Şuanda 342 konuk çevrimiçi
BugünBugün1114
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8838
Bu ayBu ay8838
ToplamToplam10477262
Bu gidiş nereye varır? PDF Yazdır e-Posta


Türkiye’nin uzun süredir içinde debelendiği siyasal çözümsüzlükler, 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla birlikte iktidar krizine döndü. Düne kadar iktidarı paylaşan ortaklar, artık yaratılan rant ekonomisinden ve siyasal erkten daha çok pay isteyince, düşman kardeş haline geldiler. Bu gelişmelere bir de doların önlenemez yükselişiyle birlikte gelen ekonomik kriz de eklenince yaşam standartlarında büyük bir gerileme, politik arenada bir kaos  gün yüzüne çıktı.

Bu gün itibarıyla Bankaların aldığı önlemler gereği Kredi kartlarında yapılan uzun vadeli taksitlendirmeler sona erdi. Taksitli alışverişler hemen hemen bitirilmiş durumda. Ev ve araba alımlarında bankaların verdiği yüzde yüz kredi dönemi de son buldu. Alacağı kredinin yüzde yirmi beşini peşin ödemeyenler mülk satın almak için kredi alamayacaklar. Bu gibi önlemler artık  kitlelerin gerçek alım güçlerini ortaya çıkaracak nitelikte.

 Kredi kartları ile borçlanarak alışveriş yapmak birçok alanda devre dışı bırakılıyor .

Yıllardır kredi kartları sayesinde piyasada sahte bir bolluk yaratılmıştı. Herkesin elinde onlarca kart vardı. Bu durum dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur. İnsanlar gelecek kaygısı düşünmeden sanki bu kartlar kendilerine hibe edilmiş gibi algılayıp sınırsız harcama yapabiliyordu.

Bu davranışı da pek anlamış değilim. Demek çaresizlikten olsa gerek millet sanki sanal bir alemin girdabına takılmış gidiyordu. Bunun başka türlü bir izah tarzı yoktur.

Sen bankanda kaç paran olduğunu hesap etmeden nasıl alışveriş yaparsın. Borçlan, borçlan nereye kadar? İşte bu gerçek yaşamdan doludizgin uzaklaşmanın faturası bugün kesilecek. 

 Bu güne kadar bankaların tüketimi arttırmak için kredi kartı uygulamasına sınırlama getirilmesi AKP iktidarının ülke ekonomisinde ve insanların alım gücünde sağlandığını iddia ettiği büyümenin ne menem bir şey olduğunu deşifre edecek zaten.

Bakalım neymiş ‘’refah’’ seviyemiz! Bunu görebilmek için çok değil bir kaç gün beklemek yeterli.

Para piyasasında dolar ve Euro’nun önlenemez yükselişi ve TL’nin gün geçtikçe değer kaybediyor oluşu ekonominin tepetaklak gidişini gösteren verilerdir.

Dünya ekonomisinde gelişmiş ülke ekonomilerindeki iyiye gidişin, gelişmekte olan ülkelerin aleyhine işlediğini anlatan  ekonomik göstergeler Türkiye”nin içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik krizin gerçek seviyesini izah etmekten uzaktır.

Türkiye ekonomisini değerlendirme kapasitesinde olduğumuzu iddia etmiyoruz tabii ki, ama ortada olanı da görmek için pek fazla iktisat bilgisine gerek yok zaten. Bu gidiş nereye varır diye  Aklıselim düşünmeye gayret ediyoruz.

 2002’den bu yana iktidar olanların,‘’Yeni Türkiye’’yi inşa ettiklerini söyleyenlerin bu gün içine düştükleri duruma bir bakın.

Dünden bu güne Türkiye”de yapılan yatırımlara bakarsanız, bunun sanayi yatırımı olmadığını, üretim  amaçlı yatırım olmadığını, tamamen tüketim hırsını körükleyen inşaat sektörüne ve benzeri alanlara  yapılan yatırımlar olduğunu görürsünüz. Klasik sermayenin bir yanında cemaate dayalı işadamları, bir tarafta doğrudan AKP’ye yaslanmış işadamları ön plana çıkmış ve “Anadolu Kaplanları” adı altında tamamen üretim sektöründen kopuk rantçı yeni bir sınıf yaratıldı. İktidara seçkinleri de bu rant pastasından hisselerine düşeni almaktadır. 17 Aralıkta da görüldüğü gibi sözünü ettiğimiz bu rant gelirine bakanlar ve başbakan çocukları bile bulaşmış görünmektedir.

Hükümetin yaptığı açılımlara bakın; hepsi TOKİ, AVM, yol, köprü ve benzeri inşaat sektörü ile ilgili açılışlardır. 35 yıldır sürdürülen GAP projesi bile hala tamamlanamamışken, Türkiye’nin dört bir yanı beton yığınına çevrilmiş görünüyor. Ülkemizin en verimli arazileri, yalıları, yazlıkları da Arap petrol şeyhlerine ve Rus mafyasına satılıyor. İşte Türkiye’ye giren taze paranın kaynaklarından bazıları bunlardır. Bir başka kaynak ise kılıfına uydurulmuş ulusal sınırları da aşan kara para aklamadan elde edilen döviz girdileridir.

Bakan çocuklarının ve dört bakanın adının  karıştığı yolsuzluk operasyonu Fetullah Gülen Cematiyle AKP arasındaki iktidar savaşını su yüzüne çıkardı.

 Cemaatle AKP savaşı bir rant paylaşım savaşıdır. Bu savaştan kimin galip çıkacağı henüz belli değil. AKP’nin sırtını dayadığı uluslar arası güçler bütün yetkileri elinde toplamış bir Erdoğan istemiyorlar.

Türkiye Yönetenlerin yönetilenlere sürekli dişini gösterdiği bir ülke haline geldi. Bir gecede savcıların, polislerin yerlerinin değiştirilerek hukuk kurallarının alt üst edildiği bir ülke, İnsanların bireysel ve toplumsal hak taleplerine sürekli kulak tıkandığı bir ülke güvenli olabilir mi?

Yasa yapıcıyla yolsuzlukları yapanın aynı olduğu bir ülkede hangi hukuktan bahsedilebilir?

 Bu gün AKP, iktidar kavgasından galip çıkmak için Kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldımaya çalışarak, yetkilerin tek elde toplandığı bir saltanat rejimi yaratmak istiyor.

 Merkez bankası doların yükselişini önlemek için faizleri arttırdı. Halen de tam anlamıyla bu yükseliş önlenmiş değil.

Peki bu durum neye yol açacak diye sorarsanız; ‘’satın alınan her şeye zamlar kapıdadır’’diye cevap vermek kehanet olmayacaktır. Ekmekte, doğal gazda, pazardan alınan patateste ne alıyorsanız onda zam kapıda. Bu durum kısa vadede üreticiyi, ardında da ürünlere zam yapıldığında tüketiciyi etkiler.

Anlaşıldığı kadarıyla yapılan yolsuzlukların faturası yine yoksul halkın sırtına biniyor.

Arkasına yoksul halk kesimlerinin desteğini alarak iktidara gelmiş olan AKP için yolun sonu görünüyor. Alınan son ekonomik önlemlerle giderek alım gücü daha da düşecek olan yoksul halk kesimleri artık  sahte cennet vaatleriyle aldatılamayacak. Ve bu ekonomik çöküş engellenmediği, başta Kürt sorunu olmak üzere  toplumsal sorunları çözecek gerçek bir demokratikleşme sağlanmadığı sürece AKP iktidarı önümüzdeki genel seçimlerde iktidar yüzü göremeyecektir.