Şuanda 52 konuk çevrimiçi
BugünBugün3636
DünDün6244
Bu haftaBu hafta17604
Bu ayBu ay17604
ToplamToplam10486028
Ey hayat... PDF Yazdır e-Posta


‘Ey Hayat’’, bir kaç gün önce bitirerek  yayına hazır hale getirdiğim kitaba vermek istediğim ismin adı.

‘’Vermek istediğim’’ diyorum. Kesin karar vermiş değilim. Hala düşünüyorum.

Anılarımı yazdım. Örgütsel yaşam içerisinde geçen ve birebir yaşadığım olayları... Gözlemlerimi de elbette.

Kitap,  iki cilt olarak hazırlandı. Yayına hazır olan birinci cilt, iki bölümden oluşuyor.

Birinci bölüm: 1974’den 80’lere doğru.

12 mart darbesinden hemen sonra,Türkiye’nin siyasal sosyal durumu ve devrimci muhalefetin bu süreçteki konumuna ilişkin genel bir değerlendirme ile başlıyor.

Ayrıca, örgütümüz Acilciler’in adı geçen dönemde, İstanbul örgütlenmesi içerisindeki konumumla ilgilidir.

İkinci bölüm: Eylül’den önce, Eylül’den sonra.

1977 Ağustos darbesi ile başlayan hapislik yıllarını kapsıyor.  Devrimcilerin eylül hapishanelerindeki yaşamı ve bu yaşam içerisinde yer alışımın anlatımıdır.  

1979 aralık ayında  tahliye oluşum. İstanbul örgütlenmesi içerisinde sorumlu olarak yer alışım ve Eylül darbesi ile birlikte bir kez daha tutuklanarak, 1986 yılında tahliye edildiğim güne kadar devam ediyor.

Baştan da belirttiğim gibi, Kitap iki ciltten oluşuyor. Birinci cilt’in 400 sayfayı geçmemesine özen gösterdim. İkinci cilt daha sonra çıkacak. 1986 dan başlamak üzere, özellikle Orta-Doğu ve Avrupa’daki örgütsel yaşamımla ilğili olacak.

Kitabı, tek bir cilt olarak çıkartmakta mümkündü. Toplam 700 sayfayı bulacak olan bir kitabın okunma güçlüğünü göz önüne alarak bundan vazgeçtim.

Bu kitabın getirisi de , bundan öncekilerde olduğu gibi belli bir bütçede toplanacak ve belli arkadaşlar tarafından gerekli olan yerlerde kullanılacaktır.

Bu sitenin okurları biliyorlar. Kitapta yer alacak konuların önemli bir bölümü daha önce burada yayınlandı. Yazılar üzerinde özde değil ama biçim acısından önemli değişiklikler yapıldı ve yayınlandığında hukuki açıdan sorun yaratmamasına   özen gösterildi.

Bu Kitap bir örgüt tarihi değil elbette. Yüzlerce yoldaşımızın da karşılaştığı ve bir militanın doğal örgütsel yaşamı olarak okunabilinir ancak.

Kitap kimileri tarafından, o dönemi bilmeyen yada yaşamayanlar için abartılı bulunabilir. Olsun. Ben böyle görmüyorum.

Düpedüz yazdım. Sade olmasına özen gösterdim. Duygu sömürüsü yapmadığım gibi mağdur olmuş edebiyatı da yapmadım. Kaldı ki mağdur olduğumu hiçbir zaman düşünmedim bile.

Bilerek, isteyerek girdiğim bir mücadelenin  sonuçlarına katlanmam gerektiğini ta başından biliyordum. 

Doğru bildiğim ve hala da öyle olduğuna emin olduğum haklı bir  mücadelenin orta yerinde yürüdüm. Hayatımın en güzel yıllarını on binlerce devrimci ile birlikte  dört duvar arasında geçirdim. Dün olduğu gibi bu gün de,  gerekirse tekrar ve tekrar geçirmekten bir an bile tereddüt etmem.

Kitabın tamamı yayınlandığı zaman, bir kısım arkadaşlar alınabilir  bunu biliyorum. Mümkün olduğunca kimseyi kırmamaya çalıştıysam da doğruları yazmaktan da geri kalmamaya azami çaba sarf ettim.

Bizim arkadaşlarımız da dahil, devrimci hareketimiz militanlarının önemli bir zaafı bulunuyor. Açık ve dobra dobra konuşmuyorlar. Bir ömür verdikleri mücadelenin değerlendirmesini, sohbet toplantılarında, rakı sofralarında çerez olarak kullanıyorlar. Bir gün böyle, bir başka gün, bir başka biçimde, aynı konu üzerinde farklı değerlendirmeler yapabiliyorlar.

Geçmişin değerlendirilmesine ilişkin yazılanları ‘’ düşmanın eline koz vermek’’ gibi abuk sabuk gerekçelerle eleştiriyorlar. Gerçekleri örtmek, üstünü kapatarak yok saymak işlerine geliyor olmalı. Geleceğe ilişkin beklentilerini yitirmiş olanların, geçmişleri ile avunur olmamalı anlaşılabilir (!) elbette.

Açık söylemek gerekirse,çoğunlukla bunu bile yapmıyorlar.  Geçmişleri ile avunup, ona methiyeler düzüyorlar. Kurdukları hayal dünyalarının yıkılacağından ürkerek, o hayalin yakınından bile kimse geçmesin istiyorlar.

Kabuk bağlamış bir yaranın iyileştirici olduğunu sanıyorlar. Aslında bunun doğru olmadığını en iyi onlar biliyor.  ’Düşmana koz vermek ‘’sözü öyle ucuz ve öyle ‘’sözüm ona’’kullanılıyor ki... Tek kelimeyle kafalarını kuma gömerek mırıldanıyorlar...

Umarım yanlışlarından dönerler, açık ve anlaşılır olurlar. Yazarlar ve gelecek kuşaklar için yol gösterici olmaya çalışırlar.