Şuanda 199 konuk çevrimiçi
BugünBugün1063
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8787
Bu ayBu ay8787
ToplamToplam10477211
Çözüm sürecinin dalgakıranları PDF Yazdır e-Posta


Kürt sorununun yasal bir zeminde kalıcı  çözümüne ilişkin kanun teklifi  TBMM’de  görüşülüyor.

AKP iktidarının sürece ilişkin yaklaşımı genelde biliniyordu.

Sorunu, resmi devlet politikasının inkar ve imha’ya kodlanmış  klasik yöntemleri ile  çözmeye çalışan  AKP iktidarının kısa bir süre sonra, sorunun sandığından da büyük ve bir o kadarda kapsamlı olduğunu fark ederek bundan vazgeçti  

Sorunu, Din ve mezhep  kardeşliği temelinde, ikna ve oyalama ile sürüncemede bırakıp, halkları ( özellikle de Kürt halkını) PKK’ye karşı kullanarak direncini kırmak suretiyle  kendi dayatmalarını kabule zorlayıp en az tavizle ‘’ Kürt belası’’ndan kurtulmayı denedi.

Alternatifler arandı. Kemal Burkay bu nedenle  ülkeye getirilerek neredeyse devlet töreni ile karşılandı. Tutmadı.

Aşiret reisleri diye tabir edilerek küçümsenen Barzani ve Talabani söyleminden, Kürt liderleri söylemine yine bu  süreçte geçildi.  Irak Kürdistan’ı Kürt liderlerinin PKK’ye karşı yeni bir alternatif olabilirliği  denendi ( bugün bile bundan vazgeçilmiş değil) Tutmuyor.

Suriye’de El Nüsra ve Işid katilleri desteklenerek,  Rojava devriminin boğazlanması ve PKK’nın Suriye’deki etkinliğini sonlandırma  politikası da tutmuyor.

Rojava devrimi her geçen gün kendini yeniden üretiyor, Deyim yerindeyse Orta-Doğu halklarına demokrasi dersi veriyor.

Bütün bunlar, Orta-Doğu ve özellikle de, Irak’ta ortaya çıkan yeni durum, AKP iktidarının çözüm sürecini sulandırarak ileri bir tarihe ertelemek gibi bir lüksünün kalmadığını gösteriyor..

Erdoğan iktidarı, kendisini en güçlü hissettiği ve öylede olduğu imajını vermeye çalıştığı şu günlerde, aslında en zor günlerini yaşıyor. Bu durum onu Kürt’lere muhtaç ettiği gibi bölgede Kürtlersiz adım atamaz bir açmaza doğru sürüklüyor.

Biliniyor. 1984’lerden başlayarak günümüze kadar devam eden son Kürt kalkışması ve sorunun  kalıcı çözümüne ilişkin verilen mücadelede on binlerce gerilla, asker ve sivil halktan insan öldü. Köyler yakıldı, faili belli binlerce cinayet işlendi. Akıl almaz provokasyonlarla milliyetçi duygular körüklenerek toplumsal çatışmalara zemin hazırlanmak istendi. Köyler, ormanlar yakıldı, İnsanlar yerlerinden yurtlarından sürgün edildi. Büyük şehirlerin varoşlarında sersefil yaşamaya mahkum edildi.  

Görsel ve yazılı basın  kalemşörlerinin ideolojik şiddeti ile terörize edilen toplumsal katmanlar karşı karşıya getirilmek istendi.

Ciddi denilebilecek hiçbir sonuç alınamadı. Hiçbir beklentileri tutmadı. Hiçbir şey, savaş ağalarının istediği biçimde yürümedi. Günü birlik  taktik başarıları stratejik yenilgilerini engellemeye yetmedi.

Daha düne kadar, ‘’ Karda yürüyen dağ köylülerinin ayakları altında çıkan Kart-Kurt seslerinin zaman içerisinde Kürt Kürt diye telaffuz edilmesi neticesinde bir kısım Türk’ün Kurt olarak anılmasına neden oldu ‘’  gibi saçma sapan ve bilim dışı  teorik belirleme ve inkar politikasını bugün için hatırlayan kimse kalmamıştır.

Bütün bu saçmalıklar düne aitti. Bugün için hiçbir değeri bulunmuyor..

Kürt gerçekliği  bundan böyle herkes tarafından kabul gören ve yadsınmasına bile yeltenilmeyecek boyutta kabul gören bir olgu olarak karşımızda duruyor ve kalıcı çözüm için kendisini tüm heybeti ile dayatmış durumdadır.

Başta gayri-resmi devlet çeteleri olmak üzere,sürece cepheden karşı duran  Milliyetçi-Ulusalcı çağ dışı marjinalleri bir tarafa bırakırsak, halklarımızın büyük çoğunluğu tarafından kabul gören ve sorunun kalıcı çözümünden yana önemli bir iradenin bugünkü varlığı, bundan önceki haklı ve vazgeçilemez mücadelenin ne kadar sağlam ve bir o kadar da gerçekçi bir zeminde yürütülmüş olduğunun  bir kanıtıdır.

Bir yılı aşkın bir süredir devam etmekte olan çatışmasızlık ortamı, kalıcı çözüm iradesinin geniş kitleler nezdinde genel kabul görmesine ve güvenilirliğine de ayrıca ciddi bir katkı sunmuştur.

Çözüm sürecinin, içerdeki karşıtlarının kırılan iradeleri yanında, buna bağlı olarak sınır ötesi ayak bağları da hızla çözülüyor.  

Çok değil, bundan birkaç ay öncesine kadar, Kürt sorunu denildiğinde ‘’kırmızı çizgilerinden’’ bahsedenlerin sesi solu çıkmaz oldu.  ‘’ kırmızı çizğiler’’ hızla sararıyor..

Kerkük, daha düne kadar sözü edilen kırmızı çizgilerin en başında yer alırken, bugün önemli bir Kürt  şehridir. 

TC’nin, Kürt şehri Kerkük petrolüne yakıcı ihtiyacı vardır. Türkiye açısından Kerkük Türkmen’lerinden  bahsetmenin hiçbir samimiyeti kalmamıştır. Kerkük Türkmenleri Kerküklü Kürtlerin koruma ve güvencesi altındadır.

Kerkük konusunda referandum yapmak isteyen Iraklı Kürtlerin önündeki TC engeli  ortadan kalkmıştır. Bundan böyle yapılabilecek tüm itirazlar ( eğer olursa ) yasak savma türünden beylik sözlerden öteye gitmeyecektir.

Kürt petrolüne yakıcı ihtiyacı bulunan TC’nin bugünkü komşular içerisinde rahatlıkla ilişki kurabildiği tek güç Kürtlerdir.

Sadece Kerkük petrolü değil, Bağımsız bir Kürt devleti konusunda da TC’nin ayak bağı olasılığı ve karşı tavrı söz konusu olmaktan çıkmıştır.  

Bugün Irak Kürtleriyle sıfır sorunlu Türkiye’nin yakın gelecekte Rojava Kürtleriyle de aynı ilişki içerisinde olmak gibi bir mecburiyetinin olmayacağını hiç kimse inkar edemez.

Hal böyle olunca, kapı komşusu Kürt ‘’dost’’larıyla sıfır sorunlu bir Türkiye’nin, kendi Kürtleriyle sürekli savaş hali elbette devam etmeyecek, edemeyecektir.  Bunu çok çok istese bile   edemeyecektir.

Yeni Kürt politikası, kimilerinin sandığı gibi AKP’nin değil, esasen devletin  politikasıdır. Bu durum, bundan böyle  ıktidara kim gelirse gelsin kolay kolay da değişmeyecektir.

Uluslararası dengeleri, bölge genelinde yaşanan baş döndürücü süreci ve de ülke içerisindeki çözüme ilişkin değişen algıları yeteri kadar kavrayamayanlar ( Buna kimi keskin solcularda dahil) sürece şaşı bakmaya devam ediyorlar.

Özellikle tırnak içi radikal solun tutumuna akıl erdirmek gerçekten çok zor.

Onlar hala, Kürtlerle Erdoğan iktidarının ‘’al gülüm ver gülüm’’ gizli ortaklığı(!) ile Kürtlerin Türk devrimcilerini kullanarak   sattığını iddia ediyorlar. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ı demokrasi güçlerinin adayı değil de Erdoğan’ın payandası gibi göstermeye çalışıyorlar. Ayakları havada soyut söylemlerle en keskin sözler kalabalığında somut hiçbir şey söylemiyorlar. HDP ‘ne hayır derken her zaman yaptıklarını bir kez daha yapıyor ve ulusalcılarla aynı safta yer alıyorlar.

Ne yazık. Onlar bu tavırlarıyla, çözüm sürecinin sol’dan dalgakıranı olmaya devam ediyorlar.