Şuanda 426 konuk çevrimiçi
BugünBugün1158
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8882
Bu ayBu ay8882
ToplamToplam10477306
Öteki gündem PDF Yazdır e-Posta


Bugün, Deniz GEZMİŞ, Yusuf ASLAN ve Hüseyin İNAN yoldaşların idam edildiği gün. Devrim ve sosyalizm davasında can veren tüm devrimci yurtseverleri  saygıyla anıyorum.

Dün olduğu gibi bugün de ülkemiz karanlık günlerden geçiyor.  Çok uzağa gitmeye gerek yok. 28 Mayıs 2013 gezi direnişi ile başlayan ve  milyonlarca muhalifi sokağa taşıyan beklenmedik kalkışma, Başta iktidar partisi olmak üzere hemen her kesimi derinden sarstı. 

Kalkışma,  çağ dışı yönetim anlayışının kabul edilemez olduğunu haykırarak iktidara korku salarken, muhalefetin de moral üstünlük kazanmasına neden olmuştu.

Gezi direnişinin yankıları henüz bitmemişken  17 Aralıkta ortaya çıkan büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu,  25 Aralık soruşturmasıyla doruğa çıktı.

AKP iktidarının göreve geldiği günden buyana işlediği suçlar ve  anti-demokratik yönetim anlayışı, ortaya saçılan ses kayıtlarıyla hiç bir kuşkuya yer vermeyecek bir biçimde kayıt altına alındı.

31 Mart seçim sonuçları  bu gerçeği değiştirmiyor. Değiştirmeyecek.

Tepeden tırnağa rüşvet ve yolsuzluk batağına batmış olan gericiliğin görünürdeki temsilcisi  Erdoğan iktidarının bu gerçeği ters-yüz etmesi olası gözükmüyor.

Hiç bir yalan, demagoji ve korku imparatorluğu yaratma gayretkeşliği ortaya  saçılan kepazelikleri örtmeye yetmeyecektir.

Yerel seçim sonuçlarını, İktidar partisinin başarısı olarak görmek yerine,  muhalefetin politikasızlığının neticesidir diye görmenin daha objektif bir değerlendirme olacağını düşünmek gerekiyor.

Sonuçlar, günü birlik gündemlerin peşine takılan, sorunların nedenleriyle değil de sonuçları üzerinden kayıkçı dövüşü yaparak nemalanmaya çalışanların başarı şanslarının olmadığının göstergesidir.

4 bakan 1 başçalan’ı yaratan siyasal sistemin kökünü kurutmaya niyeti olmayanlar, kurutmak şöyle dursun sıkı sıkı korumaya çalışanlar,  bataklığın ürettiği sineklerle mücadele ediyorlar.

İnandırıcı, ikna edici olamıyor, güven veremiyorlar.  

Gerçek gündemlerin göz ardı edilerek temel sorunların hasır altı edildiği,Milyonlarca insanı ilgilendiren yasa ve yönetmeliklerin gece yarısı operasyonlarıyla oldu-bittiye getirilerek yasalaştırıldığı bir ülkede, kamuoyu, paparazzi programlarının konusu olabilecek gündemlerle meşgul ediliyor.

Demokrasi, özgürlük, temel insan hakları, hukukun evrenselliği gibi kavramları dillerinden düşürmeyenleri dinledikçe, sözünü ettikleri kavramların içi boşaltılmış anlamsız, ‘’ sözüm ona’’ kavramlar yığını olduğu görülüyor.

Demokratikleşme, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kavramların gerçek anlamda hayat bulmasının olmazsa olmazı demek olan  Kürt sorununu bütün yönleriyle  çözümü meselesi,hala kabul görmüyor.

Milyonlarca işçi ve emekçinin hiçbir sorunu ciddi anlamda gündeme alınmıyor. Çalışan, çalışamayan, memur ve emeklilerin onlarca sorunu varken hep gözardı ediliyor, hep ertelenerek bir başka bahara bırakılıyor.

 ‘’…Ocak 2013 istatistikleri sendikalaşma konusunda…. yüzde 9.2 olan sendikalaşma oranı, uluslararası standartlara uygun olarak hesaplandığında daha da düşüyor.’’  

16.2 milyon ücretlinin bugün itibarıyla  sendikalaşma oranının neden yüzde 6’ya kadar düşmüş olduğunu, her 16 ücretliden sadece birinin sendikalı olabildiğini ayıbını  kimse sorgulamıyor.

Nedenleri üzerinde düşünülmeden  sonuçlar üzerinde yapılan tartışmalar  toplumsal bellek üzerinde hiç bir iz bırakmadan bir gün sonra unutulup gidiyor.

Sözüm ona herkesin, ‘’örgütlenme özgürlügü’’ var ve isteyen istediği sendikaya özgürce üye olabilme  hakkını kullanabilir deniliyor.

Bunlar doğru mu? Değil elbette. Bu ve benzeri söylemlerin kocaman birer yalan oldugunu, iktidar kadar muhalafet de biliyor. Bilmek yetmiyor. Gerğinin yapılması, engellerin kaldırılması gerekiyor. Gereken yapılmadıgı gibi, sorun hep gündem dışı kalmaya devam ediyor.  

‘’ Toplam 92 sendikadan 49’u yüzde 1’lik işkolu barajını aşamadı.’’ Kimin umumurunda( !)

12 Eylül sonrasında bile bu kadar çok sendika işkolu barajının altında kalmamıştı. Bu durum değişmelidir diyenine rastladınız mı ?

 

Toplum, eşi benzeri görülmemiş bir algı operasyonu kıskacındadır.

Siyasal gericilik ve onun açtığı kanallardan nemalanarak dünyalıklarının peşinde koşan ve, kendilerini sözde gazeteci, aydın, bilim adam, sanatçı olarak tanıtan maskeli  ahlaksızların ideolojik şiddeti ile bilgi kirliliği içerisinde boğulmak isteniyor.

Bu ve benzeri temel sorunlarımızı gündeme getirmeye çalışan bir avuç namuslu sosyalist dışında,    sözünü edebileceğimiz kim kaldı?

Düşünebiliyor musunuz. Çağ atladığı iddia edilen bir ülkede ‘’ En düşük sendikalaşma oranlarının ilk sıralarında   gazetecilik işkolu’’ geliyor.   

 

TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş söylüyor. “Gazetecilerin sadece yüzde 20’si Basın –İş Yasası’yla çalışabiliyor. Diğer meslektaşlarımız bu haklardan mahrum. 2013’te gazetecilerin sadece yüzde 1’i sendikalı’’ diyor.

Utanılacak bir durum.

 

Çalışanlarının yüzde 97’den fazlasının iş güvencesi olmayan bir kurumun mensupları tarafından özgürlük( !) türküleri dinliyoruz.  Basın özgrlüğü günleri kutlanıyor. Ve bu kurumun utanmazları tarafından her gün iktidar gericiliğinin algı operasyonlarına suç ortaklıgı yapılıyor.

 

Resmi rakamlara ggöre 2 milyon 323 bin olarak gösterilen işsizlik oranı, resmi olmayan rakamlara göre bunun iki katı iken, Sorunun dogrudan muhatabı  gerici iktidar, oyların yüzde ellisini alabiliyor.

Sözde  demokratik  hukuk devletiyiz. Sözüm ona Kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğüne bağlıyız . Sözüm ona herkes kanunlar karşısında eşit ve özgürdür.

Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığını güvenceye almış bir anayasamız var.

Yalanlarla büyütülüyoruz.

1 milyon çocuk işçi, 3 milyon taşeron işçi, 5 bin gazeteciden sadece 400 u sendikalı, İşçilerin yüzde 80 si sendikasız. olan bir ülkede 14 yaşında bir çocuk (Berkin ELVAN ) sokak ortasında vurularak alçakça katlediliyor. Bu kadarıyla kalsa iyi. Kalmıyor. Yüze elliye yakın oy alan siyasi iradenin başı, meydanlara çıkıyor ve 14 yaşındaki Berin Elvan’ına ağlayan anne’yi meydanlarda yuhalatarak alkış alabiliyor.

Roboski’yi havadan savaş uçaklarıyla bombalayarak 34 Kürt köylüsünün katledilmesi emrini veren aynı adam, Kürt sorunun çözümünde ‘’güvenilir’’ bir alternatif olarak umut olabiliyor.

Bütün bunlar olurken

‘’2002’de 129.6 milyar dolar olan Türkiye’nin toplam dış borcu, 2012 sonunda 336.9 milyar dolara fırladı. Bunun içinde kamunun dış borcu yüzde 59,8 oranında net 38.6 milyar dolar artarak 64.5 milyar dolardan 103.1 milyar dolara yükseldi. Merkez Bankası’nın dış borcu 22 milyar dolardan 7.7 milyar dolara gerilerken, özel sektörün dış borcu ise 2002-2012 döneminde yüzde 425’le artış rekoru kırdı. Bu dönemde net 183 milyar dolar büyüyen özel sektör dış borcu 43.1 milyar dolardan 226 milyar dolar’’ olmuş kimin umurunda….

Toplumsal bellek sağlı sollu salvolarla silinmeye çalışılıyor.

Ergenekon ve Balyoz  davasının sicilli katillerini Ak’lama çabaları tüm hızıyla devam ediyor.

İşçi Partisi gibi sicili bozuk yeni yetme milliyetçiler bu konuda başı çekiyor. Günün 24 saati ‘’paşa’’larına kahramanlık destanları yazarak, ne kadar’da anti-emperyalist yurtseverler oldukları safsatalarını yayarken,  Aynı oranda  Kürt düşmanlığı yapmayı da ihmal etmiyorlar.

 Daha düne kadar göklere çıkarttıkları Hurşit TOLON paşa’ları, geçtiğimiz günlerde Nagehan ALÇI adlı yeni yetme bir gazeteci ile yaptığı söyleşide okuduk. Anti-emperyalist yurtsever  Hurşit paşa, ‘’eskide olduğu gibi artık AKP gericiliğini bir tehdit olarak görmüyor’’muş.

Görseydi şaşardık...