Şuanda 353 konuk çevrimiçi
BugünBugün2402
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10126
Bu ayBu ay10126
ToplamToplam10478550
Türkiye'de "barış" süreci, Rojava'da katliam var PDF Yazdır e-Posta


Türkiye’de barış sürecindeyiz. Kürt ‘’kardeşlerimiz’’le barışıyoruz.

 

Nasıl barışıyoruz? Sürecin seyri konusunda ne kadar samimiyiz?

 

Kürt ‘’kardeşlerimiz’’e yönelik bugüne kadar yaptığımız kıyım ve katliamlardan pişmanlık mı duyduk?

Yanlış politikalarımızın farkına vardık da Kürt ‘’kardeş’’lerimizin insanca yaşam haklarına saygı duymaya mı başladık?

‘’kardeşlerimiz’’in sorunlarına, onların, eşit ve insanca yaşam taleplerini geç de olsa  anlayabildik mi?

 

Bütün bunlar soru işareti olarak orta yerde duruyor.  ‘’barış ve barışmak’’tan çokça söz ediliyor olsa bile içeriği sır gibi saklanıyor..

 

Aşama aşama açılacağı söylenen ‘’paket’’lerden söz edilmişti. Bu güne kadar açılan her iki paketin kendinden öncekileri aratır nitelikte olduğunu hep birlikte gördük. Bundan sonrakilerin de öncekilerden farklı olmayacağını tahmin etmek  zor olmasa gerek.

 

30 küsur senedir devam eden, 50 binden fazla yaşam’a ve miyarlarca maddi hasara neden olan kirli savaştan böyle mi çıkılır?

 

İktidar kanadının toplumda yarattığı iyimserlik havası rağmen ortaya koyduğu  uygulamalar, sürecin barışa doğru evrimleştiğine ilişkin en ufak bir ipucu vermiyor.

 

Laf çok ama pratikte hiç bir şey yok.

 

Deniliyor ki, siyasal iktidarlar 1990’lı yılların ortalarına kadar Kürtleri düşman olarak görüyordu. Bu durum değişti, Düşman Kürtler’den ‘’kardeş’’ Kürtler konseptine geçildi.  Düşman Kürt’ün, ‘’kardeş Kürt’’olması, onun ‘’düşman kardeş’’olarak görülmeyeceği anlamına gelmediğini biliyoruz.

 

1990’lı yılların ortalarından sonra değiştiği söylenen konsept acaba bu anlamıyla mı değiştirildi? Henüz belli değil.

 

Türkiye derin devleti Kuzey Irak tecrübesini yaşadı. Tehdit etti, saldırı düzenledi,ambargo koydu. Yöneticilerini küçümsedi, onları aşiret reisleri ‘’sözde Kürdistan yönetimi/yöneticileri’’ diye aşağıladı. Bütün bunların işe yaramadığını gördü ve ‘’kuzu postuna bürünerek’’ bugünkü karşılıklı iyi komşuluk çizgisine girdi.

 

PKK ile yıllardır savaştı, insanlık dışı her yönteme başvurdu ve bitiremedi: düşman ve terörist PKK ve, onun ‘’elebaşı bebek katili Öcalan’’la masaya oturarak ‘’Barış pazarlığı’’na başladı.

Bundan bir yıl önce’sinden başlamak üzere son bir ay’a kadar, Kuzey Suriye Kürtleri için söylenenler hala hafızalarımızda duruyor.

 

‘’ Suriye’nin Batısında  ortaya çıkacak bir Kürt yapılanmasına eyvallah edecek halimiz yok’’ diyenlerin, bir yıl önceden sarf ettiği sözlerinden direnmek yerine onlarla anlaşmaya gitmenin daha yerinde olacağı tespitinden hareketle Salih Müslüm’ü Türkiye’ye davet ederek ‘’diyalog’’ yolunu seçmeyi tercih ettiklerine tanık oluyoruz. Dahası, tarafların yalanlamasına karşın kulislerde, PDY lideri Salih Müslüm ile PKK lideri Abdullah Öcalan’ın bile görüştürüldüğü iddia edilmektedir.

 

Bütün bu olanları yan yana getirerek genel bir değerlendirmeye tabi tutan herkesin haklı olarak kafası karışacaktır. Yapılmak istenildiğine ilişkin  söylenen sözlere bakarak yaratılan iyimserlik havası bir yana, sürecin pratik seyrine  bakarak, gelişmelerin, derin kuşku ve güvensizlik yaratacak tuzaklarla da örülü olduğu açık seçik görülmektedir.

 

Yapılmak istenen nedir ?

 

Iki şeyden bahsetmek mümkün.

 

Birincisi : Türkiye başta olmak üzere, Irak ve Surye’nin kuzeyindeki Kürtler’i de içine alarak misak-i milli sınırlarını aşan  bögesel bir Kürt çözüm sürecine dogru mu gidiliyor ? Kimi yorumcular tarafından uzun vadede bu yönde bir hazırlıgın yapılıyor olduguna ilişkin değerlendirmeler yapılsa bile bu ve benzeri değerlendirmelerin iyimserlik sınırlarını aşırı zorlamak olacagı son derece açıktır.

 

İkincisi :  Barış ve kardeşlik söylemleri ile gevşetilen Kürt direncinin oyalanarak güçten düşürülüp etkisizleştirilmekmi isteniyor ?

 

Rojava üzerinde oynanmak istenen oyunlara bu anlamıyla özellikle dikkat etmek gerekiyor.

Türkiye dağlarında sökülüp atılamayan gerilla gruplarının, ‘’barış süreci ve kardeşlik’’ söylemleri ile önce kandil’e, ardından da Rojava’ya çekilerek orada boğma hayallerinin olmadığını, olamayacağını kim iddia edebilir ki?

 

Son günlerde Rojava’da Kürtlere yönelik kanlı katliamların artması, Türkiye’nin tam desteğini alan El Nüsra çetelerinin kürlerle karşı topyekün saldırıya geçmesi tesadüfi gelişmeler olmasa gerek.

 

Türkiye’nin bu saldırılardan habersiz olduğunu iddia etmek elbette mümkün değil.

 

Rojava’ya yapılan saldırı, Kandil’de bulunan gerillaları Rojava’yı savunmak için daha yoğun harekete geçirecektir.

Böyle bir durumda, Türkiye’nin yoğun desteğini almış olan El Nüsra ve Özgür Suriye Ordusu’nun geniş çaplı saldırısına uğrayacak olan Kürt gerilla güçlerine ağır kayıplar verdirmek suretiyle  bir taşla iki kuş’u bir arada vurmayı düşünen  bir Türk dış politikasının olamayacağını asla göz ardı etmemek gerekiyor. ilerde telafisi mümkün olmayan sonuçlarla karşılaşmamak için Rojava’da yapılmak istenen oyunların perde arkasındaki güçlerin stratejik hesaplarını mümkün olduğunca bütün boyutları ile değerlendirmek ve atılacak her adımı bu hesap üzerinden yapmak gerekiyor kanısındayım.

 

Türkiye’de ‘’barış’’ süreci naraları atılırken, Rojava’ya yönelik saldırıların artması bu sürecin seyrine hiç ama hiç uygun düşmüyor.