Şuanda 388 konuk çevrimiçi
BugünBugün1137
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8861
Bu ayBu ay8861
ToplamToplam10477285
Osmanlı gizli tarihinde Pir Sultan Abdal PDF Yazdır e-Posta


Ve Bütün Deyişleri

 

Önünüzde olan ve okuyacağınız bu değerlendirme yazısı, Pir Sultan Abdal kitabını okumam sonucu tanıtım ve yorum yazısıdır. Yazarımız, Ali Haydar Avcı’nın uzun bir çalışma ile hazırladığı ve dikkatli biçimde işin esasına inerek, tüm Pir Sultan Abdal kitaplarını tahlil edip, Osmanlı arşiv defterleri ile karşılaştırarak, özellikle zaman ve mekan olgularını çoğunlukla yerlerine oturtmuş, Pir’in hareket alanını takip ederek resmi tarih içindeki kesitlerini çok güzel koymuştur.

Şimdiye kadar okuduğum Pir Sultan Abdal kitapları ve deyişleri ile kendimde karşılaştırma yaptım ve aynı sonuçlara vardım. Pir Sultanlar olabileceği kuşkumu da gideren yazarımız, Pir adına yazılan şiirleri de kitaba yayarak, ölçü, vezin ve anlam açısından vermiştir. Kimi demelerinde, Pir Sultan Abdal’ım, kiminde Pir Sultan’ım eydur dediği çeşitlemede, Pir Sultan Abdal’ım ey dede himmet veya Dede Dehman dediği, zaman zaman da, Pir Sultan Haydar da diyebilmektedir. Esas adı Haydar olan Pir’in, Sivas Yıldız dağı eteğindeki Banaz Köyü’nde Takriben, 1490 yılında dünyaya geldiği biliniyor. Banaz Köyü şimdiye kadar iki defa yer değiştirmiş, şu anki köy yerine birkaç kilometre mesafede olan eski Banaz doğumlu olduğunu köyün yaşayanları da söylemektedir.

Pir Sultan Abdal söylencelere göre yedi yıl Hacı Bektaş Veli Dergahında  hizmet vermiştir, “Yıldız Dağı eteklerinde Seyyit Ali Sultan’ın makamının bulunduğu bir çimenlikte uykuya daldığı bir sırada gördüğü düşünde, Hacı Bektaş Veli’nin elinden ”Pir Dolusu” içerek ilk gençlik yıllarında Aşıklığa başladığı” bilinmektedir.

 

Pir Sultan Abdal’ım okuyuben yazarım

Turab oldum ayaklarda tozarım

Yar elinden içtim sermest gezerim

Yardan içilmeyen meyi n’eylersin

 

Cemlerde Zakir olarak bulunarak halkın aydınlatılmasında şiirlerinin çok büyük katkısı olmuştur. Anadolu geleneğinde Aşık, Işık birbirine yakın olarak kullanılan kelimedir, fakat anlamları kısmen farklılıklarda içerir. Aşık, inandığını, sevdiğini, doğru bildiğini  bir aletle çalarak icra edene denir. Işık ise Nur’u, Güneş’i, sevgiyi, sıcaklığı  ifade eder, diğer taraftan, ışık inancı olarak bilinen, milattan önce var olan Anadolu Luvi inancıyla bağlantılı olması muhtemeldir.

“Alevi-Bektaşi-Kızılbaş toplumuna yöneltilen aşağıda sıraladığımız yoğun suçlamalar dikkate alındığında, Pir Sultan’ın asılma sebepleri kendiliğinden ortaya çıkar….Belgelerden tespit ettiğimiz kadarıyla özet olarak yöneltilen suçlamalar şunlardır:

1-     Dinsiz olmak, namaz kılmamak, Ramazan orucu tutmamak.” Bizim tanrımız Ali’dir ve namaz ve oruç Yezid’e gelmişdir, ve namazımız kılınmışdır ve orucumuz tutulmuşdur ve bizim Ka’bemiz  İmam Hüseyin’in merkadidir deyu bu makule na-meşru kelimat idup ve bu itikadda olmak.”

2-     Şeriata aykırı söz söylemek ve buna uygun davranışlar sergilemek.

3-     Müslümanlara “Yezit” demek ve şarap içmek.

4-     Ku’ran ve islam peygamberi hakkında uygun olmayan sözler söylemek.

5-     İslamiyetin ilk üç halifesinesebb ve şetm etmek (sövmek ve saymak), çocuklarına Ebubekir, Ömer, Osman isimlerini ıtlak etmemek (takmamak).

6-     İslam peygamberinin kadınlarından Ayşe’ye hakaret etmek.

7-     Kızılbaş/Safevi taraftarı olmak.

8-     Cem ayini gibi gizli toplantılar yapmak.

9-     Rafizi kitaplar bulundurmak, bunları okutmak ve dağıtmak.

10- Saz ve çalgı çalmak, oyun oynamak (samah dönmek)

11- Törenlerde ve tören dışı yaşamda “hilaf-i şer’-i şerif’ kaç-göç olmaksızın kadın-erkek bir arada bulunmak, hükümlerdeki deyimle bir yerde cem olup gece gündüz sohbet etmek.

12- mehdi-i zaman gelecek” demek.

Alevi toplumunun Osmanlı kayıtlarında bu şekilde suçlandığı şekliyle değil, kendi yaşamıyla da genel anlamda bu on iki maddeye uygun yaşam biçimleri vardı.  Diğer taraftan, çeşitli ocak ve tarikatlar kısmen farklı uygulamalarda yapıyorlardı, o gün için var olan sosyal isyancı kesim içinde olanların içinde, Kalender’ilik, Işık’cılık, Abdal’lık, Haydar’ilik, Aşıklar, Mülhidler ve Torlaklar bulunmaktaydı.

Dervişane yaşam süren ve yürüyen bilgi deposu, şair ve şiir demeleriyle, Anadolu’yu karış karış dolaşan, dünya malını geçici gören, dertli divane insanların tek amaçları, insanı uyanık tutmak, doğaya saygıyı,  insana sevgi ve saygıyı öğretirken kırmadan, çalmadan, çırpmadan üzmeden onlara ulaştırmaktır. Edindikleri deneyleri değiş tokuş yapan, hastalıklara karşı yanlarında topladık ot ilaçlarıyla şifa dağıtmayı da ihmal etmeyen, zaman zaman, yalınayak, bazen de ağaç tahtasından yapma takunya benzeri ayakkabıları ve öküz gönünden deri(Çarık) ayak kabı ları ile ve de ellerindeki sopa büyüklüğündeki Asa’sı, omuzunde heğbesi dolaşan derviş insanlar, köylerinde ve yaylaklardaki topluluklara umut da taşıyorlardı.

 

Şah İsmail ile Şah Kalender buluşmasında, cem ayini gerçekleştiğinde Pir Sultan Abdal oradadır, bu büyük buluşma onu memnun eder, fakat içindeki endişeleri de vardır, ola ki, Osmanlı baskını burada yaparsa toptan yok olma kaygısı da haksız değildir. Pir her ne kadar Zakir ve Aşık ve de gerçekleri söyleyen Ozan olsa da, onda iki büyük birikim vardır ki, sezgi gücü çok yüksektir, ağır dönemlerde bu ikili onu tedbire zorlar.

Sosyal isyancı, eylemci uyanıklığı, ve siyaset (İktisadi ve politik uyanıklık- her ne kadar biz bu günkü dilde böyle yorumlasak da, Osmanlı’da siyaset oyun defter dürme- yok etme- demektir. Fakat siz bu günün dili ile anlayın).

 

Pir Sultan Abdal’ım sendedir carım

Keskindir kılıcım yeğindir narım

Şah açmış dükkanın bezetmiş şarım

Bu gün bir bezirgan Ali’den gelir

 

Şah İsmail’in yaptığı cem ayininde elma dualaması yapmıştır.

“Cennetten Ali’ye bir niyaz geldi

 Ali’ye terceman gelen elmalar

 Ali’m kokladı da yüzüne sürdü

 Aliye terceman gelen elmalar”

Elma bu anlamda değerlidir, Niyaz olarak algılanır, lokmadır. Davette önemli kişilere  gönderildiğinde mutlaka gidilir. Cem ayinlerinin en değerli meyvesidir.

‘Pir Sultan edelim Yezid’ lanet

Mürşidin eteğin tutmuşuz elbet

Ali evladına okuruz rahmet

Şah’ımı görmeye divana geldik”

 

Pir Sultan Abdal Balkanlardaki ocakları da gezmiş ve hatta Seyyid Ali Sultan(Kızıldeli) tekkesinde saklanmıştır.

“16. Yüzyılda Alevi-Bektaşi dergahlarının, belli bir topluluk ve yapılanma çerçevesinde herkesin yeteneğine göre üretimi ve gereksinimi oranında tüketim yaptığı, düşünsel birikimini derinleştirdiği, benliğini, yeteneğini geliştirdiği, değerlerini paylaştığı, dayanışmanın temel alındığı, eşitlikçi, paylaşımcı bir tasarımı içeren ve toplumun özlemleriyle örtüşen küçük bir dünya ve “Komünal bir yapı” olduğu anlaşılmaktadır. Yola girenler arası ilişkiler, dergah içinde özel mülkiyetin bulunmayışı ve üretimdeki ortaklık, gerek görev dağılımı, “kara kazan” olayı, lokma bölüşümü ve rızalık motifleri, gerek “gerek bir lokma, bir hırka” anlayışı bunun göstergeleridir.”

Osmanlı böyle bir eşit koşul yaşamın olduğu dönemde, aşırı vergilerle halkın sırtından inmemektedir. Mülk vergisi, savaşa asker, salımlar, bunlar yetmez gibi Gerdek vergisi alınmaktadır. Kızlık hakkını Osmanlı idaresine ödemez ise evlenemez, elinden evleneceği eşini alıp başkasına ilk eş olarak verirler, ondan parasını alırlar ya da sipahi beyi ilk gece hakkını kadınla yatarak yerine getirir. Orta çağ Avrupa Derebey kültürü aynen işletilmiş ve yüzlerce Akçe halktan alınmıştır.”Müslümanın beher bakiresinden altmış ve beher sebbiyesinden(dulundan) otuzar akçe alınur. Amma bakire ahar torakda  nikah olsa, resmi(vergisi) sahib-i ra’iyetindir(kul sahibinindir) seyyibe nikah olsa resmin nikah olduğu toprak sahibi olur. Bu vergi “örfi” bir vergidir ve kadınla evlenen kocalardan alınmaktadır”

Şimdiki düğünlerde başlık, kızlık, yol kesme, yenge parası, çeyiz ve güdüm(davul) parası adetleri Osmanlıdan kalma alışkanlıklardır.

Pir Sultan Abdal böylesi bir zaman aralığında tüm tekke ve yatır yerlerini de ziyaret ederek Ankara şehrinden Yıldız dağına geçer, Sungurlu, Hüseyinova, Zile, Kazova, Yıldız dağı hattını yürürken Budaközü’n den de geçmiş olmalı ki, zaman zaman isimler kayıtlarda ve şiirlerde söylenmektedir. Burada üç beyitli kendi dörtlüğümü de eklemek istiyorum:

ŞAH’A GİDEN PİR SULTAN ABDAL’A

Engürü’den çıkıp ta Yıldız’a geçen

Acep Budaközü’nden su içti mi ola

Ayağında ağaç ayakkabıyı çıkarıp ta

Ayağını soğuk suya soktu mu ola

 

Kazova’ya sancak taşıyan talipler

Susayınca Ağsaz’da  suyunu içtiler

Yukarı Göğçam’a bakıp geçtiler

Acep Ekmekçi belinden aştılar m’ola

 

Ali’m der Pir Sultan’ a Pir’im

Senin derdin de benim derdim

Ben de sana Pir’im ikrar verdim

Benim sesimi de duydu mu ola

 

Pir Sultan Abdal’ın  ocak olarak bu günkü tarihe kadar süregelen bir kolları vardır. Ayrıca  üç oğlu ve bir kızı bir de bacısı Elif bulunmaktadır. Çocukları1.  Seyyit Ali Sultan 2. Pir Mehmet 3.er gaip sultan(Pir gaip) 4. Senem’dir.

Seyyit Ali Sultan bacısı Senem ile  Çorum/ Hüseyinabad(Alaca), Pir Gaip Sultan Dersim yöresine, Pir Mehmet’in ise Tokat/Almus bölgesine gönderildiği bir anlamda da yok edilme çekincesinden tedbir olarak bu bölgelere yerleştirildiği  türbelerinin de bu bölgelerde bu günde var olduğu bilinmektedir.

Pir Sultan Abdal Sivas’ta idamına kadar uzun yaşamıştır bu onun örgütçü ve sosyal ilişkilerinin dikkatli ve düzgünlüğündendir. Denizde balık misali kamufle olmayı bilmiştir. Ancak Yıldız Dağına döndüğünde ihanetle karşılaşmıştır ve Hızır paşa aracılığıyla idamı onaylanmıştır. Yıl 1562-1563  hakka yürüdü.

“Pir Sultan’ım niye geldin cihana

Kusur senin imiş etme bahane

Evvel kullar yalvarırdı sultana

Şimdi minnetç’ ettin kula sultanı”

 

Not: kitabın sonunda çok etkilendiğim bölümleri yazmadım, bunu da okuyucuya bıraktım.

Kitap isteme “ Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir