Şuanda 260 konuk çevrimiçi
BugünBugün2364
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10088
Bu ayBu ay10088
ToplamToplam10478512
Darbe ve demokrasi PDF Yazdır e-Posta


Sisi darbesi kime karşı yapıldı?  

Mursi gericiliğinin Mısır’ı bir kez daha ve yeniden patladı.  

Mohammed Mursi’nin Müslüman Kardeşler örgütü, İhvanı Müslim adıyla 1928 yılında Mısır’ın İsmailye kentinde kurulmuştu. 1938 de siyasi nitelik kazanan örgüt, 1952’de Cemal Abdülnasır’ın ‘’Hür Subaylar’’ darbesinin ardında  kapatılmış,  iki yıl sonra da,  Cemal Abdulnasır’a suikast düzenlemek suçundan yöneticlerinden 6 sı idam edldikten sonra yer altına çekilmişti.

Türkiye’deki kardeş örgütü AKP gibi cami, medrese, hayır kurumları ve vakıf’ları kullanarak 1980’lerden itibaren tekrar kitleselleşti.2005 yılında Mısır parlamentosuna 88 milletvekili ile giren  örgüt,  bundan bir yıl önce Mursi ile iktidar koltuğuna otur(tul)du.

Uzun sürmedi. Birinci yılında milyonlarca Mısırlının protestosu ile karşılaştı ve ordunun da devreye girmesiyle birlikte  alaşagı edildi.

Tarihin garip cilvesi, Bir yıl önce Mursi’ye iktidar yolunu açanlar bir yıl sonra iktidar koltuğunu elinden aldılar.

Bir yıl önce Mursi karşıtı adayları veto ederek Mursi’ye yol verenler, bir yıl sonra Mursi karşıtı oldular ve Mursi taraftarları ile karşı karşıya geldiler.

Ordunun açtıgı yollardan yürüyerek iktidar koltuguna otururken darbe’den söz etmediler. Aynı ordu’nun ‘’Oyun bitti, hadi artık evine’’ komutunu ‘’darbe’’ diye  protesto ediyorlar.

Mursi’nin ülkemizdeki ‘’ikiz kardeş’’leri, tıpkı Mısır’daki ‘’yoldaş’’ları gibi demokrasi savunucusu, ‘’darbe karşıtı’’mağdurları oynuyor, Mursi adına  ağıt yakıyorlar.  Hep bir ağızdan Obama ve Avrupalı liderlerden, olumlu bir ses bir umut ışığı bekliyorlar.

Sadece,Tayyip ve Mursi yanlıları değil, içi boşaltılmış bir demokrasi söylemi modasına takılmış bir kısım çevreler de aynı şeyi tekrarlayıp duruyor.

‘’Sandıkla gelen sandıkla gitmeli’’ diyorlar.

Mısır ordusunun, Şubat 2011 halk ayaklanmasını bastırarak yönetime el koyduğundan söz etmiyorlar.

Bu çevreler, Mübarek rejimini yıkan halk ayaklanmasının,demokrasi ve özgürlük taleplerini gasp edenin de, ordunun ta kendisi olduğunu söylemiyorlar.

2011 den itibaren devam eden Mısır halkının, demokrasi ve özgürlükler uğruna meydanlara taşan enerjisini görmek, anlamak istemiyorlar.‘

’iç karışıklıga meydan vermemek  bahanesiyle’’ halkın büyük öfkesini  Mursi gericiliği ile boğduklarını sananların, bir yılın sonunda, yeni bir protesto dalgası ile karşılaşmalarının nedenlerini anlamamazlıktan geliyor, ‘’üç maymunları’’ oynuyorlar. Aynı teranelerle ve bir kez daha ‘’iç karışıklıga meydan vermemek’’ adına Mursi gerciliğini feda ederek susturmak istiyorlar.

Doğru (!) söylüyorlar. Mısır’da bir darbe yapılmıştır. Ama bu darbe, söylenildiği gibi Mursi gericiliğine karşı yapılmamıştır (tıpkı Mübarek gerciliğine karşı yapılmadığı gibi)

Mısır’da  yapılan darbe,  bir yıl öncesinde olduğu gibi, bir yıl sonra ve ikinci kez   halka karşı, halkın demokrasi ve özgürlük taleplerine karşı yapılmıştır.

Mursi’yi iktdar koltuğuna oturtan ordunun, halk ayaklanmasına karşı yaptığı karşı-devrimi görmemeyi tercih edenler, görülmesi gereken asıl sahneyi karartarak,Taksim ve Tahrir arasındaki benzerliği de gizlemeye çalışıyorlar.

AKP gericiliğinin bu konudaki tutumu ibret vericidir.

Bir yıl önceki Tahrir meydanını ayakta alkışlayarak destek mesajları yollarken, ordu müdahalesinden söz etmeyerek halka yalan söylemişti.   

Aynı şeyi yapıyorlar. Bugün de yalan  söylüyorlar.

İşlerine nasıl geliyorsa,’’ demokrasi’’ budur diye yalan söylüyorlar. 

Demokrasicilik oyunları oynayarak yalan söylüyorlar.

Demokrasinin sandık ve seçimlerden ibret olduğunu söylerken bile  yalan söylüyorlar.

Mursi’nin seçimle gelmiş ‘’meşru’’ bir devlet başkanı oldugunu,sandıkla geldiğini ve sandıkla gitmesi gerektiğinden bahsediyorlar.Mursi demokrasisinin arkasındaki ordu gerçeginden bahsetmiyorlar.

İki adım ötelerinde, Suriye’de Başer Esad diktaörünün sandıkla geldiğini bile unutmuşa benziyorlar.

Onlar bu anlayışları ile darbe karşıtlıgı değil ‘’darbe yandaşlıgı’’ yapıyorlar.

Demokrasi kavramının içini boşaltarak,onu, salt çoğunlugun diktatörlüğü olarak görüyor,öyle olmasını istiyorlar.Hitler’in ezici bir çoğunlukla, iktidara sandıkla geldiğini bile görmek istemiyorlar.

Kenan Evren  anayasasının tombaladan değil sandıktan çıktıgını da unutmuş olmalılar ki, darbeci olmakla suçladıkları Evren anayasasının seçim barajına sarılarak iktidarlarını koruyorlar.

Sandıkla gelenlerin yıllardır hapsedildiği bir ülkenin başbakanı oldugunu iddia eden bir zat’ın sözlerini ciddiye almak mümkün mü? Sandıkta 60 bin oy alanın hapsedilerek, onun yerine  birkaç bin oy alanın  ‘’milli iradeyi’’ temsil ettiği iki yüzlülüğüne  ne demeli peki?

Adına ,‘’Temsili demokrasi’’ denilen oyun böyle mi devam edecek?

40.gününe giren ‘’Taksim direnişi’’ ve iki yılını dolduran Tahrir meydanı direnişi bu oyunun böyle devam etmeyecegini gösteriyor.

Taksim ve Tahrir meydanları arasında bir benzetme kurulacaksa eğer bu anlamıyla kurulmalıdır.

Taksim ve Tahrir’in ortak paydası ‘’Temsli Demokrasi’’nin kocaman bir oyun oldugunu ve daha fazla oynanamayacagını göstermesi açısından  önemlidir.

 Temsili demokrasi bundan böyle yok hükmündedir

Herşey sandıkda belli olur diyen bır kafa yapısının demokratik olmadıgına en güzel cevap, Taksim ve Tahrir’de verilmektedir.

’’Ben çogunlugum  ıstedıgımı yaparım diyenlerin, bundan böyle  başları beladadır.

Tepkler, sandıktan çıkanlara karşı milyonları harekte geçirebiliyorsa eğer , ‘’temsili demokrasi’’ safsatalarının sonuna gelinmiştir.

 Dil,din ırk,mezhep ve renk ayırımı gözetmeksizin,toplumun tüm sınıf ve katmanlarının çıkarlarına eşit mesafede duran, bunu sözde değil eylemleriyle içselleştirerek erk’in yaptırım gücünü sivil toplum örgütleriyle paylaşarak,toplumsal meşhuriyet kazanmamış iktidarların sandık demokrasisi inandırıcılıgını kaybetmiştir.

Çagdaş demokrasilerin çoktan terk etmeye başladıgı temsili demokrasi değil,katılımcı demokrasi döneminin ayak seslerini duymayan,buna uygun tavır takınmayanların darbe ve domokrasi gibi içi boş anlamsız demogojılerle halkı oyalayarak talep ve istemlerini öteleme şansları kalmamıştır.

Sorun, darbe ve demokrasi kavramlarının karşı karşıya getirilmesi de değil, Sorun , darbelerin de, sözüm ona demokrasi’lerin de kim(ler) adına ve ne adına kullanıldıgıdır.

Erdogan, Mursi, Başer Esad yada ‘’şeyh’ler demokrasisi mi, yoksa 25 Nisan Portekiz karanfil devrimi darbesi mi?

1960 dönemi Menderes demokrasisi mi? Cemal Gürsel darbesi mi?

Hangisi peki?