Şuanda 179 konuk çevrimiçi
BugünBugün1052
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8776
Bu ayBu ay8776
ToplamToplam10477200
Açık soygun PDF Yazdır e-Posta


Eğer, bir ülke yönetenler tarafından açıkça soyuluyorsa, orada söylenecek söz kalmamıştır. İktidar devleti tamamen kontrolü altına almış, yürütücüsü hukuktan üstün kılınmışsa, söz yetersizdir, anlamsızdır. Yasa yapan ve yürüten,  yürütücü, soyucu olmuştur.

Şimdi yaşadığımız süreç anlamsız bir süreç gibidir, sabır taşını çatlatacak olan bu boşluk, sadece halkın kendi gözüyle görmesini sağlayacak, sağduyuya davet zamanlamasıdır. Uykudan uyanması gerekenlerin uyartılması sürecidir.

Silahların konuşması süreci değil gündemde olan, barışçıl anlatım sürecidir. Fakat tek el ve padişahlığa giden yolun da önü tıkanması gerekir. Birlik süreci, partileşme, toplumun sorunlarını sosyal, kültürel, dinsel, politik ve diğer taleplerinin örüldüğü organlaşma ve bu paralelde eğitildiği süreçtir.

Feodal yapının kapitalizm aracılığıyla tam çözülemediği aşamada, halkın,  toprağa bağlı kesimlerinin dinsel yaşam biçimi önde olan köylülüğün, iktisadi olarak yaşam standartlarının baş döndürücü lükse dönüştüğü ve önemli kesiminin de burjuvalaştığı, ister küçük zengin, ister orta, on yıllara yayılınca feodalizmin kullandığı Allah’çılık ve aldatı, Türkiye politikasına damgasını vurdu.

Artık din adamlarının yetkili insanlarının da iddia ettiği Allah ile aldatmak devri başlatılmış ve hatta sürecin ortalarına gelinmiştir. Allah ve ona inanmak para getirmekte, alışıla gelmiş inanç kültü, çalsanız çırpsanız da, bal tutan parmağını yalar, veya, çalsa da bir şeyler yapıyor canım gibi sözlere,  yerini bırakmaya başladı. Bu düşünce, hırsızlığın mübah,, yani halk tarafından  kabul edilir olduğunu göstermektedir. Halkın feodal kesimlerinin oylarıyla iktidara gelenler, onlara verdiği refah ortamı bunu kabul edilir kılmıştır.

Önceki on yıllarda, cennetin tapusunu satan politikalar üretenler ve onların talebeleri iktidardalar. Şimdi onların cenneti, kapitalizmin tanrılaştırdığı parayı ele geçirince dünyada da bu cennetin yaşanacağını içselleştirdi. O kadar ileri gittiler ki, evlerinde odalara zor sığan paralar yakalandı, altlarında son model araçlar, giydikleri son derece pahalı ipek kumaşlarla ve çevrelerinde yalakalar ordusu ve yüzlerce korumalar yetmediği gibi, yasalar ve onları uygulayan hukuk sistemi, istihbarat ve silahlı kuvvetleri bu gücün eline şimdilik teslim edilmiştir.

12 Eylül’de başlatılan bu harekat, önce isyan eden solu yok etmek, sonra alternatif olacak engelleri milliyetçi de olsa, suikastlarla ortadan kaldırmak ve bu günkü ortama, yol engellerini  tek tek temizleyerek gelmekti.

Bunu geç anlayan ulusalcı çizgiler, kendi halklarına geç te olsa ihaneti anlayınca, hemen dönüş yapsalar da cezaevine tıkılmaktan kurtulamadılar.

Böyle bir politik iktidar ayakta fazla kalamaz, çünkü; kendi anlayış kökeninden gelenler, yani, cenneti yaşamak isteyenler çıkıp onları devirecektir. Diğer alternatif ise, buna da biraz daha zaman gerekecek, halkın kendi demokratik iktidarını örerek oluşturmaktır.

Kriz bu alternatifleri yaratmaya adaydır. Üçüncü yol kaos olur ki, Suriye gibi oluruz, taş üstünde taş kalmaz.

Aziz Nesin seksenli yıllarda dinci çevre için bu sözleri kullanmıştı,  “Bu güruh iktidara gelirse taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmayacaktır”

Açık soygun daha bitmedi, soyulmaya devam ediyoruz ve en kötü ihtimal, Aziz hocanın dediğidir.

Yolumuz açık olsun.