Şuanda 190 konuk çevrimiçi
BugünBugün1057
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8781
Bu ayBu ay8781
ToplamToplam10477205
Yeni sömürgeciliğin değişkenleri - 17 PDF Yazdır e-Posta


Girift ve karmaşık sosyo-politik ve siyasal mekanizmaların işleyişleri, o mekanizmaları oluşturan parçaların her birinde bütünlüklü bir bilgi birikimini ve uzmanlığı zorunlu kılar. Mekanizmanın bütününün işleyişindeki süreklilik her bir parçanın kendi içinde bütünlüklü öngörülere dayanan uzun vadeli projeler oluşturması ve projelerin uygulama alanlarında denenmesini ve parçaların bir dizge halinde sistemleştirilmesini gerektirir.

 

Yeni sömürgeciliğin değişkenleri başlıklı yazımızın büyük çoğunluğunda Emperyalist/Kapitalizmin 21. Yüzyıldaki işleyişindeki değişikliklerin klasik işleyiş biçimleriyle neden açıklanamayacağı üzerinde durulmuş ve yeni işleyişin projelendirilmesinde yeni işleyiş biçimlerinin Küresel kapitalizmin ideologları S.Huntington ve F.Fukuyamanın ekonomik/politik tezlerinde ifadesini bulduğuna çeşitli vesilelerle değinilmiştir.

Bu bölümde, önceki yazılarda irdelendiğinden küresel kapitalizmin ekonomik işleyişindeki değişikliklerin değil,  sistemin siyasal/politik ve kültürel yeniden yapılandırılması ve küresel kapitalizmin yer küreyi bu bakış açısıyla yeniden biçimlendirmesi irdelenmeye çalışılacaktır. Güncel hale gelen İŞİD böyle bir irdelemeyi zorunlu kılmıştır.

 

S.Huntington meşhur tezinde 1990 lı yıllarda SSCB nin yıkılması ve sistemler arası “soğuk savaşın” bitmesiyle bundan böyle sınıflar mücadelesinin yerini medeniyetler çatışmasına bırakacağıdır. S. Huntingtonun medeniyetten anladığı ise yer kürenin belli bölgelerindeki dinsel/mezhepsel ve etnik kümelenmelerdir. Her toplum kendi içindeki sınıfsal farklığı dolayısıyla sınıf mücadelesini bir yana bırakarak mensubu bulunduğu dinsel/mezhepsel aidiyetlerle ve etnik aidiyetleriyle medeniyet dünyasında yerini alacaktır. Cümlenin anlamı, aynı toplum içinde farklı din ve mezheplere sahip olanlar ile farklı etnik kökene sahip olanların çatışması kaçınılmazdır ve pre-kapitlist kalıntılar, kapitalizmin ortadan kaldırıp ulus bütünlüğünde birleştirdiği farklı din ve etnik kökenler kapitalizm öncesinin toplumlarında olduğu gibi toplumda kendi kimlikleriyle yerlerini alacaklardır. Etnik ve dinsel kimlik kartına sahip olup olmama da toplumların “demokratik toplum” olup olmadıklarının kıstası olacaktır. Kapitalist modernitenin dışladığı ve ulus bütünlüğünde birleştirdiği, çatışmaların sınıflar temelinde emek/sermaye mücadelesi olarak sürdüğü toplumlar, post modernizmin dinsel ve etnik temelde ayrıştırdığı  “kimlik toplumları” olacaktır. Kapitalizmin ürünü ulus devleti ayrıştıran emek sermaye çelişkisi, işçi sınıfı/burjuvazi çelişkisi ortadan kalkacak, esas belirleyici olan toplumların dinsel ve etnik kökende kendilerini ifade etmeleri olacaktır.

S.Huntington taşra lisesinde sosyoloji öğretmeni değildir ve çok yalın bir söylemle yalanı gerçek diye yutturmanın azizliğine soyunmuştur. Huntington küresel kapitalizm adına gerçeği karartmakta ve yalan söylemektedir. Her geçen gün daha fazla sıkışan kapitalizmin kurtarılmasına soyunmuştur ve küresel kapitalizm adına kendisine verilen görevi üstlenmiştir. Sanki üretim araçlarının özel mülkiyetiyle emeğin toplumsal karakteri arasındaki uzlaşmaz çelişki ortadan kalkmış, sanki dünyanın her yerinde işsizlik çığ gibi büyümüyormuş, sanki açlar ordusu saflarna hergün yüzbinler katılmıyormuş, sanki işbislik alıp başını gitmemiş, gelir dağılımları arasındaki uçurum derinleşmemiş v.s… Huntingtonun Kendisine verilen görev kapitalizmin yeni işleyişine uygun sosyo/psikolojik suni algılar yaratmak ve deyim yerindeyse işçi sınıfının adının bile kendileri için karabasan oluşturan sözüm ona “yalama aydınlar” eliyle toplumlara bunun kabulünü sağlamaktır. Bu “kabullendirme” elbette teorik düzeydedir ve pratik arkasından gelecektir. Kapitalizm, gerçekten kendisini ve kendi ürünü işçi sınıfı/burjuvazi çatışmasının ifadesi olan kapitalist uygarlığı yadsıyarak, Kapitalist uygarlığın ürünü olan ve ifadesini emek-sermaye çelişki ve çatışmasında bulan toplumların iki medeni sınıfını rafa kaldırıyor ve yerine yeni uygarlığın yaratıcısı olarak etnik ve dinsel pre-kapitalist unsurları koyuyor. Sermaye medyasında göklere çıkartılan bu kadar uyduruk, bu kadar insanları aptal yerine koyan bu tezin pratik sonuçları şayet toplumlarda kabul görüyorsa gerçekten bu tür toplumların kendileri de bireyleri de birer patolojik vaka olarak tedavi görmeleri gerekir diye düşünmemek elde değil. Ancak devrimciler sonuçlara bakarak bir yargıya varmazlar.  Olay ve olgular, kendilerini kabul düzeyine getiren toplumların siyasal, sınıfsal, entelektüel bilgi birikiminin düzeyini irdeleyerek sağlıklı sonuçlara ulaşabilirler, aslolan da budur. Bu pratiğin, etnik/dinsel kimlik pratiğinin toplumlarda kabul gördüğü su götürmez bir gerçekliktir. Toplumların demokrat olup olmamasının kapitalist dünya kuruluşlarınca karnesi de çıkartılmıştır. Cemaatler eliyle toplumun dinselleştirilmesi ve etnik azınlıkların mağduriyetlerine, farklı etnik kökene mensup toplumların birbirlerini kırmalarına, en temel haklarının inkârına ve devlet zoruyla baskı altına alınmasına sebep sanki kendileri ve ülkedeki işbirlikçi iktidarları değilmiş gibi sinsice etnikçilik kartını demokratik toplum yaratma adına kullanmaları belki ilk değildir ancak bu kartı “sosyalizm adına ahkam kesenlere” taşıttırmaları sanırız bir ilktir.

S.Huntington medeniyet kavramını dinsel/etniksel kimlikler açıklamaya çalışırken bütünün diğer yarısını F. Fukuyama tamamlayacaktır. F. Fukuyama kehaneteni Huntingtonla aynı zaman dilimi içinde açıkladı: “Tarihin sonu geldi”... Yani sınıf mücadeleleri bitti… Sanırsınız ki sınıf mücadelesini doğuran, ortaya çıkaran maddi/tarihsel koşullar ortadan kalktı… Kapitalizm tarih sahnesinden silindi… Tarihte sınıfların ortaya çıkmasının temel gerekçesi özel mülkiyet toplumsallaştı. Uygarlık komünist toplumu yaşıyor… Rüya gibi…

F.Fukuyama S. Huntingtondan daha açık sözlüdür ve lafı gevelemez… Ulus devletler Küresel kapitalizmin/tekelci şirketlerin faaliyet alanını daraltmaktadır. Şirketler ulus devlet sınırlarını ortadan kaldıracak ve sistemin ruhu, liberalizm sisteme hakim olacaktır…

Şimdi biraz daha yakından bakalım kapitalizmin bu iki imanlı müminlerinin, bu iki müthiş tezlerine…

S: Huntington: “Medeniyetler çatışması toplumsal mücadelelerin dinamiği olacak”… Medeniyet grupları olarak tanımlanan ise kapitalizmin “ulus devlet içinde birleştirdiği”, merkez kapitalist ülkelerde çözdüğü, geri bıraktırılmış ülkelerdeki kapitalizmin çarpık yapılanması nedeniyle iğdiş ettiği, yer yer çözülmeyen kapitalizm öncesi aidiyetler… Dinsel ve mezhepsel kimlikler ile etnik kimlikler… Batı kapitalizmi etnik kimlik sorununu ve dinsel/mezhepsel sorunu çözdüğünden mu medeniyetlerin çatışma alanı da doğal olarak emperyalizme bağımlı, kapitalizm öncesi ilişkilerin ağır bastığı, bu sorunların çözülemediği geri bıraktırılmış ülkeler olacaktır. Orta Doğu, Güney Asya, Afganistan, Pakistan, Afrika’nın önemli bölgeleri… Ayrıca karmaşık etnik kimliğe sahip Balkanlar ve eski SSCB Cumhuriyetleri…

İki binli yılların başlarında siyasal İslamın örgütlenmesi ve giderek iktidara taşınması için taşlar döşenmeye başlamıştır. ABD emperyalizminin 20. Yüzyılın sonlarında Sovyetlerin nüfuz bölgelerindeki etkinliğini kırmak için bizzat örgütleyip eğittiği, daha sonra kapitalizmin başını ağrıtmaya başlayan radikal İslamcıların gücünü kırmak ve batı kapitalizmiyle uyum içinde çalışacak iktidarları oluşturmak için nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan bu ülkelerde siyasal İslamcıların toplumsal etkinliği artırılmış ve giderek iktidar yapılmaları hazırlığı başlamıştır.  Siyasal İslamcı iktidarların öne konulan program kapitalizm adına bu bölgelerdeki kapalı ekonomik pazarları yıkarak kapitalizmin ihtiyaç duyduğu  geniş pazarlar haline getirmektir. Bu güçlere her ülkenin kendi geleneksel yapısı içinde iktidara gelme yolu açılmıştır. Türkiye’de AKP az çok seçim geleneğine sahip sandık yoluyla iktidara gelirken, Irak işgal edilmiştir. Hemen belirtelim ki Müslüman ülkelerde batı bütün kurum kuruluş ve medya gücüyle bu ülkeler için siyasal islamın iktidar olmasını bir nimet olarak sunmuştur. Müslüman ülkeler içinde Türkiye yarım yamalak laisizmle tanışmıştır ve laisizmin müsebbibi de Kemalizmdir. Batı Kapitalizmi Türkiye’nin bu ayrıksı durumunu ortadan kaldırmak için diplomatlarıyla, büyük elçileriyle, CİA istasyon elemanları ve sınırsız medya gücüyle Türkiyenin laisizmden vazgeçmesini ve Kemalizmden kurtulmasını vaaz ede gelmiştir. Sanki laisizmin orijini Kemalizmdir… Batı kapitalistleri kendileri için hak gördüklerini Türkiye için na-hak görmüşler, Rönesans ve reform hareketleriyle mensubu bulundukları Hıristiyanlığın toplumsal yaşamdan kiliseye  hapsetmek için din ile beş yüz yıl savaşmamışlar  gibi, batı kapitalizminin de laisizm üzerine yükseldiğini bilmezlermiş gibi, kırık dökük yasalarla  güya yasaklanmış olan, fiilen elli yıldır da bütün iktidarların dinsel cemaatleri koruyup kolladıklarını bilmezlermiş gibi  dinsel cemaatlerin toplumsal etkinliğinin ivaz geçilmez demokrasi göstergesi saymışlar ve giderek bu alanın açılmasında uluslararası baskı unsuru olmuşlardır. Bir yandan dinsel/Sünni mezhepsel toplumsal alanlar etkinleştirilirken buna paralel olarak Kürt siyasal hareketi de başka bir uçtan toplumsal etkinliğini genişletmiştir. Giderek AKP nin iktidara taşınmasıyla dinsel cemaatlerin,yapılanmaların ekonomik,politik güçleri toplumu sarmıştır. AKP’nin ikitdar olmasıyla kürt etnik hareketiyle AKP’nin çeşitli siyasal alanlarda birbirlerini desteklemelerinin de bu açıdan şaşılacak bir yanı yoktur.   Huntington’un medeniyetler çatışmasının verileri toplumsal gerçeklik kazanmıştır. Artık toplumun siyasal/kültürel yapısında etnik ve dinsel aidiyetler egemen olmuştur. Toplumun siyasal/kültürel yapısının dinselleştirilmesi etnik ve dinsel öğeler tarafından belirlenmesi   aslında AKP’nin icadı değildir, tersine AKP bu amaca ulaşmak için iktidar yapılmıştır. Devrimci hareket,  karşı devrimin gelişim ve oluşumlarını analiz eder, irdeler ve karşı mücadele araç ve örgütlenmelerini yaratır. İdeolojik temelini güçlendirir.  Ancak Türkiye’de, olması gerekenin tam tersi gerçekleşmiş, sözüm ona birçok sosyalist etiketli grup ya da parti AKP Kemalizm’e olan tavrından dolayı, sözüm ona “devlete tavır alan demokrat iktidar” aymazlığı içinde destekleyerek, Huntington’un işçi sınıfını, mücadelesini, örgütünü, toplumsal temelini ve destek güçlerini kendi eliyle köreltmiş, üstünü küllemiştir. Sözüm ona solcular, kendilerini liberal olarak adlandıran yağdanlıklar, Kürt etnikçileri bu aşamada AKP’nin gönüllü destekçileri ve adeta sözcüleri olmuşlardır.  Huntington’un kapitalizm adına dileği kendilerini sosyalist olarak tanımlayan parti ya da gruplar adına gerçekleştirilmiştir. İlericilik adına tafra satan dernek, grup ya da partilerde sosyalizmin dili ve kavramları özellikle etnikçiliğin dil ve kavramlarıyla yer değiştirmiştir. Çağdaş toplumun dinamiği işçi sınıfının adı unutulmuş, adında ilerici, demokrat sosyalist olan ya da kendilerini öyle adlandıran dernek, kişi ve gruplar dinci güçlerin ve etnik siyasal hareketlerin toplumsal etkinliğinin gönüllü sözcüleri olmuşlar, bu bağlamda toplumsal etkinliği zaten kırık dökük olan laisizme cephe almışlar, saldırmışlardır. Huntington’u bu anlamda gerçekten kutlamak gerekir. Kendisi bile emperyalizmin toplumları biçimlendirmesinde kendilerini ilerici addedenlerden sanırız bu kadar açık destek ne demek, teorisinin gönüllü sözcülüğüne soyunacaklarını beklemiyordur. Huntington mikrofonu son sözü söylemek için F.Fukuyamaya uzatmış, Fukuyama verileri birleştirmiş ve son sözünü söylemiştir: “Ulusal sınırlar tekelci şirketler tarafından ortadan kaldırılıp, liberal demokrasi kadim bir dünya düzeni olarak sonsuza kadar varlığını sürdürmelidir”… Sahi, kapitalizmi bu derecede kutsayan yer yüzünde başka bir ülkede  böylesi “sadık sosyalistler” var mıdır acaba?. Sahi, kapitalizmi kutsayan sosyalizm sakın ola ki bu tür devrimciler eliyle gerçekleştirilmesin… Bunca gariplikten sonra artık galiba şaşmamayı da öğrenmemiz gerekir. Mekanizmanın bütün unsurları ustalıkla birleştirilmiş, sosyalizme karşı haçlı seferleri başlatılmıştır.

Son olarak ABD’nin İŞİD de karşı “savaş ilan ettiği” medyada boy boy manşetle konu ediliyor. İŞİD vahşeti karşısında İŞİD’i bombalayan ABD yine kurtarıcı olarak şükranlara layık bir davranış sergilemektedir. Filmlerde bile ABD’nin sonunda kötülükleri yenen ülke olduğuna alışmadık mı?. Bu kadar fantezi yeter. Evet, ABD İŞİD i bombalayacak, önde gelen birkaç militanını öldürecek ve manşet edecek. Ancak ABD nin İŞİD ihtiyacı var. En az giderle en çok kar elde etmek sadece kapitalist ekonominin kuralı değildir, kurnaz kapitalistlerin de düşünme yöntemidir. Biz olmazsak İŞİD sizi yer diyerek Orta doğuya yerleşip enerji kaynaklarına el koymanın bir başka adıdır ve olan da budur. Küresel kapitalizmin Irakı işgaliyle Huntungton ve Fukuyama’nın tezlerinin de pratiği gerçekleşmiş, Irak Arap/Türkmen ve Kürtler arasında etnik, Şiiler ve Sünniler arsında dinsel/mezhepsel çatışmanın merkezi olmuştur. Ulaşılmak istenen amaç bu değil midir? Irakta gelinen bu noktada örneğin Iraklı devrimci bir örgütün sınıf mücadelesinden söz etmesinin toplumu bu doğrultuda yönlendirmesinin sosyal ve psikolojik temeli ortadan kaldırılmıştır. Geçmiş dönemde siyasal mücadele içinde tanıdığımız Kürt kökenli arkadaşlarla bu konu tartışılırken tavırlarında açıkça Kürt milliyetçiliğinin baskın karakteri gözden kaçmamaktadır. Ulusal kurtuluş mücadelesinde bunun doğal olduğunu bile ileri sürebilmektedirler. Tarihin Ulusal Kurtuluş savaşları dönemini kapattığından, dönemin küresel kapitalizme karşı küresel olarak emeğin örgütlenmesi ve sosyalizmin kaçınılmazlığından söz etmeniz o kadar nafile ki, örneğin bu bölgelerdeki gerici yapılanmalara, feodal ve dinsel gericiliğe karşı bir tepki ya da tavır belirlemelerini beklemek de sanırım aynı ölçüde nafile… Sistem mekanizmasını tıkır tıkır işleyecek şekilde kurduğu doğrudur. Ancak kaçınılmaz ve ertelenmez bir doğru daha vardır ki, inatla ısrarla, dişini tırnağına takarak ve eskisinden bin kat daha enerji harcanmadan üstesinden gelinemeyeceği gerçeğinin farkında olarak bu sistemin dişlilerinin kırılması da işçi sınıfının ve devrimcilerin boynunun borcudur.

Huntington’un ve Fukuyama’nın,  küresel kapitalizmi kurtarma operasyonunun bayraktarları, sınıf mücadelesi, emek-sermaye çelişkisi sosyalizm/komünizm sözcükleri bile ruhlarına karabasan gibi çöken sözüm ona “sosyalistler”dir. Majestelerinin sosyalistleri ve aydınları…. Gel de Kemal Tahir’i anma: “Kapitalizm adama bokunu yedirtir”.