Şuanda 312 konuk çevrimiçi
BugünBugün1103
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8827
Bu ayBu ay8827
ToplamToplam10477251
Ama burası Türkiye! PDF Yazdır e-Posta


Bilgisayarın başına geçip yazmaya koyulduğumda önceki yazılarıma bir bakayım dedim.  2010’nun haziran ayında ‘’Neler oluyor’’ başlığı ile yazdığım bir makale gözüme ilişti. En son paragrafı aynen alarak devam ediyorum.

‘’Yaşanan gelişmeler bize açıkça gösteriyor ki; toplumsal hassasiyetleri gözetmek, dengeli ve gerçekçi bir politikayla toplumda demokrasi ortamını yaratmak için son alarm zilleri çalıyor. Bundan ötesi yok. Bu tam da özlenen ama küresel sistemin doğası gereği insanlar yararına gerçekleşmesi pek de kolay olmayan bir ütopya…’’

İyi niyeti ve umudu muhafaza ederek yazıyorum...

Biliyorsunuz 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla birlikte bu ülkenin başbakanının ağzından deşifre edilen ‘’paralel yapı’’ olduğunu öğrendik.

Kendi kendimize soralım bakalım:

‘’Paralel yapı’’nın Fetullah Gülen Cemaati’nin adamları olması neyi değiştirir?

 17 Aralıktan bu yana iki ay geçti. Bu yapıyla mücadele çağrılarının ardından birbirlerine karşı onca küfür,itham, beddua ve kaset dalaşından sonra bu güne kadar ne değişti?

Başbakanın bizzat kendisinin örgüt mensubu , çete elemanı dediği kişiler bu güne kadar yakalandı mı? Herhangi bir cezaya çarptırıldı mı?

Adana’da MİT’e ait olduğu açıklanan tırları durduran komutana hem dış güçlerin ajanı diyeceksiniz hem de tayinini bir yerden başka bir yere yaparak mı cezalandıracaksınız? Adam  hem asker olacak, hem de dış güçlerin ajanı olacak ve sadece yeri değiştirilerek cezalandırılacak. Olacak iş mi bu? O tırları durduran sıradan bir asker olsaydı ve Cemaatle bağı olmasaydı böyle mi cezalandırılırdı acaba?

Bir de sayısız örnek arasından seçersek İstanbul’da çete üyesi olarak adlandırdığınız bir savcı vardı onu da başka bir yere tayin ettirdiniz.  Adam çete üyesi! Niye içeri almıyorsunuz?

O zaman bir daha soralım: Yasa yapıcıyla yolsuzlukları yapanın aynı olduğu bir ülkede hukuktan bahsedilebilir mi?

Ayakkabı kutuları mizansenmiş. AKP’li meşhur cahş Mehmet Metiner öyle söylemiş. Kimsenin sözüne değer vermediği adamların yalanlarıyla gün geçirmeye çalıştınız. Ayakkabı kutuların içindeki paraların menşei hakkında her gün başka bir yalan uydurdunuz. Soruşturan savcıların yerlerini değiştirdiniz. Yetmedi yargıyı yürütmeye bağlamaya kalktınız.

İşi o düzeye vardırdılar ki; bu ülkenin öyle bir başbakanı var ki, tüm mesaisini gazete patronlarını aramaya ayırıyor. Gündelik telefon görüşmeleriymiş. Sadece gazete olsa yine iyi sinama ve dizilere de ayar çekiyor...

 Bu yeni rolünden de öylesine hoşnut ki; yaptırdığı anket sonuçlarına göre oy oranları yüzde 48. Muhalefetin beklediğinin aksine  2014 Mart ayı yerel seçimlerinde iktidarı şimdiden çantada keklik görüyor.

Yolsuzluğa adı karışan bakanların oğulları nerede şimdi? Herhangi bir ceza aldılar mı? Bırakın onu Bu oğullardan Barış Güler’in babası olan ve adı Rüşvet ve yolsuzluğa karışan Reza Zarrap’a telefon konuşmasında ‘’sana bir şey olursa önüne kendimi atarım’’ diyen eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in Bakanlık yaptığı bir ülkede adaletten, haktan hukuktan bahsedilebilir mi?

Bunların yoktur birbirilerinden farkları. Bunlar Mit’i halkın gözünde aklamak, meşrulaştırmak, MİT devleti kurmak istiyorlar.

Bunlar başkalarında eleştirir göründükleri her şeyi kendilerine hak görüyorlar. En iyi soygunu biz yaptığımız gibi en iyi dinlemeyi biz yaparız diyorlar.

Erdoğan’ın odasında bulunan böceği hatırlarsınız. O zaman ne tantana koparmışlardı değil mi? Şimdi ellerinden gelse milletin nefes alışını bile kontrol ederler. Yeni internet yasasıyla epeydir gizli uyguladıkları engellemeleri meşrulaştırdılar.

Anlaşılan yapılan yolsuzlukların faturası yine yoksul halkın sırtına çıkıyor.

Din kardeşleriyle aralarındaki menfaat ve iktidar savaşı başka bir yerde olsa hükümetin istifasını getirirdi. Yolsuzluk yapan bir ülkenin Hükümet Başıysa o ülkeden daha ne beklenir. Ama burası Türkiye .