Şuanda 220 konuk çevrimiçi
BugünBugün1070
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8794
Bu ayBu ay8794
ToplamToplam10477218
Tanrı tüm kötülüklerin anası mı? PDF Yazdır e-Posta


“Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor? Öyleyse o güçsüzdür. Yok gücü yetiyor da önlemek mi istemiyor? Öyleyse o, kötü niyetlidir. Hem güçlü hem de iyi ise kötülük nereden geliyor?” David Hume

 

Mutlaka dikkat etmişsiniz. Bir hafta önce,7/01/2015’de, Paris’te Charlie Hebdo mizah dergisine yapılan saldırıyı kınayanlar, saldırganları, ’’ İslam bu değil, bunlar müslüman olamazlar’’ diyerek sözde eleştirenler,aradan bir hafta geçmeden, katillerin arkasında gıyabi cenaze namazı kılmaya başladılar. ‘’yüzümüzü ağartınız, müslümanların intikamını aldınız’’ demeye başladılar.

Başbakan olacak zatı muhterem’in,  Paris’e  gitmesi bile  apaçık bir göz boyama ve  çirkin bir samimiyetsizlik örneği imiş. Yardımcısı  Numan Kurtulmuş, bu çirkin saygısızlığı bizzat itiraf etti. Bir yandan, Charlie Hebdo’nun katledilen çizerlerinden  ‘’üç beş çapulcu’’ diye söz etti, öte yanda da, ‘’Gitmeseydik Işid’le ilişkisi var derlerdi’’ deyiverdi. Özrü kabahatinden büyük. ’’ Üç-beş çapulcu için,öylesine gittik işte ’’  diyecek kadar çirkinleşiyorlar. Üstelik, Işid’le bağlantılarının bilinmediğini sanıyorlar. ’’ Deve kuşu’’ rolünü oynayarak, dünya kamuoyunu bile kendi tabanları gibi ‘’akıl fukarası’’ sanıyorlar.

Bunlar biliniyor.

Asıl sorun, terör ve İslam ilişkisinin, samimi olarak birbirinden ayrı olduğunu  anlatmaya çalışanların, İslam nedir ve İslamı kim ya da kimler temsil ediyor? Sorularına tatmin edici bir cevap vermeleridir.

Bu cevap bugüne kadar verilmemiştir.

Sıradan bir vatandaş olarak, yolda, önünüze çıkan  ilk  müslümana   sorun.

İslam nedir? deyin. Tanrı’yı sorun. ‘’Tanrıyı nasıl bilirsin ey mümin’’ deyiverin.

Alacağınız cevap üç aşağı beş yukarı hep aynı olacaktır. İslam’ın ‘’sevgi ve hoşgörü‘’ dini,Tanrı’nın da,’Kainatın yaratıcısı, her şeyi gören, bilen, muktedir olan ve organize eden’’ olduğunu söyleyecektir.

İnanalım mı?

Bir buçuk milyar nüfuslu, 54 İslam ülkesinde ‘’sevgi ve hoşgörü’’ye ilişkin, çok değil birkaç örnek gösterebilir misiniz?

Ahlak anlayışı, Hukuk sistemi, yönetim biçimi ve idari yapı bağlamından örnek alabileceğimiz bir İslam ülkesinin ismini telaffuz edebilir misiniz?  

Mısır  mesela. Pakistan, Afganistan, Suudi Arabistan, Endonezya, Nijerya, Türkiye  diyebilir misiniz?

İnsan hak ve özgürlükleri bağlamında örnek gösterebileceğimiz, kadın – erkek eşitliği söz konusu olduğunda ‘’bak işte’’ diyebileceğimiz.

Gelir dağılımı ve adalet anlayışına eleştiri kabul etmeyeceğimiz bir İslam ülkesinden söz etmek olası mıdır?

Fas, Senegal,  Tunus, Ürdün, Moritanya, Katar, Gambia mesela, bunlardan herhangi birisi aklınıza gelebilir mi?

Deniliyor ki, İslam dinini seçen ve İslami yaşam biçimini rehber kabul eden her kişi için cennetin kapıları ardına kadar açık olacak.

Bir an için doğru kabul edelim.

’Kar’dan adam’’yapmanın günah, 6 yaşındaki  kız çocuğu ile evlenmenin ‘’caiz’’ olduğunu söyleyen insan kılıklı tiplerle ‘’cennet’’e gitmek istemisiniz?

’Günah işleme özğürlüğü’’, ‘’ akrabalarını  kayır ve kolla fetva’ları’’ bir yana, ’’iş kazalarını önlemek için fazla tedbir alarak allaha olan güveni sarsma’’ diyen bir dinin mensupları ile yan yana gözükmekten utanç duymaz mısınız?

’Şortunu çıkartmadan banyo yap, çırılçıplak yıkanırsan günahtır’’ diyebilen ‘’din alim’’lerinin ruhani liderlik yaptığı bir ülkede, böyle bir dine kulluk etmeyi insanlık onurunuzla bağdaştırabilir misiniz?

‘’ yatakta sevişen eşlerin, üstlerinin mutlaka bir örtü ile kapalı ‘’olmasını şart koşan, kirli sakallı bir sapıkla dindaşlık yapmak ister misiniz?

Karı-koca arasındaki ilişkiyi bile helal-haram diye düzenlemeye çalışan sapıkların, cennet’te 72 kadın vadeden huri pazarlamacılarına söyleyecek bir çift sözünüz yok mu gerçekten?  

Böyle bir dinin cennetinde jigolo’luk yapmaya razı mısınız? 

Sadece İslam değil, sorunun asıl kaynağı; Tüm dinlerin anası sayılan, Her şeyi gören, olacakları  önceden bilen, her şeye muktedir olan, organize eden  Tanrı’ya ne demeli peki?

 ‘’Kutsal’’ kitaplar, Tanrı’ya inanmamızı emrediyor.  

Hep bir ağızdan, her şeyi bilen, gören, yaradan, organize eden olarak onu işaret ediyorlar.   Farklı düşünenlerin ‘’günah’’ işlediğini, ‘’öbür dünya’’da ilelebet cehennem ateşinde cayır cayır yanacağını söylüyorlar.

İnanalım mı?

’Dinsel buyruklar tartışmak için değil, mutlak itaat edilmesi gereken emirler’’(miş).  Israrla bunu söylüyorlar.

Korkutmak mı istiyorlar?

Korkup susacak  mıyız?

 Yada, düşünen İnsan aklıyla, ‘’günah’’ ve ‘’cehennem ateşi’’ tehditlerine pirim vermeden,  Tanrı kavramının eylem ve organizatörlüğünü de,  İslam’da olduğu gibi sorgulayacak mıyız?

Bunun için, bir değil, birden  çok nedenlerimiz var.

Diyorlar ki Tanrı, Kullarını uyarmak, müjdeler vermek, muhtaç oldukları dünyevi ve uhrevi konularda bilgi sahibi kılmak  için, akıl üstü mucizeler bahşettiği kimi kullarını’’ peygamber’’olarak elçisi tayin etmiştir

Doğru mu dersiniz?

Kainat’ın yaratıcısı ve her şeyin organizatörü olarak önünde secde ederek eğilip kulluk etmemiz  istenen ‘’nihai giz’’in, eğer doğru ise, saygı duyularak, gıpta edilecek bir dünya sistemi için yolladığı son ‘’elçi’sinin  icraatlarına bakarak bir karar vermemiz gerekmez mi?

Buradan hareketle, sözünü ettiğimiz ‘’nihai giz’’in, söylenildiği gibi becerikli bir organizatör olmadığını  rahatlıkla iddia edebiliriz kanısındayım.

Bırakınız becerikli bir organizatör olup olmamasını, bu haliyle  iyi niyetli olup olmadığı bile kuşkulu..

Düşünsenize, geçmişten günümüze yer yüzünde,mükemmel işlediğini söyleyebileceğimiz bir kurumun varlığından bahsetmek mümkün mü?

Hangi konuda olursa olsun fark etmiyor, olması gerektiği  gibi organize olmuş örnek bir kurum gösterebilir misiniz?

Tanrı denildiği zaman akıllara gelen ilk şey.  din ve mezhepler savaşı değil midir?

Kan ve göz yaşlarının en acımasızı din savaşları nedeniyle akmamış mıdır?

Madem ki her şeye  kadir, her şeyi biliyor, görüyor ve hesaplıyordu, öyle ise, yapması gereken ilk şey, kendi yarattığı(!) kullarını bir birine kırdırmak mı olmalıydı?

Kulları arasında ayrımcılık yapmanın adı ‘’adalet’’ mi oluyor.

Kulları arasında ayrım yapan birinin,  sözlerine güvenilir, kendisine kulluk edilebilinir mi?

‘’Hayrın ve şerrin’’( iyiliğin ve kötülüğün) kendisinden geldiğine inanmamız istenen bu görünmez ‘’giz’’in  eylemleri arasındaki çelişkiler saymakla bitmez.

Örnek olsun; Zengin ve yoksul mesela. İkisininde yaratıcısı, birine hırsızlık yaptırarak suça teşvik eden de kendisi, Şeriat yasası ile hırsızlık yaptı diye kol kestiren de yine kendisi..

Adalet mi bu şimdi. Kul’larını yaratırken, yaşam boyu başlarına gelecek olanları önceden alınlarına yaz, arkasından da sen hırsızlık yaptın diyerek tut kolunu kestir.

‘’Şeriatın kestiği parmak acımaz’’mış.

‘’Tanrı’nın adaleti’’ diyorlar ya.

Bunun adı adalet olabilir mi?

Olsa olsa  provokasyon olur.

Provokatörlük ‘’yaradan’’ın işi olabilir mi?.

Taşların bağlandığı ve köpeklerin ortaya salındığı bir dünya sisteminin iyi organize edildiğini söylemek mümkün değil.

Hem sonra, şu şeytan ve melek ikilisine ne demeli?

İkisini de yaradanı aynı görünmez el.. . Akıl alacak şey değil, birini iyilik diğerini suça teşvik edici yaratmak da ne demek oluyor bilen var mı peki?

Bütün bunlar haklı olarak düşünen insan aklında   ciddi  kuşkulara neden oluyor. Aldatılıyoruz mu? demekten kendini alamayan düşünen insanlık sormadan edemiyor.

Sakın ola ki, Tüm kötülüklerin müsebbibi bulutların üzerinde bağdaş kurup, göbeğini kaşıyarak bize nanik yapan  o görünmez  ’’şeytan’’ olmasın.

Ne dersiniz?

Olamaz mı?