Şuanda 458 konuk çevrimiçi
BugünBugün1170
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8894
Bu ayBu ay8894
ToplamToplam10477318
Bu savaş neyin savaşı? PDF Yazdır e-Posta


Pandoranın kutusu açıldı. Evet şimdi dört bir yanı insanın burun deliklerini sızlatan pis kokular sardı. Egemen güçler arasındaki teknolojik savaşı izliyoruz.

 

Savaşın sadece yerel güçler arası olmadığı çok açık. Türkiye gibi bölgesel, stratejik konumdaki bir ülkede her gelişme doğal olarak küresel güçlerin ilgi alanındadır. Olayın içeriğini tam kavramadan bir de bakmışsınız ki görünürde çatışan taraflar yere serilmiş, bu güne kadar adı hiç geçmeyen dış güçler savaşın galibi olmuşlar. Filler tepişmesinde aradaki  insanlık eziliyor. Üstüne üstlük büyük ahlaki bir çöküntü yaşanıyor. Sıradan insan bunun farkında bile değil.

 

Bu savaş; sadece Gülen- Erdoğan savaşı değil, sistemce karşı karşıya getirilen insanın tükenişi savaşıdır. Bunun bilince çıkarılması gerekiyor. Büyük tekellerin hizmetine kurgulanmış bir savaş sürüyor.

 

Küresel güçlerin  hedefi; Türkiye’nin ve Kürtlerin bölgede söz sahibi olmalarını engellemektir.

Birkaç yıl önce  düzmece kaset ve yazılı belge ile, gizli tanık adı altında iftiracılarla binlerce Kürt siyasetçisi KCK ve PKK üyesi olmaktan tutuklanırken, bugün sokağa çıkan muhalefetten ses yoktu. Herkes Kürtlerin siyaset sahnesinden silinmesi için işbirliği içinde, gayri ahlaki yöntemleri görmezden geliyordu.  

Gülen - Erdoğan çatışmasında dış basın bile ülkedeki kurumların yara aldığından bahsederken, CHP ve MHP fırsatçı davranıp, iktidar hırsıyla Gülen’in yanında yer aldılar.  Daha düne kadar kendi kasetleri yayınlandığında etik değerlerden, hukukun üstünlüğünden, yargı bağımsızlığından, yaşamın mahremiyetinden dem vuranlar, rakiplerinin kasetleri yayınlandığında bu yöntemin ahlaki olup olmadığına bakmadan, gerçek olup olmadığını araştırmadan, üstüne  balıklama atlayarak buradan siyasi rant koparmaya çalışıyorlar. Bu nasıl ahlaktır? Aynı kulvarda oynayan Ezeli rakiplere bakın! 

 

Kapitalizmin erdemi alaya aldığını hepimiz biliyoruz.  Tek değerin para olduğu toplumlarda etik parçalanma yaşanması kaçınılmazdır. Bu süreç ahlaki değil.

 

Dünyamız teknolojinin geldiği düzey sayesinde  öyle “şeffaflaştı” ki; artık yatak odalarında bile yanlız değiliz. Teknolojinin kötü kullanılınca karşımıza böyle manzaraların çıkmasına da şaşırmamak gerekir. Herkesin yaşamının fütursuzca kayıt altına alınıp, birbirine karşı kullanıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Seçimler yaklaştıkça dinleme kasetleri baş döndürücü bir hızla piyasaya sürülüyor... Hiç kimse özel yaşamın dinlenebilirliğini sorgulamıyor. Madem ki gerçekten dinlenmiş ve kayıt altına alınmış; kasetlerin önceden savcılığa teslim edilmesi gerekmiyor muydu? Ayrıca bu kasetleri hazırlayanlar, nedense ortaya çıkarılmıyor ama el çabukluğuyla yasalar çıkarılıp kara soygunun deşifre edilmesinin önü alınmaya çalışılıyor.

 

Bu gün bakıyoruz  ortalık bu kadar çalkalanırken bu tür provokatif ortamları hazırlayanlar  ya sırra kadem basıyor, ya da sadece yerleri değiştiriliyor. Ortaya saçılan pislikler orta yerdeyken, kimse hakkında bir soruşturma bile açılmıyor. Kazara açılan soruşturmalarda bir arpa boyu yol alınmıyor.

 

Oysa söz konusu Kürtler ve devrimci-demokratik muhalif güçler olunca bu kadar belge ve bulgu ortada yokken bile hemen operasyona maruz kalıyor, tutuklanıyorlar. O zaman susan sözde muhalifler ABD ziyaretleri, Cemaat lideri ziyaretleri sonrasında düğmesine basılmış gibi hemen harekete geçiyorlar. Burada hedef halklara daha iyi bir gelecek hazırlama değil, bugünkü soygun düzenini devam ettirmek için yeniden cilalayıp parlatmaktır.

 

Uluslararası egemen güçler için Ahmet veya Mehmet sadece oynanan oyunun figüranları olarak bir anlam taşırlar, rol bittiğinde görevleri de biter ve bir kenara fırlatılırlar.

 

 Erdoğan; yeni MİT, HSYK ve İnternet yasalarıyla, devlet içindeki ‘’Paralel yapı’’ya karşı bir yandan elini güçlendiriyor, bir yandan yasama ve yargıyı yürütmeye bağlayarak  Kuvvetler ayrılığı ilkesini yok ediyor. Tüm yetkilerin tek kişinin elinde toplandığı bir dikta rejiminin alt yapısı oluşturuluyor.

Bizim için önemli olan  gelişmeler karşısında insani ve doğru tutum alabilmektir. Birbirinin açığını kullananlara hangi partilere ve eğilimlere sahip olurlarsa olsunlar toptan karşı çıkmak gerekiyor. 

 

 Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye Solu tam bir kısır döngü içerisinde. Soyut tepkisel yaklaşımlar dışında işin özüyle kimse ilgilenmiyor.  Asıl sorun kasetler savaşı da değildir.

Türkiyenin içine sürüklendiği gelişmeler ışığında devrimci tutum; ahlaki çöküntüye taraf olmak değil son vermektir. Ne mevcut iktidarın, ne de parelelininin uygulamaları  hukuki ve ahlakidir.. Dünyada küresel güçler Türkiyeye ilişkin bir senoryo çiziyor, herkes de iradesi dışında kendisine biçilen rolü oynuyor. Kapitalizmin senaryolarında başrol oyuncusu yoktur.  Unutulmamalıdır ki, bu sistem içindeki bir tartışmanın tarafı olduğunuz noktada pusulayı kaybedersiniz.

 

Önecelikli olan kayboluşun şeklini tesbit edebilmek. Ama Her şey öylesine sıradanlaştı, öylesine banallaştı, öylesine kendini sürekli (başlar ve biter haliyle) tekrar eder oldu ki, bu tespiti yapabilmek de imkansızlaştı. Çıkış yolları birbirinin ardındaa kapanmaya başladı. İnsanlar imajlar gibi yaşıyor ve gerçeklerle yüz yüze gelemeden sanal tepkiler içinde kayboluyor. Bu gün tepki verdiğimizi yarın unutuyoruz. Tepkilerimiz saman alevi gibi. Bir yanıp bir sönüyor. Çalınan İradesi sürekli güncellenen insanlara döndük.

Kapitalizmde herşeyi süreklileşen kar hırsı belirliyor. Bu hırs, bu gün daha da belirgin olarak ötekileştirdiği insanlığı, yaşamı beş para etmeyen ve tarihi de olmayacak olan sürülere dönüştürdü.  

Soygunun devlet eliyle yapılışının su yüzeyine çıkışı o nedenle iktidar seçkinlerini pek fazla rahatsız etmiyor. Biliyoruz ki , Kapitalist sistemde tekelci güçlerin çıkarına olmayan hiçbir şey yaratılmaz. Teknoloji onların hizmetindedir. Pazar değeri olmayan, pazarlanamayan ne tasarımcılık ne de yaratıcılığın kıymeti harbiyesi yoktur ve hiçbir özel ve devlet kurumu bunlara kaynak ayırmaz.  Kapitalizm adından belilidir ki; insanların gerçek gereksinmelerine değil kendi kar’ına bakar.  Bu sistemin çarklarında insanın kurtuluşu mümkün değildir.      

 Artık sade zamanların devri bitti. Artık herşey otomatik, nümerik üretiliyor, kolonlanıyor. İnsanların bile kolonlanabildiği bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla dünya hali ve dünyanın vizyonu değişti.

Bu arada internet çağına girişle birlikte gerçekle, gerçek olmayan arasındaki ayrım da yok olma aşamasında. Yoğunlaşmış imajların hegemonik şiddetinde alternatifsiz seri üretim çağına girdik.

 Mübalağa gibi algılamayın, insanların da imajlar gibi bir yanıp bir sönmesi, (hayale dönüşmesi diyelim biz buna) bizi sonunda zamanın da imaj gibi algılanmasına götürecek.

Sürekli çatışma sınırında ölümle yaşam arasında yaşamaya başladık. Bu sistemi de tehlikeye sokan bir gelişmedir.

 Kapitalist sistemin çözülürken insan üzerindeki basıncını yok etmek için sistemin dışında ve onu kökten değiştirmeyi hedefleyen örgütlülükler yaratmak tek çözüm yolu olarak karşımızda duruyor.