Şuanda 286 konuk çevrimiçi
BugünBugün524
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8248
Bu ayBu ay8248
ToplamToplam10476672
Savaşa dur diyelim! PDF Yazdır e-Posta


“Seçimlerle tek başına iktidarını kaybeden AKP ve Başkanlık sevdası bir başka bahara ertelelen Erdoğan, seçimlerden hemen sonra sivil bir darbe yaptı. Diktatörlüğü önünde engel olarak gördüğü HDP’yi hedef yapan Erdoğan, HDP’yi oyun dışına itebilirse yeniden tek başına iktidar olacağının bilinciyle saldırmaktadır. İşte tam da bu nedenle, HDP’li olmayanların da Erdoğan karşısında HDP’yi savunmaları gerekmektedir. Çünkü bugün HDP’yi  savunmak aslında kendimizi savunmaktır. HDP’yi savunduğumuz takdirde, Erdoğan’a tıpkı 7 Haziran seçimlerindeki gibi, ikinci bir yenilgi tattırabiliriz. “

 

Türkiye tam bir kaos içinde, Erdoğan ve yandaşları 7 Haziran seçimlerinden önce  “ya başkanlık ya kaos”  demişlerdi. Başkanlığın yolu kapanınca kaos planı devreye sokuldu. Suruç olayları ile hız kazanan eylemler sonrası, Kürdistan’da bir çok kentte adı konmamış sıkıyönetim ilan eden, sivil katliamlar yapan Erdoğan sultası, Türkiye’nin batısında ise bugüne kadar başta HDP binaları olmak üzere 400 noktaya karşı saldırı düzenledi.

Sivil tepki adı altında örgütlenen ve lumpenlerden devşirilmiş, Osmanlı Ocakları, Alperen Ocakları ve Ülkü Ocaklarının bindirilmiş kıtaları AKP’den aldıkları talimatla ve MİT’in organizesi ile Kürt olan ne varsa  oraya saldırdılar. Kürt çocuğunu darp edip TC bayrağına sardılar. Bunun adı faşizmdir.

Gidişat devlet terörünün özellikle seçimlere doğru giderek artacağını ve belki de seçimlerin yapılamayacağını gösteriyor. 1 Kasım seçimlerinin yapılabilmesi bu çatışma sürecinin son bulmasıyla olanaklıdır. 7 Haziran seçimleri sonrası ortaya çıkan bu çatışma süreci nasıl önceki durumuna geri döner; bugünkü işaretlere göre bunun mümkün olmadığı anlaşılıyor. Erdoğan devlet şiddetini her gün biraz daha arttırıyor, PKK ise istemeden de olsa meşru müdafaa yaptığını söyleyerek cevap veriyor.  Ülke her gün biraz daha şiddet sarmalına sürükleniyor. Bu gidişe dur diyemezsek Türkiye’nin Suriyelileşmesinin önüne geçemeyiz.

Erdoğan şiddet üzerinden siyasi rant çıkarmanın hesaplarını yapıyor. Bu yolla bir yandan korku ile Kürtlerin HDP’ye oy vermesini önlemeye çalışıyor. Bir yandan da milliyetçi-ırkçılığı körükleyerek MHP’ye giden oylarını geri getirmeye çalışıyor. Ta başından beri Erdoğan başkanlık sistemi kurmak ve başkan olmak hesapları yüzünden gözünü karartmış “çılgın” bir politika izliyor. Bu gidişe dur demek biz devrimcilerin asli görevidir.

Erdoğan’ı bu duruma on üç yıllık iktidarı döneminde işlediği suçlar zorluyor. 17-25 Aralık yolsuzluğu ve kamu ihalelerinde dönen rüşvet iddiaları, Erdoğan’ı her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmaya adeta mecbur eden nedenleri oluşturuyor.

Bir diğer neden ise MİT TIR’ları davası gibi işlerin ortaya çıkmasıdır. Son olarak Türkiye’den Libya’ya giden gemilerde ele geçen silahlar da aynı anlamda kuşkular taşıyor. Bu sonuncu nedenler Erdoğan’ın uluslararası mahkemelerde yargılanmasına kadar uzanabilir. Çılgın bir savaş ı körüklemesinin nedenlerinden birisi de budur.

7 Haziran seçimleri Erdoğan ve şürekasına anlaşılır bir cevap  ve mesaj vermiş olmasına karşın, Erdoğan verilen mesaja kulak tıkadı ve daha ilk günden erken seçimi dayattı.   Ne iyi ki ülkenin dört bir yanından meydana gelen olaylar, asker ve polis cenazeleri Erdoğan’ın istediği sonuçları vermiyor. Halk öfkesini hükümete yöneltiyor. Bu durum böyle devam ederse Erdoğan istediği seçim sonuçlarını alamayacağına inanırsa, seçim hükümeti diye kurulan hükümet belki de sürekli bir hükümet olacak ve seçimler ertelenecektir.

Ancak kırılgan hale gelmiş ekonomi siyasi istikrarsızlıklara daha fazla tahammül gösteremez. Hele 1 Kasım seçimlerinin yapılamaması ve akabinde yeni bir hükümetin kurulamamasının ekonomi üzerindeki etkisi mevcut durumdan daha kötü olur.

Bütün bunlar göz önündeyken Erdoğan PKK ile kanlı bir siyasi kumar oynuyor. Şiddet ve ölümler üzerine otoritesini pekiştirmek ve sürdürmek istiyor. Ancak bütün veriler Erdoğan’ın bu kumarın kaybeden tarafı olacağına işaret ediyor. Tarih bu tür olayların sayısız örnekleriyle dolu.  Bütün bu kaosa karşın toplumun öncü güçleri, siyasi partiler, STK’lar, aydınları daha çok kan dökülmesini önlemek için harekete geçmekle yükümlüdür. Bu ülkeye barış ve kardeşlik gerekiyor. Bunu sağlayacak olanlar da demokratik ve devrimci güçlerdir. Kürt siyasal hareketidir.

Erdoğan’ın Stratejisi HDP’yi etkisizleştirmek üzerine kuruludur.

Türkiye’nin batısındaki demokratik güçlerin Erdoğan’ın bu kanlı planını bertaraf etmek için yönünü Cizre’ye çevirmesi gerekiyor. Şimdi Erdoğanı durduracak olan ikinci bir Gezi’dir. Diktatörlüğünü kalıcı hale getirmeye çalışan Sultanın korkulu rüyası yeni bir Gezi’dir.  Erdoğan’ın stratejisi son bir-iki yıldır yolsuzluklara, yasaları ayaklar altına almasına, kendi geleceği için milyonların geleceğini karartmaya yönelik olarak halkın büyüyen öfkesini hedef şaşırtarak, HDP’ye ve KCK’ye yöneltmektir.

Ancak elinde medyanın tamamına yakını bulunan, MİT’i, polisi, ordusu, örtülü ödeneklerle örgütlediği çete örgütlenmeleri olmasına karşın şu ana kadar amacına  ulaşamamıştır. Halkların sağduyusu  ve HDP’nin kararlı karşı koyuşu, barışta ve çözümde inat eden tutumu, demokrasi güçlerinin HDP’nin yanında saf tutması  Erdoğanın hevesini kursağında bırakmıştır.

Asker ve polis cenazelerinde, giderek artan yoğunlukta Erdoğan, Davutoğlu ve AKP bakanlarına yönelik, ölümlerden AKP iktidarını sorumlu bulan tepkiler gelmektedir. Öyle ki, AKP liderleri ve bakanlar artık her cenaze merasimine katılamaz hale gelmişlerdir.

Son günlerde hem Kuzey Kürdistan kentlerinde Kürt halkına yönelik yapılan katliamlar,  Türkiye’de ise HDP binalarına ve yoksul Kürtlere karşı bütünüyle derin devletçe örgütlenen, polis desteği  ve hoşgörüsü altında MHP,BBP ve AKP yandaşı serseri lümpen takımı tarafından sürdürülen saldırılar, her türlü kışkırtmaya karşın halktan destek bulamamıştır. Türkiye’nin metropollerinde yaşayan Kürt halkı da provakasyonlara gelmeyerek Erdoğan’ın oyununu bozmaktadır.

Erdoğan içine girdiği ruh halinden dolayı tüm AB ülkelerini karşısına almış bulunuyor. Bilinmelidir ki,  Türkiye’nin ihracatının yüzde 40’ı AB ülkelerinedir. Dünya liderleri Erdoğan’ın telefonlarına çıkmamak için adeta köşe bucak kaçıyorlar.

Erdoğan izlediği dış siyasetle öylesine yalnızlaşmıştır ki, düne kadar müttefik olan Suudi Arabistan’dan Katar’a herkes  Erdoğan ve AKP iktidarı ile aralarına mesafe koymakta,  uluslararası siyaset sahnesinde aynı karede görünmek istememektedir.

Erdoğan geçtiğimiz günlerde Rektörlerle yaptığı toplantıda;  “Bu saatten sonra devletin ve milletin razı olabileceği tek çözüm terör örgütünün silahlarını bırakmasıdır. Ya devlete teslim edilecek ya da üstüne beton dökülüp kullanılamaz hale gelecektir. Artık bunun dışında görüşülecek hiçbir şey yoktur. Devlet de millet de gereken sabrı göstermiştir. Somut adım atacak olan terör örgütüdür. Terör örgütünün silah bırakması konusunda en büyük görev bölgede yaşayan halkımıza düşüyor” diyerek PKK’nin teslim olmasını istemektedir. Oysa herkes te biliyor ki, PKK uzaydan gelmemiştir, bu bölgenin evlatlarının kurduğu bir örgüttür.  30 yılı aşkın süren mücadele de her kürt evinden bir gerilla toprağa düşmüştür. Artık Kürt ile PKK etle tırnak gibidir.  PKK’yi teslim almak tüm Kürt halkını teslim almaktır. Bundan dolayıdır ki, hiç bir şiddet biçimi PKK’yi bitirmeye yetmemektedir. Tek çözüm yolu çatışmasızlık ortamına yeniden dönülmesidir.

Cizre Kerbela’ya çevriliyor !

Bir yandan PKK’ye karşı hava bombardımanları düzenleyen, Kürt illerinde sivil katliamlar yapan Erdoğan, bir yandan da HDP’yi ana hedefi yapmış bulunmaktadır. Erdoğan, HDP’yi tecrit edip ezebildiği takdirde, önünde ona doğru dürüst direnebilecek hiçbir güç kalmayacaktır.  Bundan dolayı HDP’li olsun olmasın tüm demokratik güçlerin, kısacası Gezi’cilerin, CHP’lilerin, devrimci demokratik örgütlerin, STK’ların ve özellikle de aydınların ve ülkenin tüm vicdanlı insanlarının hemen harekete geçmesi gerekmektedir.

HDP binaları cayır cayır yakılıyor, Kürtlere ait işyerleri yıkılıyor, talan ediliyor. Metropollerdeki Kürtler linç ediliyor. Cizre bir haftadır kuşatma altında, Cizre’de bebekler, çocuklar ölüyor, Cizre ölülerini gömemiyor. Cizre, Kerbela misali suya, ekmeğe, ilaca muhtaç. Cizre bize muhtaç.

Vatan bölünecek diye korkanlar! Vatan; Erdoğan’ın illa da başkan olacağım inadı yüzünden, ona destek veren bilcümle ırkçıların ortak çabalarıyla gözlerimizin önünde bölünüyor.  Türkiye’nin Batısındaki  insanlar; hiç vakit geçirmeden Cizre halkının yanında yer almazsa bir daha birbirimize ulaşamayacağız.  Bugün izlediği devlet terörü ile, milleti birbirine düşürücü kışkırtmalarıyla tek bölücü  başkanlık sevdalısı Erdoğan’dır.

Hükümetin HDP’li iki bakanı,  HDP eş başkanı ve milletvekilleri Cizre’ye sokulmadı. Cizre’de öldürülenlerin tamamı sivil olmasına rağmen, Başbakan tek bir sivilin ölmediği yalanını söyledi. Oysa HDP Eşbaşkanı Demirtaş ölenlerin listesini yayınlayarak,  ölenler arasında tek bir PKK’li varsa istifa edeceğini söyledi.  Yine Cizre’ye sokulmayan bir diğer HDP milletvekili Leyla Zana tarihi bir duruş sergiledi.

Leyla Zana'nın çığlığı...

“Bir aydır vicdanımla tartışarak bir karara vardım.Gençlerin ölümünü seyredeceğime ben ölmeye hazırım. Ölümler durmazsa ölüm orucuna başlayacağım. Cizre'deki direniş ruhu hiçbir zaman kırılmadı, bugün de kırılmayacaktır. Bir diyalog süreci yaşadık. İlk defa bir bütün olarak Kürtler muhatap alındı.Sayın Öcalan İmralı'da muhatap alındı. Kandil'deki arkadaşlarımız, kardeşlerimiz muhatap alındı. Parlamentodaki grubumuz muhatap alındı. Ama bunlar yapılırken, oyalama içine girdiler. Bugün git yarın gel dediler. Barıştan benim anladığım budur, sen de bunu anla dediler. Dedik ki halkımızın beklentileri var. Gasp edilmiş hakları var. Bunları sadaka şeklinde değil, doğal olan haklarımız olarak vereceksiniz dedik. Bunları talep ederken, Türkiye halklarına karşı bir duruş içinde olmadık. Bursa'daki kardeşlerimize neyi hak görüyorsanız, İdil'deki, Cizre'deki halklarımıza hak görün. Ama bu zihniyet halen hakkımızı kabul etmiyor. Eğer kabul etme zihniyetine sahip olsaydı, Cizre kapısını bana kapatmazdınız. Silah kullanan bütün taraflara bir ricada bulunmak istiyoruz. 100 yıl çarpışarak öldük. Ölümü bize reva gördünüz. Nefsi müdafaada bulunduk. Artık yeter! Ölümle büyümeyeceğiz. Ölerek ve öldürerek toplumu, vicdanları ve duyguları çürüteceğiz. Kimin kafasında zihninde ne varsa masaya dönmeli. Seçim sürecinden önceki pozisyonuna dönülmeli. Ve kozlar masada  paylaşılmalıdır. Müzakereden niçin korkuluyor anlamıyorum. Gençler öleceğine varsın biz ölelim. Nefsimle bir aydır tartışarak şu karara vardım. Ölümleri durduramazsak, ben ölüm orucuna yatacağım. Bunu söylerken tanıyan herkes bilir. Söz ağzımdan çıktı mı, kellem giderse arkasından giderim. Kimseye gücüm yetmeyebilir ama kendime gücüm yeter. Gençlerin ölümünü seyretmektense ölümü göze alıyorum.”

Cizre’de, Yüksekova’da, Silopi’de Gever’de ve daha başka kürt ilçelerinde katliamlar ve buna karşı halk direnişleri sürerken ; Türk milliyetçileri, ırkçıları  ülkenin çeşitli yerlerinde HDP binalarına saldırdı, ateşe verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yandaşları Osmanlı Ocakları AKP milletvekili öncülüğünde iki defa Hürriyet gazetesi binasına saldırdı. Erdoğanın yönetimi ve istemi doğrultusunda ülke bir şiddet sarmalına sokulmuş bulunuyor. Erdoğan’a göre eğer  PKK kışkırtılarak eylemlerin içine çekilirse 1 Kasım seçimlerinde halk kendisinin arkasında duracak.

Seçimlerle tek başına iktidarını kaybeden AKP ve Başkanlık sevdası bir başka bahara ertelelen Erdoğan, seçimlerden hemen sonra sivil bir darbe yaptı. Diktatörlüğü önünde engel olarak gördüğü HDP’yi hedef yapan Erdoğan, HDP’yi oyun dışına itebilirse yeniden tek başına iktidar olacağının bilinciyle saldırmaktadır.

İşte tam da bu nedenle, HDP’li olmayanların da Erdoğan karşısında HDP’yi savunmaları gerekmektedir. Çünkü bugün HDP’yi  savunmak aslında kendimizi savunmaktır. HDP’yi savunduğumuz takdirde, Erdoğan’a tıpkı 7 Haziran seçimlerindeki gibi, ikinci bir yenilgi tattırabiliriz.

Aksi takdirde, bu pervasız gidişine son verilememiş bir Erdoğan,  çok büyük acılara ve belki iç savaşa yol açarak kendi diktatörlüğünü kuracak; belki de bundan kurtulmak için bir askeri darbe bir kurtarıcı gibi beklenecektir. Erdoğan her cepheden HDP’ye bir savaş açmış bulunmaktadır. Bu savaşla amaç HDP’yi tecrit etmek; kapatmak, seçime sokmamak; propaganda ve çalışma yaptırmamak, ona oy vereceklere oy verdirmemektir.

Bize düşen ise bu oyunları  ve Erdoğan’ın saldırılarını boşa çıkarmaktır.

Bugün düzenin tüm partileri, aralarında gizli bir anlaşma varmış gibi HDP’ye tutum almaktadır. Hemen hepsi HDP’nin terörle arasına mesafe koyması gerektiğini söylemekte, aslında PKK’ye tavır almasını istemektedir. Oysa HDP ülkenin kaosa sürüklendiği ilk günden bu yana PKK’ye amasız, fakatsız silahları susturma çağrıları yapmış ve yapmaktadır. Yine HDP liderleri sürekli barış çağrıları yapmaktadır.

Buna karşın düzenin partileri bütün bunları duymazlıktan gelerek hergün HDP’ye çatmaktadırlar. Kürt STK’ları PKK’ye çağrı yaparken, Türk  STK’lardan barış için çıt çıkmıyor. HDP binaları yakılırken, Kürdistanda asker ve polis tarafından onlarca savunmasız sivil Kürt öldürülürken, kimsenin aklına AKP’ye  terör ile arasına mesafe koyması çağrısı yapmak gelmemektedir. Oysa HDP binalarına saldıranlar AKP’nin yandaşı MİT yönlendirmeli Osmanlı Ocaklarıdır.  Kürt halkına saldıranlar AKP kontralarıdır. Bugünün yeni JİTEM’cileridir.

Özetle, MHP’nin ırkçı ve demokrasi düşmanı özellikleri, CHP’nin bünyesindeki ulusalcı ve Kürt düşmanı unsurların baskısı altında HDP’den uzak durma eğilimi, hepsi bir arada Erdoğan’a geniş bir hareket alanı sağladı ve Erdoğan kararlılıkla bu meclis çoğunluğunu ele geçirmiş güçleri; dolayısıyla  Meclis’i felç edebildi ve darbesini yapabildi.

Devrimcilerin, demokratların, insan hakları savunucularının bu durum karşısında seslerini yükseltmesi, barışı daha kararlılıkla savunması ve hem PKK’ya, hem de mevcut  iktidara silahları susturma çağrısı yapması gerekmektedir.  çatışmasızlığa yeniden dönülemezse seçimler ertelenebilir ve meşruiyeti olmayan hükümet aracılığıyla Erdoğan’a  sultanlık yolu açılmış olur. Erdoğan bundan dolayı çatışmasızlığı istememektedir. Erdoğanın hevesini kursağında bırakmak için,1 Kasım seçimlerinde HDP’nin yeni bir başarısının Erdoğan’ın tüm hayallerini kursağında bırakacağının bilinciyle oylar HDP’ye denilmelidir.

şimdi Erdoğan’ı durdurabilecek olanlar, ana muhalefet partisi, HDK bileşenleri, Haziran hareketi ve diğer demokratik örgütler, meslek örgütleri, insan hakları örgütleri, aydınlar, namuslu medya kuruluşları adeta felç olmuş gibi durdukça,  Erdoğan zaman kazanacak,  seçimler yaklaştığında seçimleri de erteleyecektir. Bu durumda da tüm muhalif kesimler mevzilerini kaybettikleri için buna direnemeyecek, bunu sağlamış olan Erdoğan ise yeni saldırılarla iktidarını sağlamlaştırmaya çalışacaktır.

Bu duruma seyirci kalmamalıyız. Oynan oyunları şimdiden görmeli ve her oyuna pratik bir cevabımız olmalıdır. Bilmeliyiz ki; Erdoğan bugünkü koşullarda ancak HDP’yi tümüyle oyun dışına itip, seçimlere sokmayabileceği veya HDP’lilerin oy veremeyeceği koşullarda seçime razı gelir. Erdoğan ne yaparsa yapsın HDP’yi oyun dışına itemediği sürece tek başına iktidar olamayacak, dolayısıyla fiili başkanlığını  ve  darbesini meşrulaştırması mümkün olmayacaktır.

Eğer tüm demokratik güçler mevzilerini sağlamlaştırıp HDP’yi, dolayısıyla Kürt halkını yalnız bırakmazsak, Erdoğan her durumda kaybedecektir. Diyelim ki, Erdoğan yürüttüğü terör yolu ile HDP’yi barajın altına itip oyun dışı bıraktı. Teşhir edilmiş, yüzü kitlelerin gözünde açığa çıkarılmış  Erdoğan öncülüğünde tek başına iktidar olmuş bir AKP’nin  kitleler nezdinde meşruiyeti olmayacak ve AKP artık ne kadar milletvekili çıkarmış olursa olsun iktidarda kalamayacaktır.

13 yıllık iktidarı boyunca bir çok yolsuzluk ve rüşvete bulaşmış Erdoğan ve yandaşları suçlandıkları yolsuzluklar ve rüşvet olaylarına rağmen iktidara sarılmaktan başka bir şey yapmamışlardır. Yolsuzluk yapmayı bırakacaklarına, ya da yapmamışlarsa kendilerini mahkemeler önünde aklayacaklarına sadece  iktidar ipine sarılmış duruyorlar. İktidarı kaybetmek onlar için ölümdür adeta. Tüm kanunsuzluklarının, sivil darbelerinin, şiddeti tırmandırmalarının nedeni de budur.

Batı’da örneğin, Erdoğan gibi yolsuzluklarla adı anılmış bir politikacı, derhal istifa edip mahkemeyi çıkmayı ister ki adı temizlensin. Bizim ülkemizde ise aynı politikacılar, bunu talep edenleri yaşatmazlar, iktidara dört elle sarılırlar. Çünkü onlar gücünü devletin gücünden alırlar. O güç olmadığı an bir hiç olmaktan öte bir anlamları olmaz. Makamları ve servetleri olmadığı takdirde kimsenin kendilerine selam bile vermeyeceğini bilirler. Erdoğan’ın tüm davranışları da böyledir.

Erdoğan’a dur demek için Gezi hareketini yaratanlar tekrar ayakları üzerine dikilmelidir.

Ülkenin büyük bir siyasi kaosa  ve ekonomik çöküşe sürüklendiği bir dönemde demokratik haklarını kullanmayanlar, meşru zeminlerde sivil itaatsizlikle direnmeyenler, gelecek günlerde nefes alacak kanalları bulmakta güçlük çekeceklerdir. Unutulmasın  bugün HDP’ye yapılanlar, yarın tüm muhalefet edenlere, hatta CHP’ye de yapılacaktır.

Bugün HDP ve kürt  düşmanlığı ile Erdoğan’a en büyük desteği veren, Meclis başkanlığını AKP’ye vererek  Erdoğan’ın Meclis’i by pas etmesine imkân tanıyan MHP bile bu akıbetten kurtulamayacaktır.

Unutmayalım bugün HDP’yi savunmak, yarın kendimizi savunmaktır. Bu açıdan HDP’yi savunmak için HDP’li olmak gerekmiyor. Bugün HDP’yi savunamayanlar, yarın kendilerini savunacak bir gücü arkalarında göremeyeceklerdir.

Erdoğan bugün yaptığı kanunsuzluklarla yetinmemekte, bunlara ek olarak HDP’ye ve HDP’li vekillere karşı tüm kanunları ve kanunlarla belirlenmiş hakları çiğneyerek yeni saldırılar hazırlamaktadır.

HDP’yi gizli örgüt olmakla ve halkın huzurunu bozmakla suçlamakta, eş genel başkanı hakkında soruşturma açarak ağır hapis cezası ile cezalandırılmasını hedeflemektedir. Erdoğan’ın hedefi HDP’yi seçime sokmamaktır. Bunu başaramadığı takdirde de seçimleri erteleyecek, bunun için de savaş hali veya olağanüstü hal gibi gerekçelerin ardına gizlenecektir.

Demokrasi güçleri açısından günün en acil sorunu Erdoğan’ın durdurulması ve istifaya zorlanmasıdır. Demokratik güçler yapılan  sivil darbeye karşı, sivil itaatsizlikle, demokratik direnişle bu ortamı yaratacak gelişmelere yol açabilirler.  Elbette Kürt özgürlük hareketine de bazı görevler düşmektedir. Erdoğan’ın oyununu bozmak için, silahları susturabilir ve demokrasi güçleri ile omuz omuza oynanan oyunu bozarak, 1 Kasım seçimlerine olanak sağlayarak Erdoğan iktidarına ilelebet son vermenin yolunu açabilir.