Şuanda 331 konuk çevrimiçi
BugünBugün1788
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9512
Bu ayBu ay9512
ToplamToplam10477936
Suriye: barışı nerede aramalı? PDF Yazdır e-Posta


Cenevre ‘’barış’’ görüşmeleri devam ediyor.

Nasıl sonuçlanacağı belli de, ne zaman sonuçlanacağı bilinmiyor.

Tarafların, aynı masa etrafında karşı karşıya oturtulması dışında, önceki söylemlerinden bugüne değişen bir şey yok.

Beklenmiyor da zaten.

200.bin kişinin acımasızca katledildiği, 8 milyon kişinin evlerini terk ettiği, ülkenin üçte ikisinin harabeye döndüğü bir bölgede, yakın bir gelecekte barış  beklentisi o kadar kolay olmasa gerek.

Kaldı ki; Suriye savaşı, Suriyelilerin savaşı olmaktan çoktan çıktı.

Suriye savaşının ipleri, uluslararası güç odaklarının  elindedir.

ABD ve Rusya’nın başını çektiği, yandaşlarının sahada birbirlerine ver yansın ettiği bu kirli savaşın asıl kaybedeni, Esad’ın diktatörlük  rejimi ve ona karşı savaşan/savaştırılan gerici muhalefettir.

Cenevre’de, kazananlarla  kaybedenler  değil, kaybedenler  görüşüyor/görüştürülüyor.  

Diktatörlük ve gericilik arasındaki savaşın mutlak bir galibi zaten olmayacaktır. Her iki taraf da, halka rağmen, halkın demokrasi talebine, temel hak ve özgürlük istemlerine karşı direndiği için olmayacaktır.

Taraflardan ( diktatörlük ve gericilik)  ikisi de, gelecek için demokrasi vadetmiyor, en temel insani  hak ve özgürlük sınırlarını genişletmek gibi çağdaş hukuk kurallarının  asgari şartlarına olsun uygun davranacağı konusunda güvence veremiyor. Verse bile inandırıcı, ikna edici olamıyor.

Al birini vur ötekine...

Hatırlayalım. Savaşın başladığı günlerde, ülkemiz kamuoyunda, iktidar çevreleri  başta olmak üzere,  ulusalcı solcular tarafından  son derece yanlış ve bir o kadar da tehlikeli bir algı ortamı yaratılmıştı.

Bunlar, birleştirici değil ayrıştırıcı  söylemleri ile geniş halk yığınlarını Suriye gerçeğinden uzaklaştırdılar. Halklarımızı, dinci gericilikle diktatörlük arasında bir tercih yapmaya zorladılar.

AKP iktidarının Suriye’deki gerici iş birlikçilerine  verdiği açık destek biliniyor. Bu tavır,  tüm politikalarını AKP karşıtlığına göre  belirleyen  ulusalcı kesimin Esad diktatörlüğüne verdiği destekle karşılık buldu.

Birbirine taban tabana zıt gibi görülen her iki belirleme de sonuç olarak aynı amaca hizmet etmekte gecikmedi.

Onların bu tutumu, Suriye üzerine öne sürdükleri  argümanlar, iki ülkeden halkların   manevi duygularını istismar etmekle kalmayıp, mezhepsel kutuplaşmayı da olabildiğince arttırarak halklar arası düşmanlığı körüklemekten başka bir işe yaramadı.

Halkların yalan ve demagojik söylemlerle aldatılma çabası, bugün itibarıyla, Suriye halklarının demokratik hak ve özgürlük taleplerini kendi günlük siyasal çıkarları adına, uluslararası kamuoyunun gündeminden düşürterek büyük oranda ötelenmesine neden olmuştur.

Dikkat ediniz, Bugünün Suriye sorunu konuşulurken, halkların haklı ve vazgeçilmez temel taleplerinden söz edilmiyor artık.

Tır’lar konuşuluyor.

El Kaide konuşuluyor.

İşid, El Nüsra konuşuluyor.

İşkence fotoğrafları, toplu katliamlar, kıyımlar ve  koyun gibi boğazlanan insanlar konuşuluyor.

Vahşet konuşuluyor yani...

Suriye sözünün geçtiği her toplantıda,

ABD,Rusya,İran,Türkiye,Katar,Suudi Arabistan’dan bahsediliyor.

Yasal olmayan  yollardan Suriye’ye gönderilen paralı askerler ve Hizbullah konuşuluyor.

Esad diktatörlüğü yada gerici radikal islamcıların geleceğinden öte, kriminalize edilmiş pis bir savaşın kuralsızlığından bahsediliyor.

Üç senedir devam eden Suriye iç savaşından geriye ne kaldı?

Üçte ikisi harabeye dönmüş, sanayi tesisleri sökülerek dışarıya çıkartılmış, 200 bin insanını kaybettiği gibi 8 milyon insanın da göç ederek yer değiştirdiği bir ülkeden söz ediyoruz.

Merkezi hükümet’in, ülke genelinde, bir kaç şehir dışında kontrolü kaybettiği bir ülkenin geleceğine ilişkin  siyasi çözüm arayışlarından öte, böyle bir ülkenin var olup olmadığının masaya yatırılması ve tartışılması gerekiyor.

İsviçre’nin Cenevre şehrinde devam eden Suriye için siyasal çözüm arayışlarının ne adına yapıldığı, neyi hedeflediği,  karmakarışık ve belirsizlikler bütünüdür.

Başer Esad’ın gitmesini isteyenlerin,  yerine kimi görmek istediği belli mi? 

Kalmasını isteyenlerin, nasıl kalacağı konusunda ikna edilebilir bir gerekçeleri var mı?

Hayır.

Salih Müslüm’ün dediği gibi, birbirlerini ‘’sokakta yada bodrum katlarında boğazlayan’’ lar arasında siyasal çözüm arayışları samimi değil samimiyetsizlik örneğidir.

Son üç senedir savaşan/savaştırılan, birbirlerini tüketerek her ikiside kaybetmiş olan taraflar arasındaki savaşın, ne yakın nede orta vadede kalıcı bir barış’la sonlanacağını sanmak kocaman bir ütopyadan ibarettir.

Suriye Savaşının  adil,kalıcı  ve köklü bir barışla sonlandırılması, halkların kendi gerçek sorunlarının farkına varması,kendi gücüne güvenmesi ve kalıcı demokratik kurumlar yaratarak bu kurumlar aracılıgı ile demokrasi eğitimi ile donanmış olmasıyla mümkündür.

Bunun için taa Cenevre’lere kadar gitmeye gerek yok. Savaşan taraflar ve onları savaştıran güçler, Suriye savaşının kalıcı çözümünü gerçekten istiyorlarsa eğer, yüzlerini  Rojava’ya çevirmeleri yeterlidir.

Suriye savaşının orta yerinde bir örnek filizleniyor.

Suriye savaşının sonlandırılması ve halklar arası kalıcı barışın sağlanması, yangına benzin dökmekle değil,  Rojava’da yeşeren demokrasi filizine su serperek, daha gür   serpilip yeşermesine katkı sunarak örnek alınmasıyla   mümkündür.

Suriye barışının doğru adresi Rojava’dır.