Şuanda 226 konuk çevrimiçi
BugünBugün1072
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8796
Bu ayBu ay8796
ToplamToplam10477220
Berkin için "yas tutmayın, örgütlenin" PDF Yazdır e-Posta


Türkiye’nin halkları Berkin Elvan’ı öte yana uğurladı. Vurulduğunda 14 yaşında idi. 15’inde öldürebildiler. Tazecik bedeni  zulüm  karşı 269 gün dayanabildi. Tek başına vuruldu ve kendisi gibi ekmeği ellerinden alınan, alınmak istenen milyonların elleri üzerinde  kızıl bir bayrak gibi salınarak bulutlar ülkesine uğurlandı.

Berkin Elvan’ın ardında herkes bir şeyler  söylüyor. Meydanlar ‘’kahrolsun’’  sloganları ile dolup taşıyor.  ‘’birleşe birleşe kazanacağız’’ deniliyor. Berkin’den öncekiler ve daha da öncekilerde olduğu gibi demokrasi ve özgürlükler uğruna mücadele ant’ları içiliyor.

Bütün bu olup bitenleri, zulme karşı sokağa taşan ortak aklın gereği olarak görmek gerekiyor. Haklar ve özgürlükler uğruna mücadele elbette önemlidir.

Çağ öncesi karanlık zihniyete karşı çağdaş yaşamın inatla savunulması insanlık görevidir.

Bununla birlikte, olması  istenilen, gerekliliğine inanılan ortak aklın  ete-kemiğe bürünmesi de, öyle bir çırpıda kendiliğinden gerçekleşmiyor. Ön koşulsuz ve samimiyetin olmazsa olmazlığına tam da bu noktada vurgu yapmak  gerekiyor.

Biliniyor. Demokrasi ve özgürlükler uğruna mücadele, ona en çok  ihtiyacı olanların  sorunu oluyor.

Bunlar biliniyor ama bilinmezlerimiz de var.

Demokrasi ve özgürlüklere en çok ihtiyacı olanların, ortak bir platform etrafında birlikte mücadele etmesi söz konusu olduğunda ortaya çıkan tablo, birleşerek çoğalmaktan  ziyade   bölünerek birbirine alternatif olmakla sonuçlanıyor. Bilinmezlerimiz eksikliğimiz yada ayıbımız oluveriyor.

 

Emek’ten ezilmişlikten, ötekileştirilmekten bahsedenlerin önemli bir kesimi, emekçileri, ezilmişleri, ötekileştirilerek ana dillerine bile yabancılaştırılanları   dışlama telaşında birbirleriyle yarışıyorlar.

Dahası, ‘’öteki’’leri   öteleyenlerle  yanyana getirmek suretiyle   birlik bütünlük(!) görüntüsü yanılsamasıyla  celladına aşık etmeyi ‘’bütünleşmek’’ olarak savunabiliyorlar.

20 milyon’luk bir halkın hak ve hukukunu göz ardı ettikleri yetmezmiş gibi,kendi kendilerini de inkar etmeyi öğütlüyorlar.

Kürtler diyorlar. ‘’Kürtler var ya Kürtler, bu cennet vatanı bölmek istiyor’’ diyorlar. Sözde ‘’güvenilmez’’buluyorlar. Aynaya bakmayı hep ihmal ediyor ve hep Kürt aynasına bakarak, kafalarındaki karanlık noktaları Kürt aynasına yansıtarak korku teorileri üretiyorlar. ‘’baksanıza biz dememiş miydik’’ diyebilmek adına puslu bir havada entelektüel gevezelik yapmak suretiyle yol almaya çalışıyorlar.

‘’Atatürk’ün askerleri’’ bu konuda başı çekiyorlar. Korkudan olsa gerek, ‘’Türkün Türkten başka dostu yok’’psikolojik aymazlığından kurtulamadıkları anlaşılıyor. Korkuyu yenmek için korku imparatorluğuna payanda oluyorlar.  Saddam’ların, Esad’ların batmaya yüz tutmuş misyonlarında medet umarak boğulmaktan kurtulup karaya çıkacaklarını sanıyorlar.

Türkiye gericiliği ‘’askerleri’’de aynı şeyi yapıyor. El Nüsra, El kaide ve Rabia’nın askerleriyiz diyorlar.

Karşıt kulvarlardan  aynı koyu karanlığa yürüyorlar.

Ortak  noktaları bir değil birden çok.

Ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, en başta da Kürt rönesansının dalgakıranı oluyorlar..

Soner Yalçın ‘’Berkin ve Bilal’’i yazmış. Güzel de yazmış. Soner Yalçın, Berkin’in ana diline neden karşı olduğunu yazmayı unutmuş.

Tayyip Erdoğan çok açık söylüyor. Meydanlarda bilinçaltında saklı duran korkusunu kusuyor.  Berkin’in mezarına konan Bilye’leri ‘’manidar’’ bulması korkudandır.

Korkusu mimiklerine sinmiş. Kaşlarını çatıyor  kin ve nefretini haykırıyor. ‘’Yüzünde poşu,elinde sopa olan çocuk’’diyor.

Türkiye’nin bilcümle ulusalcı ve dinci gericiliği her ne kadar birbirine karşıymış gibi görünse de, ‘’söz konusu vatansa gerisi teferruattır’’ dercesine aynılaşabiliyorlar.

Aynı Tahterevalli’nin iki ucunda karşılıklı oturuyorlar.

Her ikisi de inkarcıdır. İmhacıdır. Reddiyecidir.

Her ikisi de sahte anti-emperyalisttir. Amerikancıdır.

Her ikisi de ‘’tek dil, tek millet’’çidir. Bütünleştirici değil bölücüdür.

Her ikisi de ölü sevicidir. Ne Erdoğan gericiliğinin  Esma için döktüğü gözyaşı içtendi, nede ulusalcılığın Berkin için döktüğü gözyaşı...

Silivri’nin   ulusalcılarına bakınız. Adımlarını dışarıya atar atmaz, Türkiye’yi böldürmeyeceğiz diye nutuklar atıyorlar.

Doğu Perinçek konuşuyor. ‘’...Suriye’yi bölselerdi Türkiye’yi de böleceklerdi. ... Suni gündemlerin peşinde koşmayacağız, Türkiye’nin asıl sorunu Kürtçülük belasından kurtulmaktır’’ buyuruyor.

Kürdistan değil Barzanistan diyor.

Bölücülüğü, böldürmeyeceğiz diyerek yapıyorlar. Hep bir ağızdan ve sözleşmişcesine Berkin için gözyaşı döküyorlar. Berkin’in kendi ana dili ile  konuşmasına göğüslerini siper edenlerin Berkin gözyaşları samimi olabilir mi?

Silivri ve yandaşı  ulusalcıların Anti- emperyalist(!) söylemlerine de aldırmayınız. Onların anti-emperyalizmi,  Saddam’ın, Başer Esad’ın anti-Emperyalizmi ile tıpa tıp aynıdır.

Silivri tutuklusu eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un gazeteci Ahmet Hakan’la söyleşisini hep beraber okuduk. Mustafa Kemal’in askeri İlker Başbuğ’un, 1 mart tezkeresinde ‘’benim şahsi görüşüm tezkerenin meclisten geçmesi yönündeydi’’ sözleri, onun, nasıl bir  anti-emperyalist olduğunun kanıtıdır.

Anti-Emperyalist olduklarını iddia eden ulusalcıların gözleri aydın ola. Aynı İlker Başbuğ’larının, AKP’nin kapatılma davasında Yargıtay’daki asker temsilcisini ikna(!) ederek Erdoğan’ı ve partisini kurtaran adam olduğunu da yine gazetelerden öğrendik.

Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi (yurtdışında bilinen adıyla ResearchTurkey)'nin 10 Mart 2014 London School of Economics (LSE), Londra'da düzenlediği konferansta konuşan AKP eski milletvekili Feyzi İşbaşaran söylüyor.

Gazeteler yazdı.

‘’…Ergenekon davasından tahliye olan Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ ilgili de çarpıcı bir iddiada bulundu. Dolmabahçe görüşmesinde, AKP'nin kapatılma davası görüldüğü sırada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 6 oya 5 oy olarak AKP'nin aleyhine olan kararın, Anayasa Mahkemesi'ndeki askeri üyenin oyunun değiştirilerek AKP leyhine geçirilmesi için dönemin Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt'a, kendisini e-muhtıradan dolayı dava edeceğini söyleyerek tehdit ettiğini söyledi. Yaşar Büyükanıt bunun üzerine kendisinin 4 ay sonra emekli olacağını ancak kendisini İlker Başbuğ'a yönlendirebileceğini bildirdi. Büyükanıt'tan sonra Genelkurmay başkanı olması beklenen İlker Başbuğ'un Başbakanlık konutuna çağrıldığını söyleyen İşbaşaran, kendisinin de şahitlik ettiği görüşmede, Başbakan'ın, İlker Başbuğ'a kendisini Genelkurmay başkanı yapacak olan kararnameyi ancak Anayasa Mahkemesi'ndeki askeri üyenin oyunun değişmesini sağlayabilirse imzalayacağını bildirdiğini söyledi. Bunun üzerine İlker Başbuğ'un bu yönde çaba sarf ettiğini ve söz konusu Anayasa Mahkemesi üyesinin oyunun değişmesini sağlayarak AKP'yi kapatılmaktan kurtardığını iddia etti…’

Çok açık, Dinci yada ulusalcı gericilik arasında hiçbir fark bulunmuyor. Alın birini vurun öbürüne, duyacağınız ses hep aynı olacaktır. O ses, kocaman bir yalan ve aldatmacadan ibarettir.

 

Bugünün Türkiye’sinde siyasal gündemi belirleyen  üç ana akımdan söz etmek yanlış olmayacaktır.

Birincisi; Cemaatler koalisyonu ortaçağ zihniyetli iktidar gericiliği. İhvan’ların, El Nüsra’ların, El Kaide’nin askerleri,

İkincisi; Atatürk’ün askerleri, milliyetçi ulusalcı gericilik.

üçüncüsü;  Özgürlük hareketidir.

Türkiye sosyalistleri, şu anki konumları itibarıyla siyasal gündemin belirleyici bir öğesi değiller.

Gündem belirleyici, gerektiğinde ilerletici bir konuma gelebilmelerinin en gerçekçi yolu, özgürlük hareketi ile aynı kulvarda birlikte hareket etmelerinde geçiyor.

Türkiye demokrasisinin geleceği ve halkların özgürleşme mücadelesinde her sosyalist düşen görev bu olmalıdır

Sosyalist hareketin kendi içerisinde birliğe ve Özgürlük hareketi ile ortaklığa olan ihtiyacı yakıcı ve ertelenemez ivediliktedir. Sosyalistlerin Kürtlerle ne işi var, Sosyalistlerin HDP’de işi ne diye ahkam kesen ‘’sözüm ona solculuğun Türkiye demokrasisine, barış ve özgürlükler uğruna verilen ve verilecek olan mücadeleye hiç ama hiç bir katkısı olmayacaktır. Bugüne kadar olmadığı gibi bundan sonrada olmayacaktır.

 Joe Hill  doğru söylüyor.  ‘Yas tutmayın örgütlenin.’ diyor.