Şuanda 269 konuk çevrimiçi
BugünBugün1088
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8812
Bu ayBu ay8812
ToplamToplam10477236
Seçimler ve biz ötekiler PDF Yazdır e-Posta


AKP ve liderliği, her seçim dönemi öncesi hep yeni bir mağduriyet sebebi bulmuş ve bu politika üzerinden kitlelerden destek almıştır. 12 yıldır iktidar olan kendisi değilmiş gibi, seçim propagandalarında,  iktidarı döneminde halka, ezilenlere, Kürtlere, Alevilere, bilcümle ötekileştirilmiş toplumsal kesimlere karşı işlenen  suçların müsebbibi olarak hep başka birileri, derin devlet, Ergenekoncular, Balyozcular ve en son olarakta parel yapı olarak Cemaat gösterilmektedir.

Öyle bir hava yaratılmaktadır ki, gören sanki Erdoğan’ın iktidar değil de muhalefet olduğunu sanır. 10 bin Kürdü KCK’li diye zindanlara tıkan, yüzlerce hasta mahkumu mahpuslarda ölüme terk eden AKP iktidarı, 17 Aralık operasyonu ile açığa çıkan yolsuzlukların üstüne gideceği yerde, bir daha kendilerinden bu konuda hesap sorulamaması için yasaları değiştiriyor ve bu yasal değişikliklere sessiz kalınmasını sağlamak amacı güderek, Ergenekon davası tutuklularını bir bir salıveriyor.

Tabii bu Ergenekoncu sevgisi Erdoğan’ın yeni ittifak arayışlarından da kaynaklanıyor. Cemaat, CHP, MHP ittifakına karşı AKP, Ergenekon ve İP ittifakı örülmek isteniyor. AKP en azından bu ergenekoncu kesimlerin öbür cepheye katılmasını önlemeye çalışıyor. Yani iki tarafta yanına parelel devletin farklı kanatlarını alarak siyaset yapmaya çalışıyor. Gezi ile başlayan meşruiyeti 17 Aralıkla daha da tartışmalı hale gelen Erdoğan, iki aydır söylemini Cemaat oyunları üzerine şekillendirmektedir. Sözümona bugüne kadar Türkiye’de ne kadar hata  yapılmışsa, ne kadar anti-demokratik uygulama olmuşsa, ne kadar cinayet işlenmişse, ne kadar tutuklama olmuşsa hepsini de bu parelel devlet yapılanması yapmıştır.

Bakınız erdoğan neler söylüyor son konuşmalarında :

 « 7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarımızı tutuklayıp bu süreci sabote etmek istediler. Paris'te suikast yaparak süreci durdurmak istediler. Gezi olaylarıyla bu barış sürecini, bu kardeşlik sürecini baltalamak istediler. Başarılı olamadılar. Ama hiçbirinde de kardeşliğimizi bozamadılar. Şimdi 17 Aralık ve 25 Aralık darbe girişimlerini de en başta çözüm sürecini ortadan kaldırmak için yaptılar. Neden biliyor musunuz? Eğer çözüm süreci kalıcı olursa Türkiye'yi hiç kimse tutamaz. »

Madem bu parelel yapının bu kadar suçları sabit, neden bugüne kadar bu grubun bir üyesini göz altına almadınız, hakkında soruşturma açmadınız  diye sormamız gerekmiyor mu ? Kürtler başından beri Paris cinayetlerinin devletin bilgisi dahilinde, Cemaat tarafından kullanılan ve emirlerini MİT’ten alan Alperenler tarafından işlendiğini söylediler. En son MİT’in işin içinde olduğuna dair belge yayınlandı.

Ancak Erdoğan  barış sürecini ortadan kaldırmak istediler dediği bu çevreleri hala neden korumaktadır ?  Söyleyelim çünkü bu çevreler düne kadar Erdoğan ile kol kola iş yapan çevrelerdir. Bu parelel yapı Erdoğandan gizli bir eylemin içinde olmamıştır. Erdoğan  işine geldiği için bu söz konusu katliamlara ses çıkarmamış, aksine onay vermiştir. Işin üstüne giderse kendisinin de doğrudan işin içinde olduğu ortaya çıkacaktır.

Yukarıdaki sözleriyle aslında Erdoğan suçluları ihbar etmektedir. Adres vermektedir. O zaman bu ülkenin hukukçularına düşen görev hemen harekete geçmek değil midir ? ama görülüyor ki, istedikleri zaman sadece asılsız ihbarlar ile yüzlerce insanı tutuklayan yargıçlar, sıra Kürtlere yönelik işlenen suçlara gelince sus-pus olmaktadırlar. Aynı yargıçlar Ergenekon sanıklarını bir bir salıverirken, insan boğazlayanları serbest bırakırken, tek suçu Kürt olmak olan KCK sanıklarının tahliye taleplerini komik gerekçelerle « bırakırsak dağa gitme tehlikeleri var »  bahanesiyle reddetmektedirler. Türk adaleti çifte standartlı olduğunu her vesile ile göstermektedir.

Yani sözün özü, yaşananlar uluslararası güç merkezlerinin istemi doğrultusunda Türkiye’deki sistemin yeniden yapılandırılmasıdır. Bundan dolayı iktidar klikleri arasında bir güç çatışması başlatılmıştır. Bu çatışmada demokrasi ve özgürlük güçlerinin nasıl bir duruş sergileyeceği ve kendilerini bu güç çatışması içerisinde nasıl konumlandıracakları ise henüz netleşmiş değil.

Pareleli ile, aslı ile bu iktidar klikleri arasındaki güç çatışmasında Türkiye'nin ezilenleri, emekçileri, devrimcileri doğru bir duruş sergileyerek, bağımsız bir üçüncü taraf olarak bir halk iktidarı odağı olabilir mi ? bir çözüm gücü olarak siyaseti belirleyebilir mi ? Açıkçası bütün bunlar soru işaretleridir ? bu süreçte Kürt  Özgürlük Hareketinin kendi çizgisi doğrultusunda bir hat izlediği ve izleyeceği ortada. Kürt hareketinin bu netliği Türkiye’nin devrimci-demokratik hareketinde ve demokrasinin önemli dinamiklerinden biri olan Alevilerde  henüz bulunmuyor. Bu kesimlerin  temsilcilerinin önemli bir bölümünün  ideolojik-politik duruşlarında büyük belirsizlikler yaşanmaktadır. Bu kesimlerin doğru bir duruş sergilemesi ülkenin geleceği konusunda önemli ve etkili sonuçlara yol açabilecektir.

Elbette Türkiye devrimci dinamiklerinin önemli bir kesimi, yine Alevi örgütlenmelerinin bir kesimi ve bir çok siyasal kişilik ve sivil toplum örgütlenmeleri, Halkların Demokratik Kongresi etrafında bir araya gelmiş ve bu bileşenlerin önemli bir kesimide Halkların Demokratik Partisi (HDP)  adı altında partileşerek siyasal sahnede Kürt Hareketi ile bağlaşıklık içinde yer almıştır. Ancak solun ve Alevi örgütlenmelerinin büyük bir kesimi de hala bu ortak yapılanmanın dışında bulunmaktadır.

AKP  iktidarına ve Cemaate karşı duruşlarıyla baktığımızda HDK bileşenleri dışında kalan kesimlerin büyük çoğunluğu için geleneksel ulusalcı kemalist damarın ön plana çıktığını görüyoruz. Her ne kadar bunların büyük kesimi bunu kabul etmeselerde,  CHP’nin başına bilinçili bir proje ile getirilen Kürt ve Alevi kimlikli Kılıçdaroğlu faktörü nedeniyle, büyük bir asimilasyon çemberine alınmış Alevilerin önemli bir kesiminin  CHP oy vereceği söylenebilir.

HDP içinde yer almayan devrimci saflardaki radikal gruplar ise, güncel siyaseti yorumlamaktan  uzak bulunmaktadır. Bu konumlanışıyla kendini tekrar etmeye devam ediyorlar. Her ne kadar bu kesimlerin bazıları seçimleri boykot edeceklerini söyleselerde tabanlarına hakim olamayacaklardır. Kürt hareketine ve onun bileşenlerine karşıtlık düşüncesini içselleştirmiş bu taban genelde CHP’yi desteklemeye eğilimlidir.  

Yaklaşık 15 gün sonra ülkemizde bir seçim olacak. Bu seçimler artık yerel seçim olmaktan çıkmış ve bir referanduma dönüşmüştür.  Bugünlere 17 aralık operasyonu ile gelinmedi, 17 aralık bir sonuçtur.  AKP iktidarının tüm yasal düzenlemelere karşın baş aşağı gidişinin en önemli sebeplerinden birisi Kürt halkının çözüm sürecindeki kararlı duruşu ise, bir diğer nedenide Gezi halk kalkışmasıdır.

Gezi direnişi ülke tarihimizin hiçbir döneminde yaşanmamış bir halk kalkışmasıydı. Gerici, despot bir iktidara karşı halk bir ay boyunca sokakları, meydanları zapt etti. AKP iktidarının sarsılmasına yol açtı. AKP’nin geriye doğru gidişinin başlangıcı Gezi direnişidir.  

17 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet skandalı ise Gezi’den sonra Akp’ye dair güvenin, iktidar güçleri tarafından da yitirildiğinin bir tescili oldu. Ancak burada bir noktayı belirtmekte fayda var. Eğer Gezi direnişi olmasaydı, yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun veya iktidar bloğunda ki dağılmanın olabilmesi pek mümkün değildi.

Kürt sorununda samimi olarak bir çözüm süreci başlatan Özgürlük Hareketi güçlenirken, bu konuda samimi davranmayan, çözümü PKK’yi ve KCK’yi çözmek olarak anlayan ve buna göre hareket eden AKP’nin ise kendisi çözülmektedir.

Geri dönüşü olmayan yola giren AKP ; iktidarını korumak iç güdüsüyle, Gezi olaylarını da parelel devlet kışkırtması olarak değerlendirmeye, 17 Aralık operasyonunu unutturmaya, çıkardığı yasalar ile muhalif kesimlerin sesini kısmaya çalışıyor. Buna karşı düzen içi muhalefet ise  AKP’nin yarattığı iktidar boşluğunu, CHP öncülüğünde  sağcılaşarak  doldurmaya çalışıyor.  AKP iktidarını İstanbul’da Cemaatçi Sarıgül ile, Ankara’da faşist Mansur Yavaş ile, Hatay’da AKP’li eski belediye başkanı ile geriletmeye çalışan CHP bu tutumuyla  AKP’yi geriletelim,  iktidar olalım da kiminle olursa olsun anlayışında olduğunu beyan etmiştir.

AKP’ye karşı Cemaat, CHP ve MHP ittifakı ile sonuç almaya çalışan uluslararası sermaye gurupları, AKP’yi destekleyen muhafazakar-milliyetçi kesimleri kazanmak adına,  sağcı iktidara karşı daha sağcı bir muhalefet ile cevap olmaya çalışmaktadırlar. Her zaman işler uluslararası egemenlerin istediği gibi gitmeyebiliyor. Tıpkı Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Suriye’de ve en son Ukranya’da  olduğu gibi. Bu yüzden başını ABD’nin çektiği batılı güçler Türkiye’de daha temkilni bir politika izliyorlar. Yaşananlardan ders çıkarıyorlar. Ancak bizim ülkemizdeki siyasal güçlerin yaşananlardan gerekli dersleri çıkardıklarını söyleyemiyoruz henüz.

Halk muhalefetinin en önemli odağı olan Kürt hareketi ise, Kürdistan’da BDP olarak seçimlere giderken, Türkiye’de içinde BDP’nin de yer aldığı HDK bileşenleri ile birlikte HDP bayrağı altında seçimlere katılmaktadır. Buradan seçimlerin kaderinde ve dolayısıyla Türkiye’nin kaderinde belirleyici rollerden birini oynayabilecek Alevilere geçelim.

Aleviler artık bir yol ayırımının eşiğindeler. Ya CHP’nin geleneksel oy deposu olmaya devam edecekler, ya da Gezi kalkışmasında oynadığı tayin edici rolünün arkasında giderek yüzünü devrimci-demokratik mücadeleye çevirecektir.

Haziran’ın yarattığı etki ve haziran direnişine katılan milyonların kimliklerine baktığımızda Aleviler ilk başa yazılması gereken toplumsal kesimdir. AKP’nin, toplum üzerinde  yarattığı dinci-gerici hegemonya Alevi inancının, Alevi yaşamının doğallığına aykırı olduğundan bir kan uyuşmazlığı yaşanıyor. Bu kan uyuşmazlığının pratik anlamda tezahürü Haziran da ortaya çıkan eylemlere Alevilerin kitlesel katılımı olmuştur.  Haziran’dan evvel AKP’ye tepkisini büyük eşit yurttaşlık mitingleriyle dile getiren Aleviler, Haziran direnişiyle  AKP’nin çizdiği toplumsal ve siyasal düzen kalıbına sığmayacağını da ilan etmiş oldular.

Bugün ülkemizin dönüştürücü, devrimci tüm güçlerinin başta gelen görevlerinden birisi, AKP’nin yarattığı düzene muazzam bir tepki üreten Alevileri, bu düzenin devam etmesini savunan, bu düzenle ilgili herhangi bir derdi olmayan  düzen içi ‘’muhalefet’’ anlayışlarına mahkum etmeyecek politikalar üretmektir.

Ortak ülkemizi içinde debelendiği yolsuzluk, rüşvet, darbe batağından  kurtaracak olan yegane alternatif, aydınlanmayı, eşitliği, kamuculuğu savunan sol bir muhalefettir. Böylesi devrimci bir muhalefet bugün dünden daha çok meşrudur ve gereklidir. Bu meşru zeminin,  tüm ötekileştirilmiş toplumsal kesimler içinde olduğu gibi, Alevler içerisinde de vücut bulması geçmiş dönemlerden daha kolaydır. Ülkemizin, demokratik, devrimci, sosyalist kesimleri tüm ezilen kesimlerin önemli bir kesimini oluşturan Alevi toplumsallığıyla buluşarak yeniden siyaset sahnesinin figüranı olmaktan çıkabilir ve bu  sahanın bir aktörü olarak öze dönüşü sağlayabilir.

Bugün Türkiye’de siyaset yapmak isteyenler, nasıl Kürt halkını görmezden gelerek siyaset yapamayacaklarını anlamışlarsa, aynı zamanda Alevileri ve onların Alevi olmaktan kaynaklı sorunlarını görmezden gelerek de bir iktidar alternatifi olamayacaklarını bilmek durumundadırlar.  Düzen içi muhalefet gibi ülkemizin sol geleneği de, kadrolarının önemli bir kesimini oluşturan Alevi gerçekliğine seçimden seçime değinerek Alevi desteğini alamayacaklarını anlamalıdır. Alevileri artık arka bahçe yapma anlayışı kırılmalıdır.

HDP’nin kurulması ötekileştirilen tüm toplumsal kesimler için olduğu gibi Aleviler için de bir umut olmuştur. Bugün ülkemizin Türkmen Alevi kesimlerinde bir öze dönüş başlamaktadır. Sünni Türklük  eliyle uygulanan asimilasyon politikaları en çok Türkmen Aleviler içinde başarılı olmuş, buna milliyetçi-gerici muhafazakarlık ideolojik kuşatması da eklenince Türkmen Alevileri adeta siyaset dışına ve toplum dışına itilmiş, büyük bir kesimi inancından uzaklaştırılmıştır. HDP bu kesimler içinde de bir uyanışa yol açacaktır. Bugün HDP’nin tüm gerici düzen odaklarının saldırısına uğramasının altında HDP’nin halkçı, devrimci, demokrat, eşitlikçi siyaseti ile kitlelerde yarattığı umudu söndürme niyeti yatmaktadır.   HDP’ye karşı geliştirilen alçakça saldırılar bugün tüm düzen içi kesimlerin göz yummasıyla geliştirilmektedir.

İktidarı ve muhalefetiyle türkiyenin düzen savunucusu tüm kesimleri HDP’lilerin linç edilme girişimlerine gözünü ve kulağını tıkamaktadır. Çünkü ilk kez bu düzene alternatif güçlü bir ses ile ortaya çıkan HDP egemenlerin korkulu rüyası olacağının işaretlerini vermektedir.  Bu saldırılarla devrimci-demokratik güçlerin sabrı denenmekte, devrimci muhalefet sokak  çatışmalarına çekilerek marjinalleştirme amaçlanmaktadır. Ancak başta HDP-BDP olmak üzere tüm devrimci çevreler bu oyunu görmüş ve sakağa değil siyaset meydanına inmiştir. Bu kararlı  ve sağduyulu duruş, çatışmadan, kaostan beslenenlerin heveslerini kursaklarında bırakmıştır.

Kürt Özgürlük Hareketi geçmiş seçimlerde Alevi kökenli adayları seçmeni Müslüman olan Kürdistan kentlerinde aday gösterip seçtirerek Alevilere karşı samimiyetini ispat etmiştir. Ancak aldığı oyların yüzde yetmişi Alevi oyu olan CHP’de bir kaç Alevi milletvekili bulunmaktadır. yine başına aslını inkar eden bir Kürt Alevisi getirerek bir dönem daha Alevi oyu alan CHP, şimdi de AKP’yi yıkalım argümanı ile aynı desteği istemektedir. Seçim programında ne Kürt halkına, ne de bu ülkenin üçte birini oluşturan Alevilere yönelik somut bir istem, bir vaat bulunmamaktadır.  Bir kez daha Aleviler « cumhuriyetin kazanımlarını elde tutmak için fedekarlıkta bulunmaya » çağrılıyor.

Ülkemizde son 30 yılda işlenmiş binlerce faili meçhul için, öldürülen onlarca çocuk için sokaklara dökülmeyenler artık halkın biriken öfke selinin önünde duramayacaklarını anladıkları noktada sokağa inerek, halkın bu haklı öfkesini kendileri için bir siyaset malzemesi yapıyorlar.

 Kızılbaş Aleviler çocuklarının siyaset malzemesi yapılmayacak kadar değerli olduğunu haykırmalıdır. Cumhuriyet tarihi boyunca Alevileri şeriatçılığa karşı bir kalkan gibi kullanan ve bundan dolayı katledildiklerinde de  Alevi katline sessiz kalanların bugün Erkin için samimi gözyaşı döktüklerine bizleri inandıramazlar.

Bu oyunu boşa çıkarmak için öncelikle devletin tehdit ve tehlike olarak gördüğü ve üzerinde katliamlar geliştirdiği tüm kesimlerin birliğinin sağlanması gerekmektedir. Artık görülmüştür ki, halklarımıza karşı geliştirilmiş katliamların açığa çıkarılması ve hesap sorulması için hukuk mücadelesi tek başına yeterli değildir. Bu tür katliamların önüne geçmek demokrasi mücadelesini daha örgütlü, daha kitlesel, daha radikal yürütmekle mümkündür. Bunun gerektirdiği birlik ruhu, dayanışma ruhu, kararlılık ve cesaret kadar yaratıcılık ve kapsayıcılık da ortaya konulmalı ve toplumsal bir demokrasi hamlesi geliştirmeliyiz.

Ortak ülkemizin tüm ötekileştirilenleri olarak halkın ve hakkın siyasetini yürüten HDP-BDP adayları bu seçimlerde desteklenmelidir. Sistemin bize dayattığı ya AKP, ya CHP ikilemini elimizin tersiyle iterek, halklarımızın devrimci-demokratik seçeneğini, eşitlikçi, özgürlükçü ve çoğulculuğa dayanan, liderler sultasını değil, ortak katılımcılığı esas alan, cins eşitliğini pratiğiyle bize sunan HDP-BDP adaylarını ve siyasetini destekleyelim. Bunun dışındaki tüm seçenekler, boykot tavrı da dahil bugünkü sisteme hizmet eden tutumlardır. Özellikle yüzyıllardır kıyımlara uğramış Aleviler bu halklar seçeneğini destekleyerek, arka bahçe olmaktan çıkıp, kendi özgür bahçesinin mimarı olabilir. Artık ötekileştirilenleri görmezden gelenlerin zalim iktidarlarını başlarına yıkabileceğimiz devrimci seçeneklerimizin etrafında birleşme, bütünleşme ve kendimiz olma günüdür.AKP,CHP,MHP nin, 90 yıllık icraatı,zihniyeti,politikası aynen devam ediyor. Başındaki liderleri değişiyor ama zihniyetleri aynen devam ediyor.
Artık yeter demenin zamanı geldi.Biz Aleviler olarak bundan sonra ,Alevilerin yaşadığı bölgelerde ,belediyelerde,mahallelerde,inancımıza saygı duyan,ibadethanelerimizi destekleyen,,köylerimize,mahallelerimize eşit hizmet getirecek olan,72 millete bir nazardan bakan,ayrımcılık,bölücülük,ırkçılık,bölgecilik,yapmayan,her vatandaşa eşit davranan bir sistemi getirecek siyasi parti adaylarını destekliyelim.
Bizim desteğimiz bu seçimlerede ,HAKKIN ve HALKIN davasını ,hakkını,hukukunu,savunan BDP-HDP nin adaylarınadır.Bu güne kadar ,yalan-dolan politikası yapmamış bu siyasi partilere vereceğimiz desteğin takipçisi olacağız.
BDP-HDP nin kazandığı bölgelerde, Alevi Toplumuna,inancına verilen sözlerin yerine getirilmesinin takipçisi olacağız.
Demokratik Alevi Federasyonu olarak ,Avrupa ve Türkiye’deki tüm Alevi canlara çağrımız, Muaviyenin düzenine ortak olmamış,Yezitin Sarayında oturmamış,Yetim hakkı yememiş,Mazlumun ahını almamış,Ezilenin,İşçinin,Emekçinin,Kadının,Gençliğin,Alevinin,Kürdün ve tüm ötekileştirilen ,mağdur ve mazlumların hakkını savunan ,bu adayları desteklemektir.AKP,CHP,MHP nin, 90 yıllık icraatı,zihniyeti,politikası aynen devam ediyor. Başındaki liderleri değişiyor ama zihniyetleri aynen devam ediyor.
Artık yeter demenin zamanı geldi.Biz Aleviler olarak bundan sonra ,Alevilerin yaşadığı bölgelerde ,belediyelerde,mahallelerde,inancımıza saygı duyan,ibadethanelerimizi destekleyen,,köylerimize,mahallelerimize eşit hizmet getirecek olan,72 millete bir nazardan bakan,ayrımcılık,bölücülük,ırkçılık,bölgecilik,yapmayan,her vatandaşa eşit davranan bir sistemi getirecek siyasi parti adaylarını destekliyelim.
Bizim desteğimiz bu seçimlerede ,HAKKIN ve HALKIN davasını ,hakkını,hukukunu,savunan BDP-HDP nin adaylarınadır.Bu güne kadar ,yalan-dolan politikası yapmamış bu siyasi partilere vereceğimiz desteğin takipçisi olacağız.
BDP-HDP nin kazandığı bölgelerde, Alevi Toplumuna,inancına verilen sözlerin yerine getirilmesinin takipçisi olacağız.
Demokratik Alevi Federasyonu olarak ,Avrupa ve Türkiye’deki tüm Alevi canlara çağrımız, Muaviyenin düzenine ortak olmamış,Yezitin Sarayında oturmamış,Yetim hakkı yememiş,Mazlumun ahını almamış,Ezilenin,İşçinin,Emekçinin,Kadının,Gençliğin,Alevinin,Kürdün ve tüm ötekileştirilen ,mağdur ve mazlumların hakkını savunan ,bu adayları desteklemektir.