Şuanda 108 konuk çevrimiçi
BugünBugün3694
DünDün6244
Bu haftaBu hafta17662
Bu ayBu ay17662
ToplamToplam10486086
HDP yeni bir siyasal örgütlenmedir PDF Yazdır e-Posta


Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde yapılan HDP olağanüstü kongresinden sonra gerek solda, gerekse de iktidar cephesine yakın cenahlarda birçok değerlendirme yapıldı. Bu değerlendirmelerin ana vurgusu HDP’nin Kürt Hareketinin Türkiye versiyonu olduğu, esas tabanını Kürtlerin oluşturduğu, Türkiye sol cenahından ise önemli isimler katılmış görünse de, bu grup ve bireylerin marjinal olduğuna vurgu yapıldı.

CHP’yi sol saymazsak, ki değildir. Doğrudur Kürt hareketi dışında kalan ülkemiz solunun toplamı bile bir marjinalliğe tekabül eder. Elbette her  örgütlenmenin belli bir toplumsal desteği var ancak bu destek ülke siyasi arenasında var olmaya yetmemektedir.  HDP’de zaten bu marjinallikten kurtulma, birleşik bir halk hareketi yaratarak, marjinal konumlardan, siyaseti belirleyen konumlara gelebilmenin çabasıdır. Elbette her yeni oluşum gibi birçok eksikliğide bünyesinde barındırmaktadır.

Ülkemiz sol geleneğinin  en önemli örgütlenmelerini, sivil toplum örgütlerinin çoğunluğunu, aydınların ezici kesimini, Kürt hareketi ile buluşturan HDP sadece bu özelliğiyle, bölüne bölüne eriyen solun talihini ileriye doğru tersten değiştirerek, birleşe birleşe siyaseti belirleyen ana aktörlerden biri olma iddiasıyla da bir ilktir. Bugüne kadar yaşanmış birlik deneyimlerinden farklıdır.

Farklıdır çünkü, HDP  bir örgütler koalisyonu değil, pratik eylemlilik içinde birleştirmeyi amaç edinmiş, bunun yanında tek tek sosyalist aydınları, çevrecileri, LGTBİ leri,  ötekileştirilen tüm toplumsal kesimlerin sivil örgütlenmelerini, bu kesimlerin doğal öncüsü aydınları bünyesinde toplayan ilk örnektir. Yani HDP programı ve tüzüğü ile egemenlerin iktidarına karşı olan her sınıfın, her etnik azınlığın, her inancın, her ötekileştirilenin birleşmiş bir halk cephesi olma iddiasındadır. 

Ülkemiz solunun en büyük çıkmazı bölgemizin ana hastalığı biat kültürüdür. Bu kültür sorgulamadan uzak, lidere tam itaati fetişleştiren, islami arap kültürüdür. Işte Erdoğan’ı sultan olmakla eleştiren bizler, önce kendi sultanlarımızı görmeliyiz. HDP bu sultanların saltanatına son vereceği için bazı solcu lidercikler tarafından topa tutulmaktadır.

Bakın solcularımızın en meşhurlarından Oğuzhan Müftüoğlu HDP oluşumunu Birgün gazetesinde nasıl değerlendiriyor ;

"HDP’nin kuruluşuna gelince, bu konuda HDK'nin kuruluşu sırasında ifade ettiğim Kürt hareketinin patronajı altında ortaya çıkan bu oluşumun Kürt hareketiyle Türkiye solu arasındaki doğru bir ilişki biçimine tekabül etmediği şeklindeki düşüncelerimin aradan geçen süre içinde de doğrulandığını düşünüyorum. Toplumda ciddi bir karşılığı olmayan, yetmez ama evetçilerin de aralarında bulunduğu bileşkesi, karar alma süreçlerinin biçimi, Gezi örneğinde de karşımıza çıkan tek gündemli siyaset anlayışı vb. ortada.
Ancak, Kürt hareketinin ve diğer katılımcılarının böyle bir oluşumdan kendileri için önemli bir fayda mülahaza ettikleri de ortada. Bu yüzden bize onlara başarılar dilemekten başka bu konularda fazla bir şey söylemek düşmez. Yeter ki bu konuda bizim irademize de aynı saygı gösterilsin. Bundan ötesi bizim sorunumuz!
Bizim asıl sorunumuz bundan sonra; ülkenin içinde sürüklendiği karanlık sürece karşı Gezi'de ortaya çıkan büyük potansiyelin büyük-küçük, örgütlü, örgütsüz bütün devrimci muhalefet unsurlarıyla birleşik bir devrimci sorumluluk hareketi şeklinde ülkenin geleceğine sahip çıkacak bir güce dönüştürülmesi sorunu."

Görüldüğü gibi Müftüoğlu manevi lideri olduğu ÖDP’yi, toplumda hangi oranda karşılık gördüğünü görmezden gelerek, HDP bileşenlerinden BDP’nin yüzde 6-7 oranında oyunu hesaba katmadan, diğer bileşenlerin yaratacağı sinerjiyi görmeden HDP’yi « toplumda ciddi bir karşılığı olmayan » bir yapı olarak değerlendiriyor. Yine satır aralarında HDP’yi tıpkı Yalçın Akdoğan gibi bir Kürt Partisi olarak adlandırıyor.

Müftüoğlu HDP oluşumunu marjinal gördüğü için de,  « devrimci sorumluluk hareketi » öneriyor. Hem de  örgütlü, örgütsüz tüm devrimci muhalefet unsurlarını bir araya getirecek bir hareket öneriyor. Bu önermesinin içinde HDP bileşenleri olmadığına göre, kimlerle birlik önerdiği de ortayaya çıkıyor.

Bunlar CHP, TKP ve İP ‘dir. Yani özetle, kızıl bayrak yerine Türk Bayrağını devrimciliğin simgesini haline getiren, sözde devrimci özde milliyetçi cephe. Yani geçtiğimiz refarandumda oluşan hayır cephesiyle birlikte devam edecekler.

HDP işte yukarda saydığımız sözde sol oluşumların solcu maskesini indirdiği, Gezi direnişinin ruhunu kirletmelerine müsade etmediği için söz konusu çevrelerin hedefi olmaktadır. Başta da belirttim, HDP elbette birçok kişi gibi benim de beklentilerime tümden cevap veren, yüzde yüz başarılı olacağına inandığım bir yapı değil.  Ancak bu benim ve benim gibi düşünen birçok devrimcinin HDP’yi desteklemesine, içinde yer almasına engel olacak bir düzeyde değildir. Biz devrimcilere düşen,  eleştiri ve önerilerimizi içinde yer alarak dile getirmektir. Pratikte bu yapıya omuz vermeliyiz ve halklarımızın bir kurtuluş umudu olması için elimizden geleni yapmalıyız.

İlk defa bu topraklarda lider sultasını aşarak kollektif bir yapı oluşturma şansı yakalanmıştır. Halk adına halka rağmen örgüt HDP ile yerini, içinde bizzat halkın her kesiminin yer aldığı, sorunlarını kendi çözmeye aday özgür bireyi esas alan yeni bir örgütlenmeye bırakmaktadır. Bu umudu hep birlikte büyütmekle yükümlüyüz.

Yukarda belirttim biz biat kültürünün egemen olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz.  

Biat İslam’a özgü bir kavram olarak bilinir. Arapça kökenli bir kelime ve bir kimsenin egemenliğini tanıma anlamına geliyor. Doğu toplumlarından İslamiyet’le birlikte oldukça yaygınlaşır birilerine biat etmek. İslamiyet’in ilk yıllarında Muhammed’in elini tutarak ona inanıldığı ve bağlılık göstermek için yapılan hareketlere biat denilmiş. Sonraları İslam ve Türk kökenli devletlerde halife ya da hükümdarın elini eteğini, tahtının kenarını öpmek suretiyle bağlılık bildirme biçimini almış.

Günümüzde de, gerek İslam kuralları ile yönetilen, gerekse de demokratik cumhuriyet olduğunu iddia eden Türkiye gibi ülkelerde devlet başkanlarına, parti liderlerine sorgusuz sualsiz bağlılık biçimini almış. Bu sınıfsız, sömürüsüz bir dünya isteyen, eşitlik ve kardeşliği şiar edinmiş, cins ayırımına, sınıf ayırımına, ulus ayırımına karşı çıkan sosyalist hareketlerde de aynen devam etmektedir. Lider ölünceye kadar lider kalıyor, yapılan kongreler, toplantılar, konferanslar sonuçları önceden bilinen göstermelik eylemler olmanın ötesine geçmiyor.

Demokrasi bilinci edinmemiş toplumlarda kitleler eğilimlerini lider bildikleri bireyler aracılığıyla yansıtırlar. Günümüzde tüm sınıflı toplumlarda liderler sultasına rastlanmasına karşın, lidere tapınma derecesine varan davranışları özellikle doğu toplumlarında gözlemlemekteyiz.

Batıda son yıllarda en azından bir kişinin en fazla üst üste iki defa başbakan veya başkan olarak seçilmesi genel geçer bir kural haline gelmişken, doğu toplumlarında lider hala ölünceye kadar liderdir ve hatta liderlik babadan oğla kadar geçmektedir.

Bu sosyalist hareket olma iddiasındaki örgütlerde de geçerlidir. Böylesi bir örgütsel yapılanmada bireyin kişiliğinin gelişmesi hemen hemen olanaksızdır. Örgütlenmede lider ve etrafında da ona biat eden küçük bir grup bulunur. İşin geri kalan kısmı teferruattır. Lider ve avenesi dışındakilerin piyon olmaktan öte bir rolleri bulunmamaktadır.

İşte HDP toplumsal ilerlemenin önündeki en büyük engellerden biri olan bu lider sultasına son verme iddiasıyla ortaya çıkan bir parti olma iddiasındadır. Seçimle gelenin seçimle gittiği bir yönetim olacağını söyleyen, doğal önderi olmayan, bireyin özgürlüğüne önem veren,  cins eşitliğini, inançlara eşit mesafede durmayı, toplumun ötekileştirilen, yok sayılan kesimlerinin sesi olmayı, bu kesim temsilcilerine bizzat yönetiminde yer vererek  pratikleştiren bir yapı olması itibarıyla da umut vermektedir.

Ha bu girişim başarılı olur veya olmaz, bu  birazda bu girişim içinde yer alan örgütlü-örgütsüz bileşenlerin her şeyi Kürt Hareketinde beklemeyi bırakıp, bizzat HDP’yi işin öznesi yapacak bir düzeye çıkarma azmi ile ilgilidir. Çaba varsa başarı vardır. Yoksa bu yapıda yer alıp Kürt hareketine yaslanarak  siyaset sahnesinde bir yer edineyim mantığı ile hareket edilirse, bu girişimin başarı şansı yoktur.

HDP hızla kendisini  bir seçim bloku şemsiyesi olmaktan çıkarmalı, esas olarak toplumsal örgütlenmesini bütün bileşenlerini içselleştirmiş bir ortak  tabana oturtmalıdır.  HDP bir örgütler koalisyonu olmaktan zaman içinde kurtulmalıdır. Bu yapıda yer alan örgütlenmeler de birleşmeyi hedef alıcı bir siyasal hat izlemelidir.  Amacımız devrim yapmaksa, örgütler sadece araçtır. Benim örgütüm, senin örgütün anlayışını aşarak hepimizin ortak örgütü  deme noktasına hızla evrilmeliyiz. Başarının sırrı burada yatıyor.