Şuanda 196 konuk çevrimiçi
BugünBugün1060
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8784
Bu ayBu ay8784
ToplamToplam10477208
Kadın ve topluma kadınca bakmanın zamanı geldi PDF Yazdır e-Posta


Tarihsel toplumsal süreç incelendiğinde kolaylıkla görülür; tüm toplumsal sorunların temelinde kadına olan yaklaşım gizlidir. Kadına bakış cinsiyetçi temelden uzaksa, siyasetten sanata, kültürden ekonomiye, eğitimden, spora tüm toplumsal alanlar kadın karşıtlığı temelinde eril bir zihniyetle kurgulanmamışsa güne dair pek karşı çıkılacak sorun yok demektir.

Ancak siyasal-sosyal-toplumsal sorunların çözümünde geçmişten günümüze yaşanan şiddetli tıkanıklık, sorunların gerçek nedenlerinin çok daha derinlerde yattığını göstermektedir. Sorunlar öncelikle yaşamın kurgulanışında erkek egemen (eril) zihniyetin oynadığı rolde aranmalıdır.
Kadına ve topluma kadınca bakmanın önündeki çakıl taşlarını ayıklamanın ertelenemez zamanı geldi. Bu ne kadar zor olursa olsun; eril zihniyet her ne kadar alışkanlıklara, kültürlere ve hatta düşünce yapılarına sinmiş olursa olsun özgürleşmede tek yolumuz budur.
Kendimize yeni bir yaşam felsefesi oluşturmak zorundayız. Öncelikle dilimizden başlayacağız. Karşısındakini hor gören , aşağılayan ırkçı, şovenist kavramları ve deyimleri konuşma lisanımızdan söküp atacağız.  Bilimde, kültürde, sanatta, ekonomide, eğitimde, sporda vb tüm üretim ilişkilerinde cinsiyetçilik içeren öğeleri temizleyeceğiz.  Adaleti temsil eden Hukuk diline bile yerleşen kadına karşı normları mücadelemizi derinleştirip incelterek kaldıracağız...
Ya mücadelemizi anlamlı derinleştirerek yaşam alanlarımıza bir daha sökülüp atılmamak üzere yerleştireceğiz ve insan gibi yaşayacağız  ya da bu dünyanın bizlere dar edilmesine bile bile göz yumacağız.
Bir başka deyişle;  geleceğimizi Kapitalist Modernite’nin şiddetten beslenen otorite tutkunu, eril zihniyetli faşist iktidar güçlerine kurban edeceğiz.
Toplumun en temel sorununun kadına karşı düşmanlık temelinde düzenlenen yaşam ilişkileri olduğu hep gözden kaçırıldı, görmezlikten gelindi ve önemsenmedi.
Süreç içinde sorunların üst üste birikip din istismarında şiddet sarmalına dönüşmesi, üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken bir olaydır.
Dünya çapında milyonlarca kadının eşi veya aile üyelerinden açık ya da gizli şiddete maruz kaldığı, tecavüze uğradığı, din kisvesinde fanatik çetecilerce katliamlardan geçirildiği insanlık dışı bir döneme tanık oluyoruz. Kadınların ve çocukların yüzlerle, binlerle katledilişlerini günlük olarak televizyon ekranlarından izliyoruz.
Bu tahammül edilemez bir durumdur.

Bu duruma bu güne kadar dünya çapında en etkili tarzda karşı çıkılaması gerekirken ‘’bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın zihniyeti’’ hala büyük çaplı etkinliğini gösteriyor.  Ortadoğu başta olmakla birlikte Türkiye ve Dünya’nın her yerinde Kapitalist modernitenin hakim olduğu her alanda kadın düşmanlığı çeşitlilik arzederek kendini gösteriyor. Yoksulluğun ve düşük kapasiteli yaşam koşullarının doğurduğu eğitimsizliğin hakim olduğu bu alanlarda ‘insanların “sistemi ve düzeni” destekleyen ırkçı ve önyargılarla beslenen muhafazakar ideolojilere daha yakın durduğu, çünkü bunun karmaşık dünyayı algılamada kolaylık sağladığı’ uzmanlarca belirtiliyor

Hala her yerde sinsice haince planlanmış, her türlü ahlak dışılığın muktedirlerce mazur gösterildiği kadına karşı adı konulmamış bir savaş hali yaşanmakta.
Bu ne gaflettir! İnsani alan ya da üreten insan bitirilmek mi istenmektedir? İşte Kapitalizmin geldiği son durak burası. Kendi mezarını kazıp yaşam kanallarını kurutuyor.
Bunun böyle olduğunun bilince çıkarılması için ille de sınır tanımayan bir kadın düşmanlığı ile katliam yapan islam söylemli çete ögütünün ortaya çıkması mı gerekiyordu? Peki kimler bu istismardan besleniyor?
Eski ABD Savunma Bakanı Panetta “Obama'nın Suriye ve Irak politikasında son 3 yılda yaptığı hatalardan dolayı IŞİD ile mücadelenin 30 yıl daha süreceğini” söyledi. ABD ve Koalisyon güçlerinin bölgenin geleceğini savaşa endeksleyen bölge politikası  sizce neyi temsil ediyor?
Türkiyenin de  bölgede kolayca hareket edebilmesi için Işid’e yadımının ardında Rojava’ya olan hasmane tutum yatıyor.
İşte bu tutum, Rojava kadın  devrimini hazmedemeyen ve bir an önce neye mal olursa olsun Rojava’yı yıkmayı planlayan  AKP iktidarının sonunu getirecek.
Işid katliamları ardında yerlerinden yurtlarından edilen binlerce Kürt, Arap, Türkmen sınır boylarına sürülüp sefalete sürükleniyorlar.  Dünyaca gözü kapalı beslenen eril şiddetin  serseri mayına dönüp insanlığın başbelası olması ardından toplumsal sorunların gerçek yüzü daha bir netlikle anlaşılmaya başlandı.
Sistemin kabuğu şimdi en zayıf olduğu halkadan kırılıyor.
Rojava’da, Kobane’de din kılıfına bürünmüş kadın düşmanlığının en zalim ifadesi Işid’e karşı ölümüne meydan okuyan özgür kadın direnişi insanlığın kendini yeni baştan sorgulamasını gündeme getirdi.
Kapitalist Sistemin halklara dayattığı yaşam koşullarının açmazında doğan kör şiddetin ilk yöneleceği kesim tabii ki kadınlar ve çocuklar oldu ve sonunda Dünya eskisi gibi yönetilemeyecek bir dönemece gelip dayandı.
21. yüzyıldayız ve  bakınız  Birleşmiş Milletler Kadın Birim Başkanı Michelle Bachelet ‘Bugün dünya liderlerini kadınların siyasete katılımını arttırmaya çağırıyorum, kota uygulamasına geçiniz. Demokrasi ancak kadınların siyasete tam ve eşit katılımıyla mümkündür.’ Diye açıklama yapmak ihtiyacı duyuyor.
Ve ne yazıktır ki sözüm ona Bilim ve Teknoloji çağındayız ve BM toplantılarında hala kadınların siyasete eşit katılımını arttıracak kotaların önemi vurgulanıyor. Ne gaflet!
Kadınların siyasete katılımı konusunda hazırlanan bir raporda kotaların kadınların siyasete katılım oranının üzerindeki pozitif etkisine değinilmiş. Nitekim bir yıl içerisinde rapor üstüne yapılan değerlendirmede;
’’ Seçim yapılan 59 ülkeden 17’si bu konuda kota uygulamış ve kota uygulayan ülkelerde kadının siyasete katılım oranı yüzde 27’ye çıkarken, uygulamayanlarda yüzde 16’da kalmıştır. Türkiye, kadınların mecliste temsil edilme oranında yüzde 14.2 ile 88.sırada yer alıyor. Raporda Türkiye’nin 550 sandalyeli meclisinde 78 sandalyenin kadın vekillere ait olduğu belirtiliyor. Kadınların kabinede temsil edilme oranlarına bakıldığında ise Türkiye, yüzde 4 oranı ile 90. sırada bulunuyor.’’ Deniliyor.
Dünyada kadınların mecliste yer alma oranlarının ortalaması yüzde 19.7
Kadınların mecliste en çok temsil edildiği bölgelerin ortalamalarına bakıldığında ise en başta yüzde 42 ile İskandinav ülkeler gelirken, onları yüzde 22.6 oranıyla Kuzey ve Güney Amerika ülkeleri takip ediyor.

Mecliste en az kadın milletvekili oranına sahip bölge yüzde 11.3 ile yine Arap ülkeleri. Kadın bakanlara bakıldığında ise ilk 4 sıranın İskandinav ülkeleri tarafından paylaşıldığı, bu ülkelerde (Norveç, İsveç, Finlandiya ve İzlanda) kabinede yer alan bakanların yüzde 50′den fazlasının kadın olması dikkat çekiyor.

Kürt Özgür Kadın mücadelesi 30 yıllık mücadele sonrasında mecliste temsil edilme oranında Norveç, İsveç, Finlandiya ve İzlanda’lı kadınların durumuna gelmesi de taktirle karşılanması gereken bir durumdur.
YPJ savaşçılarının Rojava’da elde ettikleri kazanım ve deneyim, bölgedeki diğer kadınları da direnişte en ön saflarda yer almaya itti. ANHA’nın haberine göre;’’ öz savunma çalışmaları kapsamında Halep’in Şêxmeqsûd mahallesinde yaşayan Kürt, Arap ve Türkmen 60 kadın YPJ’nin desteğiyle aldıkları eğitim sonrasında Şehit Gulê Selmo” adıyla öz savunma taburunu kurdu.
Bu gün bölgedeki gerici iktidarların desteklediği IŞİD çetelerinden olsun yada olmasın, şiddet nereden gelirse gelsin; kadınlara yönelik şiddetin yaygınlaştığı her alanda öz savunma güçlerinin örgütlenip yaygınlaşması aciliyet kazanıyor. Öncelikle Kürt kadınlarını hedef alan, hedef gözeten  kadın katliamlarına dur demenin evde oturup  beklemekle olmadığı aşikardır.
Kadınlar evde, çalışma alanlarında, sokakta yaşam alanlarının tümünde öz savunma güçlerini örgütlemelidir.
Bugün siyaset yaşamın ta göbeğinde, ‘’ben siyasete karşıyım’’ diyerek toplumsal alarm veren bir gerçekliğin dışında kalamazsınız. Kadın erkek kenetlenerek yaşam alanlarımızı şiddetten ve tecavüzden arındırmak zorundayız . Bu ise hayata ve hayatın örgütlenişine;  yeni insani, demokratik ve özgürlükçü bir bakış açısı gerektiriyor. Öz savunma bu bakışla mümkün.
Mücadelede özgürleşen tüm kadınlara ve kadınca bir bakışa sevgiyle destek veren erkek insanlara sevgi ve saygılarımla.