların üzerine gaz bombalı saldırısı ile başlayan sivil direniş hangi siyasal atmosferde meydana geldi? Diye sorarsak;

Bu sürecin  Kürt sorununa barışçıl çözüm ve Yeni Anayasal süreçlerinin gündemde olduğu bir siyasal  kesite tekabül ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun böyle oluşu bazı kesimlerin iddia ettiğinin aksine tamamiyle tesadüftü.

Meselenin sadece, Taksim’e Topçu Kışlasının ve caminin yapılacak olmasına, Gezi parkında birkaç ağacın kesilecek olmasına, Yeni yapılacak köprüye zamanında 40 bin Alevi’nin boynunu kesen Yavuz Sultan Selim isminin verilecek olmasına karşı çıkmak olmadığı da çok kısa sürede anlaşıldı.

Uzun süredir toplum içten içe büyük bir gerilim yaşıyordu ve patlamak için bir kıvılcım bekliyordu.

 Polis’in yoldan geçen kırmızı elbiseli kadına şiddetle gaz sıkmasını sosyal medyada deşifre eden fotoğraf karesi dirilişin ve direnişin simgesi oldu.

Direniş öz ve biçim olarak gün be gün yeniden doğarak çok kısa sürede büyüdü. Bir bütün olarak Yeni eskiye galebe çaldı. Temel insan hak ve özgürlükleri yediden yetmişe herkesin dilinde ve eyleminde hayat buldu. Bir kaç gün içinde direniş Taksim’den tüm Türkiye’ye ve Dünya metropollerine yayıldı.

Bu kapsamda ve içerikte bir halk direnişi belki de dünyada ilk kez yaşanıyordu. Taksim gezi parkında başlayan devrimci halk direnişi, kendi değerini bilen, baskıya ve zorbalığa boyun eğmen bilinçli ve eğitimli insanların öncülüğünde patlak veren 21. Yüzyılın kültürel kalkışmasıydı. Gerçekten halkların direniş mücadelelerinde bir milat olma özelliği taşıyordu.

İzmir Gündoğdu, Ankara Kızılay meydanları da Taksim’in bir kopyasıydı. Evlerde kadınlar akşam saat 9h00’dan itibaren tencere , tava çalmaya başlıyorlar, sokaklar korna seslerinden inliyor, evlerin ışıkları bir yanıp bir sönüyordu. İzmir hala eylemlerine devam ediyor her yerde olduğu gibi.

Taksim direnişi bir haftayı doldurduğunda biz de Gündoğdu meydanında ayaktaydık. ‘’Her yer Taksim, Her yer Direniş’’ şiarı slogan olmaktan çoktan çıkmış halkın yaşam tarzı halini almaya başlamıştı.

İstanbul başlangıç düdüğünü çalmıştı bir kez.’’Faşizme karşı omuz omuza’’, ‘’Yaşasın Halkların Eşitliği’’ ‘’Durmak yok yola devam’’. ‘’Her yer Taksim, Her yer Direniş’’şiarları  İzmir’de Gündoğdu’dan tek, tek evlere, mahallelere, kazalara, köylere kadar yayıldı. Alsancak’ta pırıl, pırıl  gençler sokak kütüphaneleri oluşturmuş, mizah düzeyi yüksek taleplerini kartonlara yazarak duvarları ve alanı süslemişlerdi. Gündoğdu’nun  yeşil alanları rengarenk direniş çadırlarını ağırlıyordu. Gece gündüz her an bir hareketlilik vardı. Akşamları eylemliliklerde artış yaşanıyordu. Yürüyüşler , seminerler, gösteriler saat 19h00’dan sonra hız kazanıyordu. Gençler halktan aldıkları kitapları, esnafın ve halkın getirdiği erzakları tekrar ihtiyaçları olanlara vermekle meşguldüler. Para kullanım alanından uzaklaştırılmıştı. Küfür de...

Alanda büyük yemek kazanları kurulmuştu. Direnişe katılan birey ve sivil toplum örgütü mensuplarının temsilcilerinden oluşan bir Koordinasyon masası oluşturulmuştu.

Her şey kendi ritminde ve doğal döngüsünde karşılıklı saygı ve hoşgörü temelinde yürüyordu. İlk günlerde halka saldıran gaz bombası ve toma’larla dağıtmaya çalışan polisler ortalıktan kaybolmuştu.İkinci hafta böyle geçti. Çocuklar için çimenlerin üzerinde resim atölyesi bile oluşturulmuştu. Kadınlar kendi eylemlerini yapıyordu. Türk bayrakları taşıyan insanlar da vardı. Atatürkçüydüler ama onlar kimsenin hak ve özgürlük taleplerine karşı bir duruş sergilemediler. Aksine destek pozisyonu aldılar. Alana girişin başında uzun flamalarıyla Türk bayraklarını kendilerine siper ederek saf tutan Hepar’lıların saldırgan ve provokatif slogan atışları tehlike oluşturuyor ancak bütünde yankı bulmuyordu.

 Ne zaman ki, HDK’liler bir akşam alanda yukarıda yazdığım sloganlar eşliğinde yürüyüşe geçtiler, Hepar’lıların bulunduğu yerin önüne yaklaştıklarında bu faşistlerin sözlü ve fiili saldırılarına maruz kaldılar. Provokatörlerin arasında eli sopalı kişiler hazır bekliyor, eğitimli sivil polisler tartışmaları alevlendiriyordu. Grupta Kürt gençlerinin kendi sloganlarını atmaları ve Abdullah Öcalan’ın resminin yer aldığı bir flamayı taşımalarını gerekçe yapan saldırganlar diğer Türk devrimcilerinin ve kadınların müdahalesiyle püskürtüldü. HDK’liler bu olay ardından kendi aralarında toplanma kararı aldılar.

Erdoğan’ın yurt dışı gezisinden dönüş günleri yaklaşmaktaydı. Dolayısıyla Gündoğan meydanında çoğunluğunu 90’lı gençlerin oluşturduğu demokrasi, barış, özgürlük ve karşılıklı hoşgörü kokan direniş günlerinin sonuna gelinmekte olduğu hissediliyordu.

 Ancak bir kez direnişin ateşini yüreğinde hisseden bir halkı, ayağa kalkan bir halkı durdurabilmek ne mümkün.  Taksimde yeşeren Gezi ruhu AKP iktidarının meşruiyetini çoktan ortadan kaldırmıştı.

Bana sorarsanız, Halk direnişinin 22. Gününde en önemli nokta direnişin özü’dür. Yeni’nin eski’ye galebe çalmasıdır. Eğitimli, aydın gençlik, kadın, erkek ve çocuklarının yiğitçe gericiliğe ve faşizmin karanlığına karşı çıktıkları, özgürlükte kararlı oldukları tarihsel anları yaşıyoruz.

Direnişçiler AKP’nin kendi tekçi sözde demokrasisine, toplumun genelini islami biçimlendirme anlayışına ve kendine sevdalı diktatör edalı Erdoğan’a karşı çıkarken, sisteme de karşı duran bir duruş sergiliyorlar.

Bir de en önemlisi; Bu direniş toplumsal yapıları sanki hepsi birmiş, aynı şeyleri söyler, eylermiş gibi algılayan anlayışlara da rest çekti.

Halbuki her partide, her örgütte olduğu gibi kendi yönetici kadrolarından tutun, temsil ettikleri toplumsal grupların içinde de farklılıklar vardır. İşte bu farklılıkları yok sayan, tek bir bütünmüş gibi davranma algısını da sorguladılar.

Toplumda kutuplaşmayı derinleştirme gayreti içinde olan siyasi partilerin kimler olduğunu dün de , bu gün de bilinçli halk görüyordu. Ama bu gençler görsel alanda teknolojinin avantajlarını ve mizahı bilinçle kullanarak siyasetin dışındaki toplumsal kesimlerin de dikkatini çekmeyi ve halk muhalefetini birleştirmeyi başardılar.

Çok darbeler yaşadık bu ülkede. 12 Eylül darbesinin siyasetçiler eliyle nasıl hazırlandığına, askeri vesayet kurmayları eliyle bu ortamın nasıl kullanıldığına da tanık olduk.

 Deney çok ama onu nasıl okuduğunuz önemli.

Şayet AKP iktidarı Erdoğan eliyle ‘’siyaset’’ çubuğunu daha fazla kendi bildiği gibi eğmeğe devam ederse ve yanındakiler de buna seyirci kalırlarsa çok yakında büyük bir toplumsal kırılmanın yaşanacağı herkesin malumudur.

Tabii ki sürecin daha da sertleşmesi ya da yumuşaması; bölgesel aktörlerin Türkiye’ye yönelik hesaplarına, toplumsal muhalefetin nasıl yansıyacağına bağlı olarak değişecek. Bu  da sır değil.

Sonuç olarak; Gezi direnişi hayat tarzına müdahale kaygısı taşıyan insanları ortak bir paydada buluşturdu.

Taksim derslerini oluşturan dinamikler haklılık zemininden hareket ettikleri sürece bu zeminden kendi lehlerine güç devşirmeye çalışan statükocu ve milliyetçi kesimlere de zaman içerisinde derslerini verecekler.

Evet, bu süreçten en doğru dersleri çıkaranların  kimler olduğu yakın gelecekte ortaya çıkacak şüphesiz.

Bu gün Duran adam şeklinde Türkiye’ye yayılan  halk direnişleri yarın bambaşka bir tarzda devam edebilir.

Biraz sabır...