Şuanda 424 konuk çevrimiçi
BugünBugün2432
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10156
Bu ayBu ay10156
ToplamToplam10478580
Ali (Aliş) bebek PDF Yazdır e-Posta


 

Mehmet Koç kitabının yazımnı tamamladık. Bu kitabınn yazımı sırasında, bütün yönleriyle tanıdığımızı sandığımız sevgili yoldaşımızın, bilinmeyen ve bizi şaşırtan son derece ilginç özelliklerine rastladık.  

Kitap’ta anlatılan ‘’Ali (Aliş) bebek’’ bunlardan birisi. Kitapbın okuyucuya ulaşmasını beklemeden bu bölümü, site okuyucuları ile paylaşma ihtiyacı duyduk.

Aliş bebeğin hikayesini, hasta yatağında bir kaç kez anlatmaya çalışan yoldaşımızın ilerleyen rahatsızlığı buna engel olmuştu. Yoldaşımızın ölümünden sonra, kitapta kullanılmak üzere fotoğraf seçimi yaptığımız bir sırasında, Aliş bebeği, oğul Hüseyin Koç ve yoldaşımızın hanımı Döndü Koç’un kucağında görünce Hüseyin Koç’a sorduk ve Aliş bebeğin hikayesini Hüseyin’den dinledik.

Duygu yüklü ilginç bir anekdot...

Başta Döndü Koç olmak üzere, bütün Koç ailesi, Aliş bebek hakkında bilgi sahibi olan yoldaşlar tarafından  bilgilendirilmelerini rica ediyorlar.

 

‘’...Ali’yi ilk kez Basit’te örgüt evinde gördük. Türkiye’den dayım bizleri görmek için Suriye’ye gelmişti. Biz Çiftlikte Kalıyorduk ve dayımla buluşmak için Annemi de yanıma alarak Basit’e gelmiştim.

15-20 civarında erkek yoldaşın arasında bir çocuk..

eli yüzü perişan, üstü başı kir içinde. Yanakları güneşten kızarmış, konuşamıyor. ‘’Derdini’’ağlayarak anlatıyor.

Annem bu çocuğu görür görmez koşarak kucağına aldı. Sarıldı sevmeye başladı.   Çocuğa böylemi bakılır?  Gül gibi çocuğu ne hale getirmişsiniz, nerde bunun annesi babası demeye başladı.

Selim ve Semire Yoldaşların çocuğu olduğunu orada öğreniyoruz. Lübnan’da dünyaya gelmiş. Daha sonra anne ve baba örgütsel faaliyetler için ülkeye dönüyor ve yakalanarak hapsediliyorlar.

Ali bebek’le, Basit’te bulunan erkek yoldaşlar ilgileniyorlar. Ellerinden geleni yapıyorlar yapmasına ama, çocukla nasıl ilgilenilir bilen yok. Gerçi Suriye’de bir kaç bayan yoldaş var ama, Basit’te değil Lazkiye’de kalıyorlar.

Basit’te kaldığımız sürece Annem çocukla ilgilendi. Kucağından indirmedi.

Şam’a çiftliğe dönme vakti geldiğinde, Aliş’i de birlikte götürmek istedik, Annem, çocuğu kucağına aldı ve siz buna bakamazsınız buna ben bakacağım diye bırakmadı orada.

Ali( biz ona hep Aliş derdik) Lübnan’da bombalar ve silah sesleri arasında doğmuş. Çok korkmuş, bu nedenle konuşamıyor. Her hangi bir gürültü duysa hemen bir sandalyenin altına girip gizlenmeye  çalışıyor.

Aliş bebek, Şam’daki çiftlik evimizde anemin, babamın kucağından inmez oldu.  Kendisine elbise alacak paramız yok. Annem, babamın yada kız kardeşlerimin,  eline ne geçerse artık, işe yarar elbiselerini keserek Aliş bebek için  pantolon, gömlek pijama yaparak giydiriyor.

Aliş bebeğin çiftlik evinde tek bir oyuncağı var,  Regan...  . Aliş  bebek bu köpeğe yapmadığını bırakmıyor. Regan, sıcakta dilini çıkaracak olsa, Aliş hemen  köpeğin dilini çekmeye başlıyor. Elini ağzına sokuyor. Bütün gün köpeğin peşinde ve sürekli  taciz(!) ediyor, bir türlü rahat bırakmıyor.

Aliş bebek bununla da kalmıyor, Tavşan kümesine giriyor, kapının önüne  uzanıp tavşan yavrularını tek tek kulaklarından tutarak dışarı çıkartıyor. Akşama kadar çiftlikteki tavukları kovalıyor.

Arap komşularımız da dahil, çiftliğe gelen herkes Ali’yi çok seviyor.

Konuşmuyor  ama müthiş afacandır Ali.

Aliş bebek, 2,5 yaşına doğru konuşmaya başladı.   İlk öğrendiği kelime Leyla (küçük kız kardeşimin adı) oldu. Ortalığı birbirine katan, olmadık yaramazlıklar yapan Ali’ye şakacıktan kızıyor ve ’’bu yaramazlıkları kim yaptı? diye soruyoruz. Cevabı tek kelimedir .’’Leyla yaptı’’ diyor.

Ali’ye göre her şeyi yapan Leyla.  Kendisi hiç bir yaramazlık yapmamıştır.

Leyla 7 yaşındadır. Ali’yi kucağından indirmez, gittiği her yere götürmek ister. Evimizin yeni can’ı olmuştur Ali.

Hıdır (Selahattin Kaya) da çok severdi Ali’yi, bir gün görmezse ikinci gün mutlaka eve uğrar Ali’yi kucağına alır severdi. Ali Hıdır’ı gördüğü zaman koşarak kucağına oturur ve ‘’şeker ver’’ der. Bir gün evde oturmuş çay içiyoruz, Ali Hıdır’ın kucağında oturuyor.Hıdır’ın çayı bitti yeni bir çay koyduk bardağına, Hıdır, Ali’ye ,’’Hadi bakalım sende şeker ver’’dediği zaman, Ali hemen pipisinden tutar ve bir parça almış gibi yaparak Hıdır’ın bardağına atar,orada bulunan herkes gülmekten kırılır artık. Aliş bebek evimizin gülüdür.

Aliş bebeğin Köpek ve tavşanlardan başka oyuncağı yoktur. Oyuncak almamız lazım ama paramız yok. Bir gün babam 3 tane 20 cm çapında plastik teker buldu getirdi. Ali’ye bisiklet yapacağız. Yaptık ama bisikletin pedalları yok, direksiyonu dönmüyor, sadece düz gidiyor. Bisikletin yapımı sırasında Ali’nin mutluluğunu görmelisiniz. Müthiş sevinçli, çevremizde fır dönüyor. Bisiklet bitti, bu sefer’de Ali’yi bisikletten indiremiyoruz. Üstünde uyuyor, öylece alıp yatağına götürdüğümüz çok oldu.

Bisiklet’ten sonra evde yeni bir oyun türü başladı.

‘’it beni, çek beni’’ Ali bisiklete biner ve hadi it beni, ya da hadi çek beni diye bağırır, sıkıysan itme yada çekme, kıyametleri kopartır. Bundan kurtulmak için, Köpeğimiz Regan’ın boynuna bir ip bağladık ve Ali’yi dolaştırması ve eğlendirmesi için görevlendirdik(!) Böylece Regan ile Aliş bebeğin arası birazcık da olsa düzelmiş oldu.

Aliş Bebek Akşamları mutlaka babamla annemin ortasında yatmalıydı. Yoksa uyutamazsınız. Geceleri uyanırda bir yerlere gider, dışarı çıkar, kaybolur diye, babam çoğu zaman uzun bir çarşafla Ali’yi kendi ayağına bağlar öyle uyurdu.

 

ALİŞ BEBEKTEN AYRILIYORUZ  

 

Babam Fransa’ya gitmişti. Annem ve kız kardeşlerimin de Fransa’ya gitmeleri için Birleşmiş milletler yüksek konseyi Şam bürosuna başvuruda bulunmuş cevap bekliyorduk. Başvuru yapmadan önce, Örgüte, Aliş bebeği de annemin üzerine kaydederek götürmek istediğimizi söyledik ama örgüt buna müsaade etmedi.  Bu nedenle Aliş’siz başvuru yapmıştık ve beklediğimiz cevap gelmişti,

Gidiş hazırlıkları yapan annem, Aliş’i kucağına alıp  sürekli ağlıyordu. Aliş’i nereye, kime,  nasıl bırakalım? Bu çocuğa bakamazlar diye günlerce sızlandı durdu. Hepimiz hüzünlenmiştik. Aliş’in yüzüne bakarken kendimizi suçlu gibi hissetmeye başlamıştık. Bugün nerdeyse 35 yıl oldu. Hala merak eder dururuz. Kardeşimiz olmuştu bizim.

Aliş kardeşimizden ayrılmak çok zor oldu çook. Bir süre sonra öğrendik, Aliş’de sürekli bizim arkamızdan ağlayıp durmuş. Türkiye’ye göndermişler daha sonra, ağlıyor, gitmek istemiyormuş, söylendiğine göre uyutarak göndermiş yoldaşlar.’’

 

İbrahim Yalçın-İrfan Dayıoğlu